Can Dündar'ın Milliyet'teki kovulmasından iki hafta sonra, gazetenin ekler bölümünde köşe yazan oğlu Ege Dündar da gazeteden "tasarruf" gerekçesi ile gönderildi.

4 ay boyunca Milliyet'in pazar ekinde yazan ancak hiç telif ücreti almayan Ege Dündar'ın "tasarruf" gerekçesi ile yollanması ne kadar komik ise, Miliyet yönetiminin suçlamaları reddedip, "biz onun Can Dündar'ın oğlu olduğunu bilmiyorduk"  demesi de o kadar komik.

Bu traji-komik durumlar medya sektörü için normal karşılanır oldu. Peki 18 yaşında medyaya ünlü bir babanın oğlu olarak adım atan Ege Dündar Milliyet'ten gönderilme sürecini nasıl yorumluyor?

Ayşe Arman sordu Ege Dündar yanıtladı. İşte o röportajdan çok çarpıcı bölümler:

"MEDYA SEN NEYMİŞSİN BE ABİ!"

*18 yaşında sen de bu kıyımdan nasibini aldın. "Ben neymişim be abi!" diyor musun?

- Haşa! "Medya, sen neymişsin be abi!" diyorum. 4 ay köşe yazmış biri olarak, tabii ki "Ben neymişim be abi!" diyemem. Benim durumumdan çok, medyada olup bitenin önemsenmesi gerekiyor.

*Sence, seni neden işten çıkardılar?

- Gezi döneminde yazdığım yazıların etkisi oldu mu yoksa sadece babamın oğlu olduğum için mi tam kestiremiyorum. Bence ikisi de. Ama daha çok Can Dündar'ın oğlu olmam galiba!

TELİF ALMADIM TASARRUF DİYE ÇIKARTTILAR

*Sen telif alıyor muydun?

- Hayır! 4 ay boyunca tek kuruş almadım. Gerekçe, gerçekten tasarruf olsa, para almayan birini göndermek mantıklı değil. Aslı Çakır para almadığımı söylemiş. Demişler ki: "Yok, birçok kişiyi göndereceğiz." Aslı Çakır bunun üzerine sormuş, "Babasıyla mı ilgili?" diye. Onlar da demişler ki: "Yok biz bugüne kadar bilmiyorduk babasının kim olduğunu..."

*Nasıl yani? Senin babanın Can Dündar olduğunu bilmiyorlarmış!

- Evet, öyle söylemişler: "Can Dündar'ın oğlunun bu gazetede yazdığını bilmiyorduk!" Bana da tuhaf geldi.

İSYAN ETMİYORUM NANKÖRLÜK OLUR

*Babanın bedellerinin sana da ödetilmesi nasıl bir his?

- Sadece ben yaşamıyorum ki, annesi-babası tanınan bütün çocukların kaderi bu. Türkçe derslerimde yüksek not alırdım, arkadaşlarım gelip, "E tabii Can Dündar'ın oğluysan yüksek not alırsın!" derlerdi. Babam da "O zaman onları evlat edinelim, bakalım Türkçe notları yükseliyor mu?" diye dalga geçerdi. İlk günden beri yaşadığım bir şey bu. Ama "Neden ben böyle şeyler yaşıyorum?" demiyorum, isyan etmiyorum. Nankörlük olur.

KÖŞEYİ BABAM YÜZÜNDEN VERMEDİLER DEMEK KOMİK OLUR

*Peki Milliyet'e girerken babanın etkisi olmuş mudur? Soru şu: Sence köşeyi sana Can Dündar'ın oğlu olduğun için mi verdiler?

- Elbette etkisi olmuştur. Aksini söylemek komik olur. Fakat kimse bir yerde, sadece birilerinin oğlu, kızı diye var olamaz diye düşünüyorum. Benim köşe yazma hikâyem şöyle oldu: Babamla, arada gazeteye gidip geliyordum. O havayı koklamak için. Geçen yaz da Beyrut'ta staja gitmiştim. Yine Milliyet'e gittiğim bir gün Derya Sazak yayın yönetmeniydi, "Bize köşe yazsana" dedi. Çünkü Sting konserine gitmiştim, onlar da o ara o konseri yazacak genç bir kalem arıyordu. Yazımı da beğenince, "Haftada bir bize köşe yazsana" dedi. Havalara uçtum. Bir de gazeteyi gençleştirmeye çalıştıklarını anlatmıştı.

*Çok iyi yazdığını ve o köşeyi hak ettiğini düşünüyorsun yani...

- Çok iyi yazdığım tartışılır. Ama birçok gazetede yaşlı bir yazar kadrosu var. Benim yaşıtlarıma "Hangi yazarları okuyorsunuz?" diye sorsanız, ayıp belki söylemek ama biri iki isim zor çıkar. Mesela SBS sınavını yazdım. Yaşlı biri SBS sınavının ne menem bir şey olduğunu anlatabilir mi? Ben arkadaşlarımın tırnaklarını yiyişlerini, dershaneye gidişlerini görüp, yazabiliyorum. Bunu Ege Dündar olduğum ya da yazı yeteneğim olduğu için değil, 18 yaşında olduğum için yapabiliyorum.

NEREDE OLURSA OLSUN YAZMAYA DEVAM EDECEĞİM

*Köşe yazarlığına devam etmek istiyor musun?

- Evet, hem de çok. Duvar yazısı, twit, blog, dergi hiç fark etmez. Nerede, hangi mecrada olursa olsun, bir şekilde yazmaya devam etmek istiyorum.

*Sen gazete okuyor musun, arkadaşlarının okumadığı kesin...

- İşin gerçeği, düzenli okuduğum bir gazete yok. İlgimi çekmiyor. "Gençler neden gazete okumuyor?" sorusunun cevabı biraz bizim nesille alakalı. Çok kendimizle ilgiliyiz. Y kuşağı böyle. İkincisi, teknolojinin ihtiyacı azalttığını düşünüyorum. Üçüncüsü de, okuyacakları kimsenin olmadığını. Ben herhangi bir gazeteyi açıp birkaç köşe okuyunca sıkılmaya başlıyorum. Pek çok arkadaşım da böyle hissediyor.

BABAM GAZETE OKUMADAN GAZETECİ OLDUN DİYOR

*Senin okuduğun yazarlar kim?

- Sürekli okuduğum birileri yok. Hatta babam şaşırıyor buna, "Sen doğru dürüst gazete okumadan gazeteci oldun!" diyor. Genellikle babamı okuyorum, Ece Temelkuran'ı, Mehmet Tez'i, Cengiz Çandar'ı okuyorum ve Doğan Tılıç'ı takip etmeye çalışıyorum. (Gazeteciler.com)

Söyleşinin tamamı:

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/24533729.asp