Banu Güven'den sonra, geçen sezon NTV'de Canlı Ana Haber'i sunan Can Dündar'ın da NTV ile yolları ayrıldı. Ruşen Çakır’ın da programı kaldırılmıştı.

Dündar bu ayrılığı bugün kendine ait internet sitesinden şöyle duyurdu:

Geçen ay sonu yazdığım Günce’de NTV’de yaşananlara biraz değinmiştim. "Bundan sonra ne olur bilemiyorum” diye yazmıştım.

Ancak seçim öncesi Canlı Ana Haber’e –vaktinden önce- veda ederken, olabilecekleri tahmin ederek seyirciye veda etmiştim. Çünkü kanal yönetimi, haberciliğe başka bir çizgide devam etme iradesini daha o zamandan belli etmişti. Bana da kurulacak yeni kanalın (TVEN) ana haberini yapacağım söylenmişti. Bu hafta, “ana haberden vazgeçtiklerini” bildirdiler.

Böylece benim grupla 2006’dan beri (sırasıyla “Neden”, “Canlı Gaste” ve “Canlı Ana Haber”le) sürdürmekte olduğum habercilik ilişkisi son bulmuş oldu. Sezonu kapatırken Mirgün’le (Cabas) geyiğini yapıyorduk. O, “Mirgün Cabas’la Her şey” programını, her gece “Her Şey’in sonuna geldik” diyerek kapatıyordu. Sonunda programlarımız (sırasıyla Çiğdem’in, Mirgün’ün, Nuray’ın, Banu’nun, Ruşen’in, benim) peşpeşe yayından kalkınca, Mirgün’ün kehanetinin gerçekleştiği ve en azından bizler için, “her şeyin sonuna gelindiği” anlaşıldı.

Üzgün müyüm? Doğrusu evet… Çünkü NTV, birçok çalışanı ve izleyicisi gibi beni de kendisine bağlamış bir kanaldı. Yıllar içinde ilmek ilmek inşa edilmiş bir itibarı, ağırlığı, güvenilirliği vardı. İçerde de (sıkıntılar yaşansa da) medyada artık görmeye alışkın olmadığımız, uyumlu bir hava hüküm sürüyordu. Bana zor zamanımda kapılarını açtılar. Her daim el üstünde tuttular. Dış baskılara karşı kolladılar ve meslek hayatımın en huzurlu dönemlerinden birini yaşamamı sağladılar. Onlara yöneticisinden muhabirine, editöründen çaycısına kadar teşekkür borçluyum (ve bunu bizzat yapmak kısmet olmadığı için buradan yapabiliyorum.)

Kenarda el ovuşturan bazı meslektaşlarımızın iddia ettiği gibi kötü bir iş mi yaptık? Kişisel beceriksizliklerimiz yüzünden mi dışlandık? Sanmıyorum. Gelen tepkiler, verilen ödüller, alınan ratingler gösteriyor ki, kanalla yolları ayrılanlar, bu ekranın ilgiyle izlenen yüzleriydi. O yüzden kanalın yeni çizgi arayışının ardında, bizlerin mesleki zaaflarından duyulan bıkkınlık değil, genel basıncın yarattığı yılgınlık yatıyor diye düşünüyorum. Dolayısıyla “NTV bizlerden değil, kendinden vazgeçti” diyebiliyorum.

Aslında uzunca bir süredir medyada geniş bir tasfiye yaşanacağı, “yeni dönem”de bazı gruplara, kanallara, gazetelere, kadrolara, isimlere yer olmayacağı yazılıyor, söyleniyordu. Birçok medya organı da bu tasfiyeyi zamana yayarak yaşamış, yeni döneme sessizce uyum sağlamıştı. Ama NTV öyle prestijliydi ki, en çok tartışılanı o oldu. Şair’in dizelerini uyarlayarak söylersek, “Bütün kanallar aynı hızla değişiyordu; birinciliği NTV’ye verdiler”.

Bu kararı verenleri suçlamak en kolayı olur. Aydın Doğan’a yaşatılanları gördükten sonra kimseden kahramanlık bekleyemeyiz. Bize düşen, patronlardan kahramanlık beklemek değil, patronların kahramanlık göstermesini gerektirmeyecek bir medya düzeni için mücadele etmektir.

Kaygım kişisel değil:

Sadece bir bülteni, işi, kanalı değil, bir mesleği kaybetme noktasında olduğumuzu görüyorum. Son dönem her sorana –ille tahtalara vurarak- NTV’de ve Milliyet’te çok huzurlu çalıştığımı söylüyordum. Nasıl bir rastlantıysa ikisi aynı hafta türbülansa girdi. Her yerin birden karışması tesadüf mü?

Lakin “Olmasaydı sonumuz böyle” şarkısını söyleyerek oturmanın alemi yok. Bir yerde olmazsa başka bir yerde, şimdi değilse ilerde, habercilik tıkanırsa köşelerde, orası da kapanırsa kitapta, senaryoda, filmde, dizide, nette, derste, bildiğimizi, inandığımızı söylemeyi sürdüreceğiz. Başta söylediğim şakaydı yani: Henüz “her şeyin sonuna gelmedik.”