Emre Tansu Keten / Demokrat Haber

Yeni Şafak gazetesi yazarı Hilal Kaplan, zorunlu din derslerine karşı olduğunu belirttiği için Yeni Akit gazetesi ve onun internet ayağı Habervaktim sitesi tarafından, bir kilisede çekilmiş fotoğrafları yayınlanarak hedef gösterildi. Daha önce de yüzlerce kez, gazetecilik meslek etiğiyle bağdaşmayan hedef gösterici haberler yapan Yeni Akit, bu kez hükümeti savunma cephesinde yıllardır omuz omuza mücadele verdiği bir yazarı hedef tahtasına oturtuyordu. Sanırım bu, Yeni Akit'in, mesele AKP'yi koruyup kollamak olunca, gözünü ne kadar karartabileceğinin çok iyi bir kanıtı oldu.

YENİ AKİT NEREDEN GELİR?

Yeni Akit gazetesi, ilk olarak 1993 yılında “Beklenen Vakit” ismiyle piyasaya çıkar. Künyesine bakıldığında, imtiyaz sahibi olarak İnan Yayıncılık isimli bir şirket gözükmektedir. Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karahasanoğlu, sorumlu yazı işleri müdürü ise İhsan Karahasanoğlu'dur. Gazete birçok kez kapatma cezasına çarptırılır ve yeni isimlerle yeniden çıkar. Bu süreçte gazetenin künyesi de sürekli değişir. Ancak bilindiği kadarıyla, imtiyaz sahibi olarak geçmemesine rağmen gazetenin asıl sahibi başından itibaren Mustafa Karahasanoğlu'dur. Kendisini İslami değerlerin koruyucusu olarak niteleyen gazete 2000'li yılların ortalarına kadar “laikçilerle” ve “kartel medyası”yla mücadele eder. Kartel medyasının gazetecilik meslek ahlakı dahil hiçbir ahlaka itibar etmediğini söyleyen Yeni Akit, AKP iktidarı sağlamlaştıkça, habercilik anlayışını değiştirir.

BİR SEKS VİDEOSU DAĞITIMCISI OLARAK (V)AKİT

CHP'nin 22-23 Mayıs 2010'da düzenlenen 33. Olağan Kurultayı'na iki hafta kala, ABD menşeli bir internet sitesinde, saat 23.00 sıralarında Deniz Baykal'ın, CHP'li bir kadın milletvekiliyle yasak ilişkisinin gizli çekilmiş görüntülerini içeren bir video yayınlanır. Çok bilinir olmayan bu sitede yayınlanan video tam iki saat sonra Habervaktim sitesinde “Deniz Baykal'ın Seks Kaçamağı” başlığıyla yer alır. Habervaktim'in videoya herkesten önce ve bu kadar hızlı şekilde nasıl ulaştığı soruları kafaları kurcalarken, daha önce de iki tuğgeneralin gizli ses kayıtlarının aynı siteden, aynı yollarla dolaşıma sokulduğu ortaya çıkar. İlerleyen günlerde bir televizyon programına katılan Vakit Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karahasanoğlu konuyla ilgili şunları söyler. “Kaydı gönderen (...) bugüne kadar yanlışı çıkmayan bir arkadaş, o yüzden de ona güvenmişler”[1]. Böylece Vakit, videoyu yükleyenlerle aralarında bir bağlantı olduğunu genel yayın yönetmeninin ağzından kabul etmiş olur.

Videonun TİB tarafından kaldırılacağını bilen Habervaktim, ahlaki bir karar almışlar havasıyla videoyu kaldırır. Daha sonra konuyla ilgili sitelerinde yayınladıkları bir yazıda, “habercilik deşifre etmektir” başlığıyla videoyu yayınlamalarının bir gazetecilik görevi olduğunu savunurlar. Aklı sıra, videonun izlenmesini değil, varlığının bilinmesini isteyen Vakit, daha sonra İspanyol El Mundo haber sitesinde yüklenen videoyu “Görüntüler İspanyolların eline geçti” diye duyurarak, videonun linklerini verir. Bütün basın bir anda Deniz Baykal'ı ve onun ne yapması gerektiğini tartışırken, Vakit'in olay içindeki yerini tartışmaz. Oysa burada, bir siyasi liderle ilgili, kendi koşulları içinde ortaya çıkan bir haber değil, gizli kamera görüntüleriyle yaratılan bir şantaj ürünü söz konusudur. CHP kongresine iki hafta kala yapılan bu şantajın amacının, CHP'yi politika dışı yöntemlerle etkilemek olduğu açıktır. Tayyip Erdoğan videonun ortaya çıkmasının ardından yaptığı bir dizi konuşmada, “bu özel hayat meselesi değildir” diyerek Deniz Baykal'ı hedef alır, videoyu bir propaganda malzemesi olarak kullanır.

BİR DİN BEKÇİSİ OLARAK (V)AKİT

Akit gazetesi, 2008 yılından itibaren, sanki bir yerden talimat almış gibi, PKK'ye ve BDP'ye yönelik haberlerini, bu örgütlerin ve destekleyenlerinin müslüman olmaması üzerine kurar. İlk etapta PKK'lilerin Zerdüşt olduğunu kanıtlama derdine düşen Akit, bu konuyla ilgili birçok haber yapar. Militanların oynadıkları tiyatro oyunlarından, anı amaçlı çektirdikleri fotoğraflara dek birçok materyal, onların Zerdüşt olduğunu kanıtlamak için seferber edilir. Çok geçmeden bu kez de, örgüt ve destekçilerinin Yezidi olduğu, Müslümanlıkla bağdaşmayan bu dini yaymak için mücadele eden örgüte, Müslüman Kürtlerin gereken cevabı vereceği haberlerde işlenir. Yine çok geçmeden, Meryem Ana resminin asılı olduğu bir odada oturan kadın militanların fotoğrafı eşliğinde ve “PKK İnleri Kilise Gibi” başlığıyla sürmanşetten verilen bir haberle, bu sefer PKK Hıristiyan ilan edilir. Tüm bu haberler arasında mantıksal bir tutarlılık kurma çabasına girmeyen Akit, bu tarihten sonra örgütle ilgili haberlerde üç dini de kullanmaya başlar. ABD'de, yalan ve sansasyonel habercilik pratiğiyle “sarı gazetecilik” kavramının ortaya çıkmasını sağlamış William Randolph Hearst'ün “bana bir fotoğraf verin, ben onun altını doldururum” düsturu , Akit'te yeniden yaşam bulur.

Bu süreçte, din propagandası üzerinden, Kürtleri örgütten uzaklaştırma projesi, aynı söylemler, aynı iddialar ve aynı fotoğraflarla Recep Tayyip Erdoğan ve İdris Naim Şahin tarafından gerek seçim meydanlarında, gerekse meclis kürsüsünde kullanılır.

BİR SİYASİ MANİPÜLASYON ARACI OLARAK (V)AKİT

Kürt siyasi tutuklularının, 12 Eylül 2012'de bir takım taleplerle başlattığı açlık grevi, uzun süre hükümet tarafından görmezlikten gelinir. Ancak açlık grevlerinin günden güne etkisini artırması, hükümet cephesinden bir şeyler yapmayı gerektirir. İlk hamleyi bir haberle Yeni Akit yapar. “Biz kuzu kebabına, siz ölüm orucuna” başlığıyla sürmanşetten verilen haberde, BDP milletvekillerinin, bir yer sofrasında yemek yerken çekilen bir fotoğrafı kullanılır. Haberde, insanları açlık grevine teşvik eden BDP'lilerin mükellef sofralarda karınlarını tıka basa doldurduğu yazılır. Bu habere yalanlama gecikmez, sofradaki herkes bu fotoğrafın üç ay önce bir düğünde çekildiğini söyler ve Ahmet Hakan dahil birçok kişi bunu doğrular. Ancak haberin/ fotoğrafın gerçek olup olmadığı Akit'i zerre ilgilendirmemektedir. Hatta, fotoğrafın eski tarihli olduğunu yazan kimi medya kuruluşları, PKK'nın avukatlığını yapmakla itham edilir Akit tarafından. Merkel'le görüşmek için geldiği Almanya'da Erdoğan bu fotoğrafı göstererek, açlık grevi falan olmadığını, herkesin istediğini yediğini söyler. Erdoğan'ın, bu haberi paylaşırken, onun yalan olduğunu bilmemesi imkansızdır. Ancak mesele gazetecilik ve onun mesleki ilkeleri değildir, pragmatist bir politik faydacılıktır.

BİR KAZANÇ KAPISI OLARAK (V)AKİT

Aktarılan bu olaylar bize ne anlatmaktadır? Vakit gazetesinin, hükümetle anlaşmalı bir biçimde, gazeteyi aşan bir takım profesyoneller tarafından hazırlanan haberleri aktardığını, bir manipülasyon aracı olarak kullanılan Vakit isminin, “tetikçi gazetecilik” kavramının doğmasında büyük bir emeği olduğunu.

Yalan, iftira, şantaj, hedef gösterme gibi yöntemleri alışkanlık haline getiren bu gazete tarafından yayınlanan haberlerin, üç beş gün sonra Erdoğan'ın ağzından retorik olarak dökülmesini başka türlü açıklamak mümkün değil.

Peki bunu neden yapıyorlar? Muhafazakar İslamcı düşünceye sıkı sıkıya bağlı militanlar olduklarından mı? Mustafa Karahasanoğlu'nun sürekli büyüyen servetini araştıran Ahmet Hakan bunun böyle olmadığını düşünüyor: “'Allah rızası için' kampanyalarının sonunda Mustafa Karahasanoğlu ciddi bir malvarlığına kavuşmuştu. Önce gazeteye bina satın alındı, sonra matbaalar, sonra Türkiye'nin pek çok yerinde gayrimenkuller. Derken ciddi anlamda bir servet sahibi olmuştu Mustafa Karahasanoğlu. Mesela Ankara’da bir devre mülk işine girdi ki, nereden baksan eski parayla 4 trilyon götürmüştür... Sonra Ankara’daki yeri sattı, İkitelli’den arsalar falan aldı... İstanbul’un çeşitli semtlerindeki dairelerinin sayısını ise bilen yok...”

Tetikçilik, belli çıkarlar karşılığı suç işleme işiyse, tetikçi gazetecilik neden bundan muaf olsun?

(1) Oğuzhan Taş, Gazetecilik Etiğinin Mesleki Sınırları, İletişim Yayınları, s. 260