Ahmet Şık, Silivri Cezaevi'nden eski çalışma arkadaşı Taraf gazetesi yazarı Alper Görmüş'e hitaben cevabi bir mektup yolladı.

Alper Görmüş şöyle yazmıştı: Susamam, çünkü Ergenekon benim de davam...


Ahmet Şık'ın cevabı:

‘Ben de Susamam. Çünkü Ergenekon Benim de Davam; Gerçekten’

"Bilirsin, muktedirin dili zalimdir, zulmün tadına vardığından hep zalim olmak ister. Bu yüzden, buna engel olacak ne varsa, kim çıkarsa karşısına tepeler, dümdüz eder, yaşatmaz. Tıpkı şimdilerde örneğini daha sık gördüğümüz, yaşadığımız gibi değil mi?"

İster mağdur, ister muktedir, bu ülke medyasının ne olduğunu ben bilirim de, en iyi sen bilirsin.

Mesleki kıdemin, gözün kapalı desteklemekte beis görmediğin malum zihniyetin verdiği gazla kendini Olympos'ta hissettiren egonla, hele ki yaptığın işler içinde önemli bir zaman dilimini kapsayan "kronik" zamanlarınla ya da bir dönem mağdurun yanında saf tutmuşken şimdi muktedir olmanla, en iyi sen bilirsin.

Bir dönem lanetlediklerini, rüzgar tersine döndüğünde göklere çıkardıklarını da bilirsin, yeni lanetlilerin eskiden göklere çıkardıkları olduğunu da en iyi sen bilirsin.

Hem de her seferinde bunu demokrasi ve memleketin bekası için yaptıklarını söylediklerini de, bunun yalan olduğunu da bilirsin.

Tanık olmuşsundur; oluyorsun elbet. Anımsamıyorsan çok da gerilere gitmene lüzum yok. Son birkaç yıldır kimin "demokrasi" dediğine ve bunu kimin için ve nasıl söylediğine bakıver. Sanırım internet filtresinde "demokrasi" sözcüğü yasaklananlar arasında olmadı.

Girdikleri kabın şeklini almakta ne kadar mahir olduklarını da bilirsin, kim iktidar olursa olsun onun yatağında soluk soluğa kaldıklarını da en iyi sen bilirsin.

Hiç utanmaları yoktur bilirsin, tıpkı buna ihtiyaç hissetmediklerini de çok iyi bildiğin gibi. Utanmış gibi yapanlarınsa sadece yeni vesayete yanaşmaya çalıştıklarını da bilirsin de bunu hiç dillendirmezsin; "tuhaf" bulmazsın.

Her devrin medyası oldukları için ya da kendilerinin de medyası olacağı devrin geleceğini bildiklerinden, başlarına hiçbir felaket gelmez, bilirsin. Gerçi şimdinin padişahı, hep kendi saltanatının süreceğini sandığından durum biraz değişmiş görünse de aldanma sen.

Her devirde en çok ihtiyaç duyulanın kendileri olacağını da bilir bu medya; bilirsin sen de. Ahlaksıza, yalancısına, şarlatanına, celladına, mezar kazıcısına ne kadar ihtiyaç duyulursa onlar da o kadar itaatkardırlar. Her buyrulana hatta buyrulmasına gerek kalmadan "emredersiniz devletlum" ya da "padişahım çok yaşa" derler bilirsin. Vesayetin böyle meşrulaştırıldığını da bilirsin.

Gücü ellerine geçirenler halkı korku ve dehşete salarken de, bunu yapamadığını hücrelere tıkmak için de bu itaatkar şarlatanlara ihtiyaç duyar bilirsin.

Onlar olmasa ne güç budalalarını destekleyecek kitle, ne de idare edecek bir vesayet kalmaz biliyorsun değil mi?

Hem mağdura, hem mazluma, hem ezilene, hem ötelenene bir de "tebaa olmayacağım" diyene muktedirin kiralık katilleri gibi saldırdıklarını da bilirsin. Muktedir olmanın kolaylığı ve rahatlığıyla hareket edip hedef belirlediğini asılsız suçladığını da en iyi sen bilirsin.

Benim bildiğim daha çok şey var. Ama herhalde hiç muktedirin yanında saf tutmadığımdan senin bildiklerin kadar değil.

Bir de "kronik" zamanlarının (ilk dönemi elbet) ne güzel olduğu var bildiklerim arasında.

Anımsıyor musun sen de o zamanları?

Memleket medyasında roller değişmemişken daha en çok iş sana düşerdi. Keyifle okurduk. "Hah! İşte tam da bu" derdik. En azından ben diyordum; sıklıkla hem de...

Şimdinin mağdurları muktedirdi o zamanlar. Tersten söylersek belki anımsamana faydası olur: Şimdinin muktedirleri, mağdurdu o zamanlar. Hatırlarsın, o kadar da eskide kalmadı.

Bilirsin, muktedirin dili zalimdir, zulmün tadına vardığından hep zalim olmak ister. Bu yüzden, buna engel olacak ne varsa, kim çıkarsa karşısına tepeler, dümdüz eder, yaşatmaz. Tıpkı şimdilerde örneğini daha sık gördüğümüz, yaşadığımız gibi değil mi?

Eskinin mağdurlarını muktedir kılma projesi son beş yılda tamamlandı. Biliyorsun, yaşıyorsun, yaşatıyorsun.

Ne ilginç değil mi? Eskiden (ve niyeyse hala) kızdıklarının dilini, araçlarını onlar da biliyormuş. Hatta aynı silahlarla ve çoğu zaman daha ağırlarıyla ve daha pervasızca da saldırabiliyorlarmış.

Daha ilginç olansa yazdıkların. "Tuhaf" düşmanlarının hala aynı olmasına bakılırsa yeni muktedirler ne kadar mezar kazıcı gibi davransalar da seni pek ilgilendirmiyor anlaşılan. Eski muktedir, yeni mağdura çakmaya devam ediyorsun. Gerçekten çok "TUHAF".

Haklı olduğun noktada yazdıklarının altına hala imzamı atmaktan çekinmem bilirsin. Ama anlamadığım bir şey var. Geçmişin hesabını hala kapatamadığından mı yoksa yeni muktedirlerin yediği herzelerin senin ilgi alanına girmediğinden mi o sularda kulaç atmıyorsun hiç? "Böyle yaparak sen de o muktedirler korosunda yer alıyor görünmekten hatta çoğu zaman yer almaktan memnun musun acaba?" diye sormayacağım. Sorayım mı?

Halbuki, o sularda senin sevdiğin türden ne çok herze var; baksana. Seleflerinin dili desen, onlarda, silahları desen daha ağırları olduğunu söylemiştim. Lojistik destek için F tipi polis, hakim ve savcı hazır kıta beklemekte. Padişahları da en az kendisi kadar pervasız ve nobran cellat kılığındaki bu soytarılarına "Her şeyi yiyebilirsiniz" demişken bence görev seni bekler.

Ama bu isteksizliğini görünce, ya gönlün yok ya da gönlünü muktedire kaptırmışsın diye düşünmüyor değilim. O zaman kime anlatıyorum ki ben bunları?

"Keşke cezaevinden çıkabilsem de tartışabilsek" diyorum. Ama sen bile böyleyken...