Mehveş EvinMehveş Evin / Milliyet

 

Halil Savda, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde anlamlı bir yürüyüş başlatıyor: Roboski’den Ankara’ya 1300 km. yol yürüyerek, barış için 40 günlük bir yolculuk yapacak…

 

İnsanın en karamsar olduğu zamanlarda bile bir hareket, bir fikir, bir kıvılcım, umuda dönüşebilir. İnsan hakları savunucusu ve vicdani redci Halil Savda’nın mailini alınca ben de böyle hissettim. Bu kadar güçlü otoritelerin, silahların konuştuğu bir ortamda barış isteyenlerin sesinin kısıldığını sanmayın!

 

Savda, Türkiye’deki savaş ve şiddet iklimine karşı duruşunu anlattığı mailinde, Uludere’den (Roboski) Ankara’ya yürüme kararını nasıl verdiğini anlatıyor. Yürüyüş rotası nedir bilmiyorum, ama sivillerin katledildiği Gaziantep’e uğrayacağına eminim.

 

Kim bilir, belki bu yürüyüşte ona katılacak başka insanlar da çıkabilir!

 

Savda’nın mailini aynen aktarıyorum:

 

“Türkiye’de savaş-barış ikileminde tarihi kırılma noktalarından birini yaşıyoruz. 30 yıldır süren savaş nedeniyle her gün kan akıyor. Neredeyse her gün televizyon ekranlarında bir ölüm haberi, bir cenaze merasimi.

 

İnsan hakları savunucuları, savaş karşıtları ve barış savunucuları barış için yeni mücadele pratikleri sergilemek durumundalar. Yoksa bu savaş, bizi kirletmeye ve acıtmaya devam edecek.

 

SAVAŞ KADERİMİZ DEĞİL

Roboski katliamı, devletin savaşı bitirmek için güvenlik politikalarını ve araçlarını bize tek gerçek olarak sunmasının bir sonucu olarak ortaya çıkan bir insanlık suçudur. Kürt sorunu savaşla, daha çok güvenlik önlemleriyle değil, daha çok özgürlük, daha çok barışla çözülebilir.

 

Elbette daha çok barış, daha çok ekmek demek. Çünkü halkın ekmeği, teri, parası, silahlara, askerlere, güvenlik organizasyonlarına veriliyor. Daha çok güvenlik, daha çok silahlanma, daha az ekmek. Silahların susması istemi, devletin şimdiki ‘güvenlik’ anlayış ve yapılanmasına karşı bir duruştur.

 

İşte bu yüzden, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Roboski’den Ankara’ya 1300 km. yol yürüyerek, barış için 40 günlük bir yolculuğa çıkacağım!

 

Bu yolculuk boyunca uğrayacağım her şehirde savaşın yol açtığı insan hakları ihlallerini kamuoyuyla paylaşacağım. Savaş kaderimiz değildir; olamaz! Bu savaşı durdurabiliriz, durdurmalıyız!

 

GANDİ’NİN TARİHİ YÜRÜYÜŞÜ

Mahatma Gandi’nin ‘Dünyada yapmak istediğiniz değişikliği, kendinizde yapın’ sözlerine inanıyorum. Dünyada arzu ettiğim değişikliği bu yürüyüşle ‘kendimde’ gerçeğe dönüştürmek istiyorum. Ben, yaşadığımız haksızlıklara böyle yanıt vermeyi seçiyorum.

 

Martin Luther’in ‘Karanlık, karanlığı silemez, kin, kini söndüremez, ancak aydınlık bunu yapabilir’ sözünü, barış mücadelesine başladığım noktadan, şimdi geldiğim yerde gayet iyi anlıyorum.

 

Savaşı görünür kılmak, barışa dair umutları artırmak, barış ve yaşamı yeniden taraflara hatırlatmak maksadıyla yürüyorum.

 

Barış için yürüyüş fikri ilk değil: Hindistan Bağımsızlık Hareketi’nin siyasi ve ruhani lideri Mahatma Gandhi 1930 yılında, o dönem Britanya’nın, sömürgesi olan Hindistan’a getirdiği ‘tuz vergisi’nin kaldırılması için 400 km. yol yürüyerek, şiddetten arındırılmış aktif bir direniş tarzının öncüsü olmuştu.

 

Daha yakın geçmişteyse, 1995 yılında Bosna’da Srebrenitsa katliamından kurtulmak için, 110 km. uzaklıktaki Tuzla kentine gitmek amacıyla orman yolunu kullanan Boşnakların birçoğu, Çentiklerce yakalanıp katledildi. Bundan böyle bu yola ‘Ölüm yolu’ ismi verildi. Ve o günden sonra, ölümü barışa dönüştürmek için her yıl, ‘ölüm’ yolunda 3 günlük yürüyüş düzenleniyor.

 

ÖLÜM YOLUNDA KÜÇÜK BİR ADIM

Benim yürüyeceğim yol güzergahındaysa 30 yıldır askerler, gerillalar ve Roboski’de olduğu gibi siviller ölüyor.

 

Savaşa karşı barış umudumu her zaman korudum. Barışın topraklarda yeşermesine gücüm ve yeteneğim oranında-bedeli cezaevi olsa da- katkı yapmaktan çekinmedim. Bu sefer barışı kendi içimde örmek için bir yolculuk yapacağım.

 

Şiddetten arınmış bir dünyanın mümkün olduğuna inanıyorum! Bu yürüyüşle, barış isteğinin daha yüksek sesle duyulmasına ve Roboski’den başlayan ölüm yolunun, yaşam yoluna evrilmesine katkı yaparsam ne mutlu bana!

 

Küçük bir adım atıyorum; bu adımı hep birlikte çoğaltabiliriz!”

 

Evet, küçük ama önemli bir adım atıyor Savda. Yolu açık olsun.