Özgür Gündem gazetesi ile dayanışmak amacıyla başlatılan "Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği" kampanyasına katılmaları nedeniyle Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, gazeteci- yazar Ahmet Nesin ve Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu'nun tutuklanmasının ardından, gazetedeki nöbeti dün Arzu Demir devralmıştı.

Özgür Gündem’in bugünkü nüshasında (25 Haziran) Arzu Demir’in “İktidarlar değişti Gündem kaldı” başlıyla yayımlanan yazısı şöyle:

"Gündem Gazetesi’ne gazeteci olarak ayak bastığım dönem, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirildiği 1999 yılının Şubat ayıydı. O günlerde gazetenin adı Özgür Bakış’tı. Çalıştığım Özgür Radyo, uluslararası komployu protesto eylemlerine haberlerinde yer verdiği için RTÜK tarafından kapatılmıştı. Sokaklarda Kürtlere yönelik linç saldırıları yapılıyor, komployu protesto eylemlerine polisin saldırısı eksik olmuyordu. Açlık grevlerinin yapıldığı parti binaları polislerin ve faşistlerin kuşatması altındaydı. Özetle ağır günlerdi. O günlerde ben ve 2 arkadaşım Özgür Bakış’ta çalışmaya başladık. Özgür Radyo’nun cezasının bitip yeniden yayına başladığı tarihe kadar -10 ay- gazetede çalıştım. Gazeteciliğin soru sormak ve asla vazgeçmemekten geçtiğini öğrendiğim iki yer oldu: Özgür Radyo ve Özgür Gündem.

Aradan 17 yıl geçti. Bu 17 yıl içinde her iktidar sonsuza kadar devletin sahibi olacağını sandı. Ama olmadı. Hepsi gelip geçti. Kalan ise Gündem Gazetesi oldu. Elbette bir çok şey değişti. Gazete binasının duvarlarına asılan fotoğraflara, isimlere yenileri eklendi; Tahir Elçi, Kadri Bağdu... Gazetelerin isimleri değişti; ama Gündem geleneği hep devam etti.

AKP’nin hükümetlikten devletleşmeye geçerken ilk yaptığı işlerden biri basını yeniden yapılandırmak olmuştu. Bunu o günlerde elbette iktidar ortağı olduğu Fethullah Gülen ile birlikte yaptı. Erdoğan tek başına iktidar olmaya karar verdiğinde, bu kez ortağı ile karşı karşıya geldi ve ortaya “FETÖ terör örgütü” çıktı. Bu yeni durumda, medya da yeniden yapılandırıldı. Artık karşımızda bir Saray medyası ve karşıtları var. Bu karşıtları içinde özgür basın çok kritik bir yerde duruyor. Hele de 20 Temmuz Suruç Katliamı ile yeniden başlatılan savaş döneminde.

Savaş, sadece şiddet araçları ile değil söz ile de yürütülüyor. Hatta havuz medyasının manşetlerine bakılırsa, “söz” şiddet aracının en ağır silahı haline getiriliyor.  Burada da yalanın hakikate karşı savaşı başlıyor. Havuz medyası artık gerçeği çarpıtmakla kalmıyor, yalan üretiyor ve okurları için fantastik bir dünya kuruyor. Bu fantastik dünyada örneğin, Cihangir’de yaşanan olay gerici bir saldırı değil, “Gezicilerin hain kalkışma denemesi”. Ya da TSK’nın günlerdir Lice’de düzenlediği hava saldırısı, köylülerin tüm yaşam alanlarını yok eden, belki de katliamla sonuçlanan -köylerle iletişim olmadığı için operasyon sonuçlarına dair bilgi alınamıyor- bir saldırganlık değil, “PKK kaynağı tarlalara operasyon.”

AKP/Saray rejimi, halkları tebaası olarak görerek, havuz medyası eli ile kurduğu bu fantastik dünyaya inanmalarını istiyor. Özgür Basın ise bu fantastik dünyayı yerle bir edip, halklara gerçeği gösterdiği için hedefte. Şebnem Korur Fincancı, hem hakikati gösteren Özgür Gündem Gazetesi ile dayanıştığı hem de Cizre’deki bodrumlarda yaşanan vahşeti bir bilim insanı olarak yerinde tespit ettiği ve bunu raporladığı için tutuklandı. Gerçeği gördüğü ve gösterdiği için cezalandırılmak istendi. Elbette devletin, Fincancı ile geçmiş ile de hesabı vardı. Limter-İş Sendikası’nın eğitim uzmanı Süleyman Yeter’in işkence ile öldürülmesini adli tıp raporu ile belgediği için de devletin makbul görmediği insanlardandı.

Saray medyası, bu hakikatı karartmak için istediği kadar yayın yapsın tek hakikat bu. Başka hakikatler de var elbette bu topraklarda. Bitmeyen bir özgür basın geleneği gibi. Cezaevleri tehditlerine rağmen devam eden dayanışma gibi. AKP’nin “Saray’ın basın danışmanlığını dayattığı” gazetecilerden, “Reddediyoruz. Biat etmiyoruz” itirazlarının gelmesi gibi.

Ernesto Che Guevara’nın dayanışmayla ilgili en bilinen sözü; “Dayanışma ezilenlerin inceliğidir.” Ama onun tam da bu günleri anlattığı bir başka sözü daha var: “Yapılması gereken direnişçilere şans dilemek değil; onların kaderine iştirak etmektir. Onlara ya ölüme ya da en iyisi zafere dek eşlik etmektir.”

Özgür Gündem Gazetesi, dünden bugüne hep bir direniş mevzisi oldu. AKP/Saray rejiminin gazetecilik yapma koşullarını ortadan kaldırdığı bu günlerde, bu mevzinin anlamı daha da büyüdü. Öyle ise direniş mevzisinin neferi olmaya devam."