Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç’ın hükümette krizi işaret eden açıklamaları AKP’nin resmi internet sitesinde sansürlendi. Arınç, TRT Türk’e verdiği demeçte ‘karma öğreci evlerine denetim’ konusunda Başbakan Tayyip Erdoğan ile aralarında çıkan çelişki hakkında “Bunun sebebi ben değilim. Ben sadece bir bakan değilim, benim özgül bir ağırlığım var. Benim yıpranmamam lazım. Hiçe sayılmamam lazım. Birilerinin kum torbası haline getirilmek istemem lazım” ifadesini kullandı ve Başbakan’a seslenerek “Başbakan ile hükümet sözcüsü arasındaki çelişkinin sorumlusu ben değilim. Bu çelişkinin izah edilmesi dün, bugün, yarın kendisinden beklenir. Bence de çok doğru olan düşüncelerini Başbakan bugün, yarın açıklamalı” dedi.

Ancak, vagus.tv'nin haberine göre; Arınç’ın konuşmasının bir bölümünün detaylı olarak paylaşıldığı “akparti.org.tr” adresinden yayın yapan AKP’nin internet sitesinde, Başbakan’ı hedef alan sözlere yer verilmedi. Site, bir süre sonra da Arınç’ın bu konuda dile getirdiği tüm ifadeleri haber metninden çıkardı. akparti.org.tr sitesinde, Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç’ın konuya ilişkin bazı sözleri çıkartılarak şöyle aktarıldı:

Arınç, Avrupa Konseyi Medya ve Bilgi Toplumundan Sorumlu Bakanlar 1. Konferansı’na katılmak üzere gittiği Sırbistan’ın başkenti Belgrad’da TRT Türk’ün canlı yayınına katılarak gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Avrupa’nın en önemli şehirlerinden biri olan Belgrad’da bulunmaktan büyük memnuniyet duyduğunu belirten Arınç, konferansa çok sayıda katılım olduğunu ve verimli bir toplantı gerçekleştirildiğini söyledi.

Cuma namazını Bayraklık Camii’nde kıldığını aktaran Arınç, bölgedeki türbeleri de gezdiklerini ifade etti. Balkan halkları ile Türkiye arasında 400 yıla yakın beraberlik bulunduğunu hatırlatan Arınç, bunu sokaklarda gezerken açık bir şekilde fark edildiğini söyledi.

Balkanları “müşterek kültür ve tarihin cereyan ettiği topraklar” olarak bildiklerini kaydeden Arınç, Sırbistan ile ilişkilerin de hem halk hem de hükümet düzeyinde çok iyi olduğunu söyledi. Sırbistanlı parlamento üyeleri ve diğer yetkililerle görüştüklerini ifade eden Arınç, “Türkiye ile Sırbistan arasında çok önemli dostluk köprüleri var” dedi.

Arınç, Balkan ülkelerinin çoğunun NATO ve AB ile ilişki kurmak istediklerini belirterek, Türkiye’nin bu ülkeleri her zaman desteklediğini vurguladı.

Türkiye’nin Balkan ülkelerine karşı hiçbir zaman ayrımcılık yapmadığını belirten Arınç, “Bazılarının korkusu Neo-Osmanlıcık. Buralarda bunu bir korku unsuru haline getirmişler. Türkiye, böyle bir sevdanın peşinde değil. Türkiye, Türkiye cumhuriyetidir. Geçimişiyle bağını koparmaz, geçmişinden iftihar eder. Ama ne yayılmacıdır, ne hegemonya gibi başka ülkeleri etki altına alacak herhangi bir perspektif veya projenin de sahibi değildir. Biz bugün her yerde şunu söylüyoruz, bunda da samimiyiz: Sırbistan’ın toprak bütünlüğüne saygılıyız. Buna saygılı olmanın ötesinde elbette bir devlet olarak karşılık gösteriyoruz” dedi.

 “Sırbistan’ın toprak bütünlüğü bizim için önemlidir”

Türkiye’nin Sırbistan’ın rejiminin ne olduğu ile ilgilenmediğini vurgulayan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: “Buna karşı da önyargılı değiliz. Egemenlik hakkına ve toprak bütünlüğüne saygılıyız. Bunu Bosna Hersek’te de söylemeliyiz, Sırbistan’da da söylemeliyiz, diğer ülkelerde de söylemeliyiz. Çünkü kendi içinde Türkiye’nin yakın ilgi alanı topraklar veya topluluklar varsa Türkiye’nin amacı bunlarla bütünleşmektir diye düşünmesinler. Biz onları seviyoruz. Onların kalkınması için elbette çalışacağız ama Sırbistan söz konusu olduğunda Sırbistan’ın toprak bütünlüğü bizim için önemlidir, egemenlik haklarına saygı gösteririz.”

Türkiye’nin basın özgürlüğü konusunda kendini anlatmasıyla ilgili bir sorunu olup olmadığı yönündeki soruyu yanıtlayan Arınç, Türkiye’nin kamu diplomasisi noktasında ve gücünü yeterince ortaya koyacak çalışmalar konusunda eksikliklerinin olabileceğini belirterek, “Yani bu bizim eksikliğimiz, itiraf etmek zorundayız ki yeterli değiliz bu konuda. Keşke yeterli olabilseydik” dedi.

Arınç şöyle devam etti:

“Ama ikinci ve daha baskın bir unsur var, bizi olduğumuz gibi görmek istemeyen bazı çevreler var. Türkiye’nin gücünden rahatsız olan, Türkiye’nin kazandığı prestijden rahatsız olan, Türkiye’yi hala sorunlu bir ülke olarak göstermek isteyen, Türkiye’nin demokrasisinin hala yeterince güçlü olmadığını söylemek isteyen veya bu yolda projeler, raporlar hazırlamaya çalışan odaklar da var. Onların çalışmaları itiraf edeyim ki bizden daha güçlü.”

Konferansta Türkiye’de basın özgürlüğü olmadığı noktasında yapılan konuşmaya da hazırlıklı olduklarını belirten Arınç, konuyla ilgili şunları aktardı:

“Anayasamızdan, hem basın özgürlüğüyle ilgili hükümlerden, hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarındaki örneklerden bahsederek, rakamlar vermek suretiyle hatta hiç hoşuma gitmez ama bazı isimler vermek suretiyle zikri geçen basın mensuplarının veya gazetecilerin hangi suçlarla suçlandıklarını, hangi suçlardan dolayı tutuklu ve hükümlü bulunduklarını söylemek zorunda kaldım ve sonra ilave ettim: Bizim anayasamızın 10. maddesi aslında uluslararası bir hukuk prensibini ortaya koyuyor. Diyor ki: Hiç kimseye isminden dolayı, görevinden dolayı, renginden dolayı, milliyetinden, dininden, dilinden, ırkından dolayı ayrımcılık yapılamaz. Kanun önünde eşitlik vardır. Bu ne demektir dedim, bu şu demektir: Yani bağımsız mahkemeler ve yargı, yargılama yaparken kişinin gazeteci olup olmadığına göre değil, kendisine yüklenen suça göre yargılama yapıyorlar. Yani gazetecilerin suç işleme imtiyazı olmadığına göre sıfatı gazeteciyse her şeyi yapabilir, ondan hesap sorulamaz diye bir kural da olmadığına göre yargıya güvenmek zorundayız. Yargı bizde de uluslararası hukuk kurallarına bağlıdır ve verdiği kararlar orada kalmaz, arkasından yüksek yargı dediğimiz temyiz vardır, arkasından bireysel anayasa mahkemesine başvuru vardır ve sonunda da isterlerse ve giderlerse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi vardır. Yani içeride gazeteciler varsa, tutuklu veya hükümlü olarak onları suçlayan ve bu noktaya getiren yürütme olarak biz değiliz, NGO’lar değil, STK’lar değil, halk grupları değil, yargı. Sizde de yargı yok mu? Sizde yargı hükümetler ne derse onu mu yapıyor yoksa bağımsız mı? Bağımsız. Bizde de öyle. Yani bu kararları biz vermedik, sorumlusu da biz değiliz. Kaldı ki, bugün cezaevlerinde 120 bin kişi varsa bunlar içerisinde siz 60 kişiden bahsediyorsunuz ve bu 60 kişiden kimisi adi suç işlemiş, kimisi de terörle mücadele suçları kapsamında yargılanıyor. Dileriz ki hepsi beraat etsin ama böyle bir hukuk varsa ve bu hukukun karşılığında da bir ceza öngörülmüşse bunu verdikleri takdirde bizi basın özgürlüğü olmayan bir ülke olarak tavsif ederseniz siz yanlış yaparsınız, biz de bundan üzülürüz.’”

Konuşmasının dinleyiciler tarafından da olumlu karşılandığını ifade eden Arınç sözlerine şöyle devam etti:

“İnanın çok büyük alkış aldım. Herhalde gerçekleri söylediğim için. Bunu her yerde ifade etmeye de çalışacağım ama onlar böylesine çarpıtılarak veya etki altında bırakılarak, Türkiye’den de birilerinin onları bu noktada brife ettiklerini, onlara yalan veya yanlı raporlar göndererek Türkiye’yi mahkum etmeye çalıştıklarını biliyorum. Bunlar birkaç kuruluştur. Türkiye’den dünyanın her yerine servis ediyorlar. Onların bu yaptığına karşı bizim mutlaka daha aktif olmamız ve daha çok bilgilendirmemiz gerekiyor.”

Gazeteciliğe yönelen tehditlerle ilgili önerilerinin de ilgiyle karşılandığını dile getiren Arınç, online nefret söylemi ile ilgili de internet ortamından insanların kişisel haklarına saygısızlık yapıldığı ve suç işlendiğini belirterek, “Nefret söylemleri başını alıp gidiyor ve bu dünyadaki toplumlar arası çatışmaları ve kavgaları daha da artırıyor” dedi. Bu eylemlerin insanların aile ve özel hayatını da etkilediğini kaydeden Arınç, insanların bundan rahatsız olduklarını, kendilerini savunamadıkları gibi karşılık da veremediklerini söyledi.

Mevcut haliyle sanal dünyanın güvenli bir ortam olmadığını dile getiren Arınç şunları söyledi:

İnternete ulaşmak nasıl bir anayasal haksa, bilgilenme noktasında. Bunu yapanların da, bu mesajları yayanların da, bu medyada bunu kullananların da kimliğine ulaşmamız lazım, yani bir sorumluluk olup olmaması açısından. İkincisi de bilgiyi ortaya çıkaranlara bizim ulaşmamız lazım. Bu konudaki eksiklikler de gündeme geldi. Ben, bunları tabii Avrupa Konseyi’nin basın referanslarından alacağım, RTÜK’de aynı şeyi yapacak ve bunlar üzerinde çalışmalar yapacağız. Biz Türkiye’de aslında bilişim suçlarıyla ilgili zannediyorum 7 sene evvel çıkarılmış bir kanunumuz var, buna yeni ilaveler yapmayı düşünmüyoruz. Yani internette bu olup bitenlerle ilgili cezai yaptırım getiren yeni bir yasal düzenleme yapacak noktada değiliz ancak mevcut düzenlemeleri daha netice alıcı bir noktaya getirmemiz ve caydırıcılık noktasında da yeni bazı unsurlar eklememiz gerekiyor. Bir taraftan Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanımız Binali Yıldırım, bir taraftan Adalet Bakanlığımızın özellikle son yaşadığımız olaylar içerisindeki tahrikleri, yönlendirmeleri, suç işlemeye teşvikleri gördükten sonra herhalde bir şeyler yapmamız gerektiğine inanıyorum.

Bir süre sonra AKP’nin resmi sitesindeki sansürlü bu ifadeler de tamamen çıkartıldı.   akparti.org.tr sitesindeki habere buradan ulaşabilirsiniz.