Dün oynanan Fethiyespor ile Amedspor karşılaşmasında çekildi bu kare. Fotoğrafta ev sahibi takım Fethiyespor’un oyuncularının açtığı pankart görülüyor. Nâzım Hikmet’in güzel dizeleri yazılmış pankarta: “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.”

Nâzım, sormuştu ya hani, “Mutluluğun resmini yapabilir misin?” diye, işte bu karanlık dönemde belki bir umut parçası. Bugünkü Türkiye fotoğrafının aksine aydınlık bir kare.

Ancak Türkiye fotoğrafında görünenler, manzara-i umumiye hiç de iç açıcı değil.

“Dolmabahçe Mutabakatı” yırtılıp atıldıktan sonra son bulan “çözüm süreci” ile çatışmalar yeniden başlayalı epeyi oldu.
Sokağa çıkma yasaklarının ilan edilmesinin, mahallelerin şehir haritasından silinmesinin, binlerce insanın yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalmasının sancıları öyle kolay geçmiyor. Geçecek gibi de görünmüyor.

O karanlığın içinde televizyonların olay odaklı habercilik pratiği ile her gün “şehit” ve “etkisiz hâle getirilen terörist” şeklinde verdiği yüzeysel haberlere şöyle bir bakılıp ardından geçiliyor “talk Show”lara. Vatandaşın biri “talk Show”a bağlanarak tam da “eğlencenin ortasında” “Ülkenin doğusunda yaşananların farkında mısınız? Burada yaşananlar medyada çok farklı aktarılıyor. (…) İnsanlar ölmesin, çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın” diye keyifleri kaçırıyor ama zararı yok. Savcılık o vatandaş hakkında derhal soruşturma başlatıyor.  

3 yaşında, 5 yaşında, 10 yaşında çocukların; 35 günlük, 3 aylık, 5 aylık bebeklerin; gencinden yaşlısına yüzlerce insanın öldüğü; bodrum katından ambulansa taşınamayan insanların cenazelerinin çıktığı, annelerin çocukların cansız bedenlerini buzdolabına saklamak zorunda kaldığı bir fotoğraftan bahsediyoruz.

Fotoğrafın bir yerinden Cizre’de 13 yaşındaki Melek’in “Savaşın bitmesini istiyorum çünkü ölmek istemiyorum. Barış istiyorum” diye haykırışı duyuluyor.

Diyarbakır Ayaklı Minare için yaptığı basın açıklamasının ardından öldürülen faili meçhul cinayetler için açılan davaların avukatı, Diyarbakır Barosu’nun eski başkanı Tahir Elçi’nin sözleri hâlen kulaklarımızda yankılanıyor: “Biz bu tarihi bölgede, birçok medeniyete beşiklik etmiş ev sahipliği yapmış bu kadim bölgede insanlığın bu ortak mekânında çatışma, operasyon istemiyoruz. Savaşlar çatışmalar silahlar operasyonlar bu alandan uzak olsun diyoruz.”
Elçi’nin katilleri hâlâ ortaya çıkarılamadı!

Şırnak’taki saldırıda ölen yüzbaşının Yarbay ağabeyine “Şu güne kadar 'çözüm' diyenler neden şimdi ‘sonuna kadar savaş’ diyor” sözleri için ise soruşturma açılıyor.

Dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun “Çözüm süreci ne olursa olsun başarıya ulaşacaktır” dediği noktadan Başbakan Binali Yıldırım’ın “Çözüm mözüm yok” dediği noktaya gelindi.

Çatışmaların son bulması, bombaların patlamaması; insanların ölümlerinin durması için diyalog yolunun açılmasına çaba verilmesi bir yana 15 Temmuz darbe girişimi gerekçe gösterilerek uygulanan OHÂL kapsamında çıkarılan KHK’lerle Meclis devre dışı bırakılıyor.

Örneğin Meclis’ten geçmeyen “rektörleri doğrudan cumhurbaşkanının ataması”na yönelik önergeyi KHK ile mümkün hâle getirebiliyor.

Diyarbakır Belediyesi Eşbaşkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı’nın tutuklanmasıyla yerel yönetimler üzerinde kurulan baskı şiddetini artırıyor. Yalnız yerel yönetim darbe almıyor, Kürt sorunu konusunda daha da çıkmaz bir yola sürükleniyor ülke.

Anlı “Konuşulacak son kuşağız biz” demişti.

Diyalog için bir arpa boyu yol alınamıyor.

Böyle bir Türkiye fotoğrafı duruyor karşımızda.

Ama bir fotoğraf daha var, tıpkı yazının başındaki gibi. Geçen şubat ayında Fenerbahçe ile Amedspor’un maçında çekildi. Amedspor oyuncuları ellerinde “Çocuklar ölmesin, maça gelsin” pankartıyla görülüyor: “Çocuklar ölmesin maça gelsin.”

Fethiyesporlular ile Amedsporluların örnek dayanışması çoğaldığında inşa olacak demokratik, barış dolu bir gelecek.