Bizim gibi şartlara sahip ülkelerin insanlarının refleksleri farklı çalışıyor. Bir olayı düşünmeye başlamamız için mutlaka kapımıza dayanması gerekiyor. Bir felaketle sonuçlandığında anlam kazanıyor bazı şeyler. Bunun nedeni çözmemiz gereken çok fazla gündelik sorunumuz olduğundan belki de.

Bizim en büyük sorunumuz günü kazasız belasız karnı tok bitirmek.

İnsanlar sosyal güvencelerini çalışarak sağlamak zorundalar. Sağlık güvenceleri için ülkenin vatandaşı olmaları yeterli değildir. İyi bir işlerinin olması gerekir. Yoksa hiçbir sağlık kuruluşunun hizmetinden layıkıyla yararlanamazlar. Yeşil kartlıların gittiği hastane sayısı eskiden olduğu gibi tek mi? Yeşil kart uygulaması devam ediyor mu? Bir zamanlar koca şehirde sadece bir hastane bakardı bu tür hastalara. İstanbul’da yeşil kartlıların geldiği tek hastane en azından Anadolu yakasında Kartal Devlet hastanesiydi, onu biliyorum. Oraya her gittiğimde yeşil kartlı insanların yaşadığı zorlukları özellikle onkoloji servisinde şahit olmuştum, geçmiş zamanlarda.

Hal böyleyken insanlar yaşam savaşı verdikleri gündelik hayatlarının yüklerini hafifletmek için okutamadıkları çocuklarını bazen cemaatlerin yurtlarına teslim ediyor. Bir hikayemde tanımladığım gibi bu dünyada eremedikleri refaha öteki dünyada çocuklarının sayesinde ermek için çocuklarını hafız, din görevlisi olsun diye hayatlarının büyük bir bölümünü geçirsinler diye bu yurtlara kapatıyorlar.

Bana günlük işlerimde yardım etsin diye gelen bir kadın vardı. Mutlu biriydi, kocasına yardım etmekten gurur duyardı. Çünkü kazandıkları parayla köylerinde ev yaptırıyorlardı. Sonra kocası başka bir kadına aşık oldu. Onu alıp eve getirdi. Artık hep birlikte yaşayacaklarını söyledi. Kadın buna isyan edip kocasından boşandı ve oğullarını alıp başka bir eve taşındı. Kocası parası bitince kadının evini basar ondan zorla para alırdı. Kadın oğullarını tek başına büyütemeyeceğine karar verince tutup onları ev yaptırdıkları memleketlerindeki bir yurda yerleştirdi. Böylece bir aile babanın nefsi yüzünden dağıldı, çocuklar başka bir dünyanın içinde büyümeye başladılar.

Benim ailemde çocukluğumda kuzenlerimden biri babası erken yaşta öldüğü için yine cemaatlerden birinin yurduna verilmişti. Ablasıyla arada onu ziyarete giderdik. Beni de yanına alırdı ablası hiç görmediğim şehre uzak semtlerde yüksek duvarlı bahçelerin içinde çok katlı binalara giderdik. İçeride benim yaşımda kız çocukları vardı. Ama benden hamaratlardı. Annem bizi mutfağa sokmazdı. Orada çocuklar kendilerinden büyük tepsilerdeki yemekleri misafirlere taşıyordu. Yurtta en çok bilenin en yüksek mertebede olduğu hiyerarşik bir düzen vardı. Bu mertebe yaşa değil bilgiye bakıyordu. Bilgi de elbet hafız olmak ve onun yanında öğretilen dini bilgilerle sınırlı olmalıydı. Kişisel tüm tecrübeleri oraya girdikleri zamanla sınırlıydı. Hayatları ve tecrübeleri o bina ve birbirleriyle sınırlıydı. Dışarı akıllarına estiğinde çıkmıyorlardı. Ailelerini de canları çektiğinde görmüyorlardı.

Bu kız çocukların evlenme yaşları geldiğinde yine o tarikata mensup erkeklerle evleniyorlardı. Benim kuzenim de böyle yaptı. Kan bağıyla bağlı olduğu ailesi vardı ama o bir grubun içinde başka kurallarla büyüdü.

Evlendikten sonra çocuklarını alıp annesine gelirdi. Çocuklar kocaman bahçeli anneannelerinin evinde tuvalete gitmeye üşenir büyük abdestlerini bahçede akıllarına esen yere yaparlardı. Anneleri tecrübeli rütbeli bir hafız olarak yurttan ayrıldığı için ona sonradan yurda gelen çocukların hizmetine alışmıştı. O yüzden rol modeli olmadığı için dışarıda kurduğu aile bana göre tuhaftı.

Dün akşam Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz dizisinde ailenin onaylamadığı birine aşık olan torununu vazgeçirmek için evin büyük annesi aile sofrasında dedi ki bu evde devlet oğlumdur. Evin babası da dedi, devlet bir suçum olduğunda beni azarlıyor ben de susuyorum. Siz de susun.

Bu çocukları aileleri mecbur kaldıkları için ailesiz sevgisiz ortamlara mahkum ediyorlar.

Her devletin görevi halkın çaresizliğine seyirci kalmak bundan yarar sağlamak değil varlıklarından doğan temel haklarını onlara layıkıyla vermektir.

Aile bireyleri insanca yaşamaktan uzağa sürüklenmedikçe değerlerini unutmak zorunda kalmazlar. Ona insan olduklarını hatırlatacak olan yine devlettir.

Mademki devlet her çocuk asker doğar gibi bir argümanı besliyor, onların hayatlarına doğdukları andan itibaren kendi fikirleri için el koyma hakkını kendinde buluyorsa, onların varoluşlarına layık yaşam haklarını da kabul etmek ve sağlamak zorunda.

Güzel günlerde görüşelim efendim.