Ligin ilk yarısı için Beşiktaş’ı değerlendireceksek öncelikle hafızayı tazelemek gerekiyor… Ardından Slaven Biliç ve Önder Özen üzerinden konuşmak gerekiyor. Bir kere şunu unutmayalım Beşiktaşlılar Fikret Orman başkanlığı öncesi 8 yıllık bir kabus yaşadı. Yıldırım Demirören iktidarı boyunca Beşiktaş bünyesinde var olan bütün değerler tarumar edildi. Her yıl şampiyonluk parolasıyla başlandı, her yıl onlarca transfer yapıldı, bu transferlere teknik direktör sirkülasyonu da eşlik etti. Transferlerle birlikte başarı gelmeyince, tribünlerden yükselen sesi susturmanın yolu olarak daha da gösterişli daha da pahalı transferlere yöneldi Beşiktaş, taraftarın da özeleştiride bulunması gereken bir durumdur, zira gerçekten sustular.

DEMİRÖREN’İN ENKAZI

Sonuç; 8 senelik Demirören iktidarı boyunca yapılan onlarca yanlış ve pahalı transferler, sene başına düşen teknik direktörler sayısının artışı, kulüp borcunun alıp başını gitmesi, borcun ucu bucağı gözükmezken bir de kulübü kendine borçlandırması, üzerine şikeden ve evrakta sahtecilikten, finansal fairplaye uymamaktan UEFA’dan iki yıl men cezası alınması. Ne başarı ama…

Beşiktaş tarihinde görmediği birçok ayıbı bu dönemde yaşadı. Yıldırım Demirören’se bu sekiz yılın sonunda Federasyon Başkanlığı’na istendiğini söyleyerek arkasında bıraktığı enkaza bile bakmadan başkanlığı bıraktı, şu anda bildiğimiz üzere Federasyon Başkanlığı görevinde bulunmakta. Burada kendisinin gerçekten çok şanslı bir insan olduğunu söylemek gerekiyor. Zira talep edilesi bir iktidardan, başka bir iktidara hiç de hesap vermeden geçiş yapabildi.

Beşiktaş’sa bu sekiz yıllık dönemle, futbolcu ve teknik direktör istikrarını, alt yapısını, borçsuz kulüp kültürünü, az parayla çok iş yapma becerisini, sabırlı olmayı, tevazuyu, şerefli ikincilik adabını, Beşiktaşlılık duruşu dediğimiz Baba Hakkılardan, Şeref Beylerden edindiği değerlerini, hepsini bir bir kaybetti. Sanırım Yıldırım Demirören’den sonra hiçbir Beşiktaş taraftarı içinde “Beşiktaşlılık duruşu” geçen bir cümle kurmak istemiyordur. Hiçbir dönemde de hiçbir başkan Yıldırım Demirören kadar Beşiktaşlılık duruşu tanımlamasını kullanmamıştır muhtemelen.

FİKRET ORMAN HENÜZ HESABI GÖREBİLMİŞ DEĞİL

Fikret Orman kulübü bu koşullarda devraldı. Ancak kulüp başkanlığına adaylığını koyarken vaatlerinin arasında “hesap sorulması gerekenlerden, hesap soracağız” söylemi de mevcuttu. Bugüne kadar bu hesap henüz sorulmuş değil. Bekliyoruz…!

Fikret Orman teknik direktör seçimini ilk sezonunda Samat Aybaba’dan yana kullanmıştı. Teknik Direktör olarak birçok isim dolaşmış, sonunda Samet Aybaba’da karar kılınmıştı, ne yazık ki aranan teknik direktörün Samet Aybaba olmadığı birçoğumuzun ortak kanısıydı. Aybaba’yı geleceğin takımını kurduğunu söyleyip, adını andığı hiçbir oyuncuyu vitrine sokmamasıyla, kırılgan oyun yapısıyla ve her mağlubiyetten sonra topu futbolcuların üzerine atmasıyla eleştirmiştik.

Bu sezon ise yollar Samet Aybaba’yla ayrıldı yerineyse Önder Özen ve Slaven Biliç ikilisi geldi ki her ikisi de futbol piyasası içinde gördüğümüz ender dürüstlükte kişilikler olmalarıyla doğru tercihler olarak gözükmekte ve her ikisinin de Beşiktaş taraftarından yana kredisi fazlasıyla yüksek durmakta. Peşin peşin söylemek istiyorum eğer Beşiktaş saha içinde başarıyı ve bir duruşu yakalayacaksa bu ikilinin omurgasında, bu ikiliye gösterilecek sabırda yakalayacak. Beşiktaş Lucescu ve Del Bosque’den bu yana ilk defa böyle iki güzel karakter yakaladı.

BİLİÇ VE ÖZEN’İN ÇABALARI

Önder Özen ve Slaven Biliç ikilisiyle bu sezon yaklaşık on bir oyuncu transfer edilerek sezona başlandı. Bir nevi takım baştan yaratıldı gibi gözükse de, aslında gelen oyuncular daha çok kadroyu genişletme hamlesiydi. Ayrıca ntvspor’da ki son röportajında anlıyoruz ki bu transferler içinde Önder Özen’in istemediği oyuncular da mevcuttu ve sahaya baktığımızda daha çok geçen seneki takımı görüyorduk.

Ancak Biliç’ten istenen daha çok, geçen sene oynanan dağınık ve kırılgan oyun yapısından gayrı, örgütlü bir takım oyunu oynatması isteğiydi. Aslına bakarsak bu istek Beşiktaş için 10 senedir mevcut. Ligin ilk dört haftası Biliç bunu becerdi. Dört maç üst üste kazanılmasıyla takımda erken bir şampiyonluk havası esmeye başladı. Galatasaray derbisindeyse şampiyonluk maçı stresinde sahaya çıkıldı. Maçın havasına tribün komplosu da eklenince takımın havası bir anda tersine döndü. Ardından Antalya mağlubiyeti geldi.

STADYUMSUZ, SEYİRCİSİZ, KADROSUZ, HUZURSUZ MAÇLAR

Galatasaray mağlubiyetiyle gelen cezanın ardından dört maçlık sadece kadınlar ve çocukların izlediği maç periyodundan ise 1 galibiyet ve 3 beraberlikle çıkıldı. Buna Biliç’in tribün cezası da eklenince sahada ilk yarıları egemen bir Beşiktaş, ikinci yarıları ise mağlup olan ya da mağlubiyetten zor kurtulan bir Beşiktaş izliyorduk. İlk yarısı 3-0 önde biten Konya maçının ardından, İkinci yarıyı 3-1 bitirmek sadece şanstan ibaretti. Kadıköy derbisi ise tam bir güven kaybıydı, rakip on kişi kalmış ve ikinci yarıya 3-2 önde başlayıp skoru koruma derdine düşmek ve sadece son on dakika rakip kaleyi düşünüp maçı berberlikle tamamlamak saha dışında da bir takım özeleştiri gereğinin işaretlerini veriyordu. Kasımpaşa maçına geldiğimizdeyse ikinci bir komplo vakası gelmişti. Galatasaray maçının ardından yaşananlar tam da tribün cezasının bitmesinin ardından bir kez daha tekrarlanmış bir başka skandala imza atılmıştı. Çarşının tribünde olmasından, iktidar aleyhinde slogan atılmasından birileri haz etmiyordu, bu artık ayan beyan belliydi. Ardından gelen Gençlerbirliği maçında ise futboldan bahsetmek güçtü.

Evet, gelinen noktadan çok hoşnut değiliz. Ancak şunu söylemekte fayda görüyorum, öncelikle sezon başı kimse bu takımdan şampiyonluk beklemiyordu. Biliç’ten beklenen de öncelikle takım olabilme haliydi. İlk dört maç sahada bunu görebildik. Özür mü orasından emin değilim ama Galatasaray maçında saha dışında kurgulanan oyun takımın saha içinde ki kimyasını bozduğu açık. Aynı süreci Lucescu zamanından da hatırlayabiliriz, Samsun maçından sonraki düşüşü engellemeyi bir türlü becerememiş ve ilk yarı Fenerbahçe’nin önünde 8 puan farkla kapatılırken şampiyonluk Fenerbahçe’nin olmuştu. Önder Özen’in “Galatasaray maçından sonra sahada adil bir oyun oynandığına futbolcuları ikna etmekte güçlük çektim” demesi de bu minvaldeydi aslında. Stadyum sorunu, peşi sıra gelen cezalar, kadro derinliğinin sınırlı oluşu ve sakatlıklar da işin içine eklenince Biliç’in eli giderek daraldı. Takım da ligin ilk yarısını dördüncü sırada bitirdi.

TRANSFERDE AYAK YORGAN İLİŞKİSİ

Önder Özen’in yaptığı açıklamalara bakılırsa ikinci yarı iş sıkı tutulacak. Ayrıca eldeki sınırlı kadroya takviye de yapılacak gibi gözüküyor ki transferde adı geçen isimler arasında sansasyonel isimler de mevcut, Ronaldinho gibi. Ne var ki bu takımın ihtiyacı olan Ronaldinho mu yoksa yeni Oğuzhanlar bulup çıkarmak mı orası muğlak. Kaldı ki bu ve benzeri transferler Beşiktaş için bir lüks. Sezon başında var olan borçlar nedeniyle bir transfer politikası izlenirken Ronaldinho sorusu bize dertler bitti mi acaba diye de sordurtuyor. Yine bu tür transferlerde bir başka mevzuysa takımdan ziyade tek bir yöneticinin öne çıkması gibi duruyor. Her fotoğrafta Ahmet Çebi’yi bir şekilde görebiliyoruz. Aynı senaryoyu Quaresma transferinde Serdar Adalı’da yaşamıştık.

BEŞİKTAŞ’IN YERİ İLK ÜÇ GİBİ GÖRÜNÜYOR

Sorunlar ve eldeki kadro yeterliliği bu olunca ikinci yarı Beşiktaş için en gerçekçi hedef ilk üç gibi gözüküyor. Slaven Biliç’in de dediği gibi takımda sürat ve kuvvet sorunu yaşandığı açık, oyunun belli bölümlerinde yardımlaşmayı iyi becerip, belli bölümlerinde ise bunu becerememeleri ve kopuk kopuk oynamaları takımın henüz olgun bir takım olmadığını da gösteriyor. Yine takımın orta saha oyuncalarının özellikle maçın ikinci yarısı defansın önüne çekilerek oynaması da ayrıca bir sorun. Bununla birlikte Almedia ve Ferandes’in kalıp kalmayacağı, bu iki oyuncuyla mı bir takım düzeni kurulacak yoksa onlarsız bir düzen mi kurulacak buna da henüz bir karar verilmiş değil. Verilmediği gibi ne olacağı da pek belli değil. Biliç’in burada işi gerçekten zor gözüküyor.

BİLİÇ VE ÖZEN İKİLİSİ SABRETMEYE DEĞER

Ancak sezon sonu Beşiktaş’ın puan tablosundaki yeri ne olursa olsun, yapılacak hataların başı Slaven Biliç ve Önder Özen ikilisinden vazgeçerek yapılır. Bu şartlarda bu ikili olabilecekler içinde en iyisini öğrenerek çıkartıyorlar. Sekiz yıl Yıldırım Demirören’e sabreden meşrepten bir taraftarız biz, Slaven Biliç ve Önder Özen de bunun karşılığında fazlasıyla şansı ve sabrı hakkediyorlar. Varsın şampiyon olunmasın bu sezon.