Giray Poyraz / Demokrat Haber

7 Haziran 2015 Genel Seçimleri'nin ardından devreye konulan savaş politikası ile birçok gerilla, asker, polis ve sivil hayatını kaybetti, kaybetmeye devam ediyor.

AKP'nin 'erken seçim' ve 'tek başına iktidar' olma hırsı uğruna seçtiği savaş politikasına ise her geçen gün tepkiler artıyor. LGBTİ aktivistler de tepki gösterenler arasında. LGBTİ'ler, yakın zamanda müzakere masasına tekrar geri dönülmesi ve barış sürecinin kaldığı yerden hızla devam etmesini istiyor.

Demokrat Haber'e değerlendirmelerde bulunan HDP LGBTİ Komisyonu'ndan Ahmet Yılmaz, "Ölümlerin son bulması ve devlet şiddetinin durması için vicdani çağrılar yapmak tek başına yeterli olmayabilir. Sorunun teknik olarak çözümüne dair de söylem geliştirmek etkili olacaktır," derken, blokaj yaratacak sosyal bir hareket oluşturabilmenin önemine dikkat çekiyor. CHP seçmenine ve kadrolarına önemli bir rol düştüğünü söyleyen Yılmaz, "Bugünlerde özgürlük ve barış anlayışlarının Ankara'daki bürokratların ağzından dökülen bir çift sözün ötesine geçebilmesi şart," diyor.

Hêvî LGBTİ aktivisti Müzeyyen Araç da  PKK lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit koşullarına dikkati çekerek, "Şu an devam eden çatışma ortamı kangrene dönüşmeden tekrar müzakere masasına dönmek gerekiyor," diyor. Trans Aktivist Demhat Aksoy ise, "Bu savaş herkesi yakıyor; anneleri, babaları, çocukları,  kadınları,  LGBTİ'leri, kendi yarattıkları heteroseksist sitemi, doğayı, hayvanı, herkesi,  her şeyi yakar" diye belirtiyor ve 'Biz translar barış istiyoruz' diyor.

AHMET YILMAZ: 'TEKRAR MÜZAKERE MASASINA DÖNÜLMELİ'

"AKP'nin savaş politikasının bir B planı olarak halihazırda bekletildiğini düşünüyorum. Seçimlerden önce bir savaş pozisyonu almak AKP'nin Kürt seçmene dönük elini zayıflatacağı için bunun ertelenmiş bir plan olduğunu düşünebiliriz. Ama tabii seçim süresince HDP' ye yönelik saldırılarda bunun ipuçlarını görmek mümkündü, Dolmabahçe mutabakatını yok sayan açıklamalar da bir o kadar öyle. Seçimden hemen sonra şiddetle uygulamaya konulan güvenlik politikaları -ki buna İstanbul LGBTİ Onur Yürüyüşüne yapılan saldırıyı da dahil edebiliriz- ve sonrasında Suruç'ta yaşanan katliam ve onu izleyen günlerde Kürdistan'da hala yaşanan şiddet topyekün bir savaş pozisyonu alındığının göstergesi.  Dolayısıyla barış süreci her ne kadar yasal bir güvence altına alınmamış olsa da, bir izleme heyeti kabul edilmemiş, devlet tarafının pozisyonu şeffaf olarak kamuoyuyla paylaşılmamış ve hatta toplumu müzakere sürecine hazırlayan bir altyapı çalışması yapılmamış olsa bile sürecin bir yol katedildiğine inanıyorum. 2.5 yıllık süreçte çatışmaların durmuş olması ve cenazelerin gelmemiş olması toplumda bir tür kabul oluşmasını desteklemiştir. Kaldı ki barış sürecine katı milliyetçi kesimler dışında ciddi bir muhalefet geliştiğini, kitlesel karşı duruşlar oluştuğunu da görmedik. Aksine Kürt siyasi hareketinin nispeten bir meşruiyet alanı kazandığını söyleyebiliriz. Tabii ki son gelişmelerle birlikte bu zemin yok edilmeye çalışılıyor.

"Ayrıca 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde HDP'nin aldığı oyun ezici çoğunluğunun Kürt seçmenden geldiğini kabul edersek, olası bir erken seçimde HDP' nin bir başarısızlığa uğrayacağını sanmıyorum. Aksine oy oranında bir artışa gidebileceğini düşünmek mümkün. Koalisyon görüşmeleri ve ekseninde yaşananlarda MHP'nin ciddi bir güven kaybına uğradığını gözlemliyorum. Ama tabii ki bu derece milliyetçiliğin yükseltildiği bir çatışma  ortamında nasıl bir geri dönüşü olacağını hesap etmek çok kolay değil. Genel olarak 7 Haziran 2015 genel seçimlerinden çok da farklı bir tablonun ortaya çıkacağına inanmıyorum. Kısacası AKP ve MHP'nin kirli savaş politikası çürümüş durumda.. 

"Ayrıca Abdullah Öcalan ile son görüşmeye değinmek istiyorum. HDP heyeti doğrudan Öcalan ile bir görüşme gerçekleştirebilmiş değil bildiğim kadarıyla.. Dolayısıyla devlet heyetinin Öcalan'la gerçekleştirdikleri görüşme üzerinden HDP heyeti ve kamuoyuna aktarılan bilgilerin güvenilirliğini tartışmak gerek. Doğrudan, bağımsız bir temas olmadığı için manipülasyona çok açık olabileceği ihtimali mevcut. Bu şu anda 'Öcalan'ın herkese yönelik sert eleştirileri var' şeklinde yansıyor;  ama dediğim gibi şu an bununla ilgili bir fikir yürütmek için biraz erken olabilir.

"Tekrar müzakere masasına dönülmeli. Hatta kesinlikle bu konuda ısrarcı olunması gerekiyor!

"Genel olarak dünyadaki barış süreçleri modellerine bakıldığında bizim içinden geçtiğimiz sürecin bir tür keşif veya ön müzakere dönemi olduğunu görebiliriz. Bu dönemler kritiktir; çünkü, tarafların bir şeylerden vazgeçmek zorunda kalacakları müzakere sürecine geçmeye ikna olmaları gerekir. Bu ikna sürecinin yaşanması Türkiye'de toplumun müzakere sürecine hazırlanması ve bu konuda istekli olmasıyla mümkün görünüyor. İçinde olduğumuz şiddet ortamı da ancak bu toplumsal mutabakatla son bulabilir. 1960' lardan beri dünyada ortaya çıkmış 80'den fazla çatışma durumu var. Bunların birçoğu on yılları bulan (ve hatta Kolombiya' da olduğu gibi bazen 20 yılı aşan) ateşkesler, karşılıklı görüşmeler, diyalog turlarıyla geçen bir zamana yayılmıştır. Dolayısıyla biraz sabırlı davranmak ve müzakere etmekte ısrarcı olmanın barışa giden yolda önemli bir koşul olduğuna inanıyorum.

"Son olarak şunu söylemek istiyorum; yaşadığımız süreç çok üzücü ve yıpratıcı. Ölümlerin son bulması ve devlet şiddetinin durması için vicdani çağrılar yapmak tek başına yeterli olmayabilir. Sorunun teknik olarak çözümüne dair de söylem geliştirmek etkili olacaktır. Nedir bu söylem, işte bugün gelinen şartlarda müzakere sürecine tekrar dönülmesi konusunda toplumsal muhalefeti güçlendirmek ve devlete bir baskı oluşturmak önemli. Her iki tarafa eşit durarak şiddetsizlik çağrısı yapmak mevcut durumda bir siyasi ikilik yaratmaktan öteye geçemiyor maalesef. Bunun yerine gerçekten bir blokaj yaratacak sosyal bir hareket oluşturabilmek mesele. Özellikle CHP tabanındaki seçmene ve CHP kadrolarına da burada önemli bir rol düşüyor bence. Bugünlerde özgürlük ve barış anlayışlarının Ankara'daki bürokratların ağzından dökülen bir çift sözün ötesine geçebilmesi şart. Çünkü dünyanın hiç bir yerinde kolektif haklarını arayan halkların mücadelelerinin hiç bir  ulus-devletin "terör", "güvenlik" tanımıyla tartışılması kabul edilemez."

MÜZEYYEN ARAÇ: 'ONLARA SAVAŞ YAPTIRMAYACAĞIZ'

"AKP'nin savaş politikasının hazırlığı, PKK lideri Abdullah Öcalan'a tekrardan tecrit uygulanmasıyla birlikte daha net anlaşılır oldu. AKP, 7 Haziran 2015 genel seçimlerinden sonra değil; Diyadin ile Diyarbakır'da yapılan bombalı katliam ile açık açık savaş ilan etti. Kaybedeceklerini onlarda çok iyi biliyordu. Zaten öyle de oldu. Genel seçimler sonrası artan nefret ve savaş söylemleri, AKP'nin de geçmişte olduğu gibi savaştan rant elde etmeye çalışan ak değil; kapkara ve kanlı bir parti olduğunu gösteriyor. Bugün ölen; asker, sivil, polis, gerilla yakınları da bunun farkında..

"Barış sürecine her kesimden insanın büyük çoğunlukla destek vermesi de, aslında bu savaş politikalarının çoktan çürümüş olduğunu gösteriyor. Bugün çatışmasızlık ve barış süreci boyunca, devlet bir adım atmasa dahi çok güzel bir yol kat ettik, 'Birbirimizi dinlemeyi öğrendik.'

"Şu an devam eden çatışma ortamı kangrene dönüşmeden tekrar müzakere masasına dönmek gerekiyor. Bu mümkün.

"Halkın barışa olan kararlığı ve mücadelesi sayesinde de mümkün olacaktır.

"Son olarak söylemek istediğim şudur: Barışmak, savaşmaktan daha zordur. Bizler de zor olanı seçtik. Onlara savaş yaptırmayacağız!"

DEMHAT AKSOY: 'BİZ TRANSLAR BARIŞ İSTİYORUZ'

"Çok açık ki AKP, 7 Haziran'da sandığa gömüldü. Bu, AKP'nin savaş politikasıyla ayakta kalma çabalarıdır. Fakat artık halk HDP gibi bir gerçekliği 7 Haziran'da daha net anladı. AKPnin bu çabalarını her şekilde boşa çıkaracaktır. Boşa çıkmamak için AKP kendi ordusuna bile saldırmakta!  Savaşı her kesime, her canlıya, doğaya açmakta ve git gide batmaktadır!

"Bugün baktığımız zaman barış süreci ciddi bir şekilde yol kat etti. Fakat  bu yol kim tarafından ne şekilde ve ne ölçüde katledildi, önemli olan bu..

"Kürt hareketi iyi bir yol kat ederken, Türkiye halklarını da yanına aldı. Fakat AKP hükümeti ve yandaşları gerek diniyle, gerek medyasıyla, gerek ordusuyla, hep yerinde saydı ve bir adım öteye gidemedi..

"Yani mantıklı düşünen bir insan oy arttırmak için neden savaşı düşünür? diye sormak isterim. Fakat, MHP ve AKP kanla beslenen partiler. Bir nevi vampir gibiler. Yaptıkları siyaset oyunlarıyla arkalarına taktıkları vatandaşları da kana alıştırıp, kanla besliyorlar!Biliyorsunuz ki, vampirler kanla beslenir ve kansız yapamazlar. Bu kan, onlara ne oy kazandırır ne de iktidarı verir. Artık halk her şeyin farkında Bir defa şu bir gerçektir ki, düşünceler asla esir alınmaz. Önemli olan o düşünceleri duymak; ama gerçekten duymak. Bu savaş herkesi yakıyor; anneleri, babaları, çocukları,  kadınları,  LGBTİ'leri, kendi yarattıkları heteroseksist sitemi, doğayı, hayvanı, herkesi...  Her şeyi yakar!

"İnsanın, insanlığını bıraktığı ve de bunu sadece bir iktidar uğruna, yani 'erk egemen zihniyete hizmet uğruna yapılması çok acı..

"Ve son olarak şunu söylemek istiyorum: Biz translar barış istiyoruz!"