Bir kuyu, bir tren. Ne kadar uzunsa o kadar dokunaklıdır soyağacı. Kanlı bir mendile yazılır bazı anılar. Bazılarıysa daha tatlıdır. Atlasına sim serpilmiş bahar gecelerinde, gemiler sessiz, havalar ise bir başka isli geçerdi. Bir harfle değişen suretler gördüm. Issızdı, mahcup ve serindi. Karar anı gelince büyüdü çocuk ve sonra güzel bir şey hiç olmadı.



Kızıl tepelere varınca, dönüş yolu unutulur. Bilinmelidir ki, kelimeler kemiklere benzer, kanla, sütle ve altınla yoğrulmuşlardır. Gülün rengi unutuldu, bülbüller çoktan öldürüldü. Kahinin bir kızı doğdu, gölde adı bulundu. Kullanılmış biletler buldum, park etmişler çekmecemde ve erik dalım çiçeklenmiş, çaresizce kalmışlar ellerimde. Güz geldi, güz geçti, güz sendi...



Terkime attıklarım, küçükken yemlediklerim, mırıldandıklarımdı. Kumları süpürmüştüm, kimsecikleri görmemiştim. Şen şakraktı, sitayişle bahsederdi şahmerdandan. Devam eden rüyalarımız vardı ve biraz sızlanmaktan başka zamana karşı durulamazdı. Ve ey, kırık bir kalbin askerleri, kalenizi teslim almaya geldim. Terk edin tüm siperleri, silahsızken surlara zor sığarım.