Hasmınızı asla şeytanlaştırmayın; gayri insani bir tanıma oturtmayın. Aksi halde, onlarla nasıl müzakere edebilirsiniz?

Londra’da Thames Nehri’nin üzerindeki Waterloo Köprüsü’nün yanı başındaki King’s College’dan, şehrin merkezindeki Piccadilly ile Mayfair arasında kurulu Legatum Institute’a geçen, 8’i milletvekili 16 Türk’ten hiçbirimiz, bir “deneyim ziyafeti” ile karşılacağımızı düşünmemiştik.
Kuzey İrlanda sorununu çözmek amacıyla yürütülen barış görüşmelerindeki ve özellikle 1998 tarihli Hayırlı Cuma (Good Friday) Anlaşması’ndaki unutulmaz rolü ile tarihe geçen, Tony Blair’in sağ kolu, kendisine ilişkin ironik tanımıyla “demokrasi tarihinin en uzun Başbakan Müsteşarı” Jonathan Powell ile Kofi Annan’ın Birinci Siyasi Yardımcısı ve kıdemli bir Birleşik Krallık diplomatı olarak nice uluslararası krizin çözüm çalışmalarında rol oynamış İrlanda asıllı Sir Kieran Prendergast, bizleri bekliyordu. 

Kuzey İrlanda dersleri
Türkiye’nin iktidar ve muhalefet partilerinin milletvekillerinin yarımızı oluşturduğu gruba tam bir “sorun çözümünde bilgi ve deneyim şöleni” sundu Jonathan Powell ile Sir Kieran Prendergast. Adeta, “Belfast’a ayak basmadan önce, bunları iyice bir sindirin” der gibiydiler. Tabii ki, hepimiz, yine zihnimizde “Kürt sorunu”, anlatılanları ona nasıl uygulanır dürtüsüyle dinledik.
Jonathan Powell, “Kuzey İrlanda, Güney Afrika deneyiminden öğrendi” diye girdi sözüne, “Türkiye-Kürt sorununu, Kuzey İrlanda’dan öğrenebilir” imasıyla. Ve, hemen ekledi zaten: “Bizim hatalarımızdan ders çıkarabilirsiniz. Eğer yanlış yapmak istiyorsanız, kendi yanlışlarınızı yapın. Orijinal olsun. Bizimkileri tekrarlamanıza gerek yok...”
Yakın tarihin en büyük sorun çözme başarılarının biri olan kendi deneyimini aktarırken, benim özellikle not ettiğim noktaların başında şu sözleri geldi:
“Eğer bir süreç yoksa, yerini şiddetle doldurulacak bir boşluk alır. Sürecin varlığı, en azından, umut demektir. Ama, bir sürece sahipseniz, bunu devam ettirmek zorundasınız. Bisiklet sürmeye benzer. Pedaldan ayağınızı çektiğiniz anda bisiklet devrilir çünkü...”
Benim aklıma, muhtemelen düşünmeyi ve hatırlamayı seçen herkesin olabileceği gibi, “Açılım süreci ve Habur” geldi, Powell’ın bu değerlendirmesini duyduğum anda.
Sir Kieran, aynı konuya farklı sözcüklerle yaklaştı, kendi anlatımında; “Momentum (ivme) bir tepeyi tırmanmaya benzer. Tırmanırken yarı yolda durursanız, aşağı öyle bir yuvarlanmaya başlarsınız ki, tırmanmaya başladığınız noktanın gerisine düşersiniz.”
Devam etti, “Bir süreçte geri dönüşler sizi süreci sürdürmekten caydırmamalıdır...”
Benim aklıma, sanırım, Legatum Institute’un o geniş masasının çevresindeki birçok kişinin aklına da gelmiş olabileceği gibi, Silvan’da iki hafta önce hayatını kaybeden 13 asker olayının, sorunun siyasi-barışçıl çözümü çabalarını aksatmamak gerektiği geldi.
Sir Kieran, 13 askerin ölümü olayına değinmişti birkaç dakika önce. O sözleri, aklından Silvan’ı geçirerek söylediğinden eminim. 

Ateşkes olmadan olmaz
Jonathan Powell, kendilerinden önce gizli kanallardan IRA ile temasları başlatmış olan muhafazakâr John Major hükümetinin temel yanlışını “müzakerelerin yürümesi için IRA’nın silahsızlanmasını önşart olarak ileri sürmesi” olarak ifade etti. Ama “tek bir önşartın söz konusu olabileceğini” söylemeyi de ihmal etmedi.
“Demokratik bir hükümet için, ateşkes, konuşmaya, müzakereye başlamanın önşartıdır. İsyancılar adamlarınızı öldürürken, bir demokratik hükümet olarak, seçilmiş hükümet olarak, öyleleriyle konuşamazsınız.”
Aklımıza Türkiye’deki ateşkesler ya da “eylemsizlik” ilanlarının gelmemiş olması mümkün mü? 

Silah varsa, çözüm zor 
Jonathan Powell, bu konudaki açıklamasını şöyle sürdürdü: “Sinn Fein bizim müzakerelere girişmemizi kolaylaştırdı. Aracı rolünü üstlendi. Zira, silahlı bir hareketle görüşemezdik.”
Yan gözle, masadaki BDP ve aynı zamanda Ak Parti milletvekillerine göz attım. Bir arada karmaşık düzende oturuyorlardı. Benim ve bu sözleri dikkatle dinleyenlerin kafalarından geçenin onların da kafasından geçmemesi mümkün olamazdı. Harıl harıl not tutuyorlardı. İyiye alamet.
“İrlanda milliyetçileri” sıfatıyla, daha çok “Cumhuriyetçiler” diye nitelediği IRA-Sinn Fein hattının iki en önde gelen lideri Gerry Adams ve Martin McGuinness ile ilgili çok özel anekdotlarla süslendi ve renklendi anlatılanlar.
Çok kişinin zihninden İmralı ve Kandil’in geçtiğini sanıyorum.
Kuzey İrlanda sorunu, çözülene dek 1969’dan beri 3600 kişinin –çoğu masum siviller- canına mal olmuş. Powell, “Yılda 300 kişi idi” diyor. 1.7 milyon nüfusu düşünerek hesaplayın. Kökleri tarihin derinliklerine uzanan sorunu çözmek kolay değildi. 

Askeri çözüm hayaldir
Sir Kieran, “Askeri çözüm bu tür sorunlar için bir hayaldir” dedikten sonra, şaşırtıcı bir bilgi aktardı; “IRA’nın en sıkı zamanında elinde silah taşıyan militan sayısı 125 kadardı. Biz, tam donanımlı koca Britanya ordusu, yine de sorunu askeri yoldan, silahla çözemedik...”
Bir de “müzakereler yoluyla çözüme yönelmek” için bir ipucu verdi: “Hasmınızı asla şeytanlaştırmayın; gayri insani bir tanıma oturtmayın (do not dehumanize). Aksi halde, onlarla nasıl müzakere edebilir, kendi taraftarlarınıza bunu nasıl anlatabilirsiniz?”
Bir de doğrudan BDP’lileri ilgilendirecek nitelikte bir-iki göndermede bulundu. “Taraflardan biri için nevraljik, asap bozucu konular vardır. Örneğin, demokratik özerkliğin ne olduğunu ben bilmiyorum. Ama, bunun taraflardan birine acı veren, duyarlık yaratan konulardan biri olduğunun farkındayım. Terimleri sona bırakmakta yarar var.”
Neyin sonuna?
Müzakerelerin tabii ki. 

Bir ders de Kenya’dan
Bir de kendi Kenya Büyükelçiliği döneminden bir anekdotla bir “ders”e değindi. “Boykot ederek mi, katılarak mı daha çok kazanabilirsiniz, bunun hesabını iyi yapmak gerek. Muhalefet, Kenya parlamentosunda 200 kişi arasında 88 sandalye kazanmıştı. Boykota gittiklerinde, kendilerine ‘Niçin, birkaç şart sıralayıp, kararı yani kendinizi Cumhurbaşkanı Moi’nin eline, onun iki dudağı arasından çıkacak karara teslim ediyorsunuz?”
Bunu dedikten hemen sonra “Her çatışma” diye tamamladı açıklamalarını, “sui generis’dir; kendine özgüdür. Ama hepsinin arasında ortak yönler vardır.”
Hepimizin ortak kanısı, olağanüstü öğretici bir Londra öğleden sonrasıydı.
Sıra, bir sonraki durakta; Kuzey İrlanda’da. Belfast...