“Kürt sorunu herkesten önce benim sorunumdur”, “Kürt sorununu çözeceğiz” diyerek yola çıkan, Çözüm sürecini yaratan, kullanan sonra da buruşturup atan, Dolmabahçe mutabakatını yapıp ardından inkar eden, tanımayan, son olarak da “Kürt sorunu diye bir şey yoktur, vardır diyen ayrımcıdır” deme noktasında konuyu kapatıp operasyonların düğmesine basarak bölgeyi Beyrut’a çeviren iktidar ne yapmak istiyor?

Aslında daha Nisan ayında Cumhurbaşkanı bu günü tarif etmişti;

“Bu ülkede devlet vardır. Çözüm sürecinde karşı karşıya oturulan bir masa yok. Olması devletin çöküşü demektir. Devlet silah bırakmaz, terörist silah taşırsa devlet de gereğini yapar. İç güvenlik konusunun bu kadar hassas olmasının sebebi de budur.”

Bu konuşma yapıldığında bu gün bölgede uygulanan sokağa çıkma yasaklarının uygulanmasına olanak veren ve polisin öldürme yetkisini genişleten İç güvenlik yasası yeni onaylanmıştı.

Sonrasını hep beraber yaşadık, yaşıyoruz, yaşayacağız.

Bu noktada Kürt sorunu var mı? yok mu? Oraya bakalım. Geçmiş tarihi karıştırmaya gerek yok. Yakın tarih yeterli.

5 Temmuz 1991 tarihinde evinden beyaz torosla alınıp saatlerce işkence edilen, kafatası ezilip kolları, bacakları kırılan, kalaşnikofla taranıp delik deşik hale getirilip, ardından Elazığ-Maden'de kimsesizler mezarlığına gömülen Vedat aydınla başlayan Faili meçhul cinayetler zincirinde 20 binin üzerinde insan öldürüldü, kaybedildi.

Baskı, şiddet, işkence ve zulmün en azgın, en barbar, en acımasız şekilde uygulanacağını daha Vedat Aydın’ın 10 Temmuz tarihindeki cenaze töreninde göstermişler, tören boyunca yaptıkları saldırılarda 23 insanın daha yaşamına son vermişlerdi.

3 binin üzerinde köy zor yoluyla boşaltıldı. Mezralara çıkış yasaklandı. Tarım ve hayvancılık öldürüldü. Kürt ekonomisi yok edildi. İşkence ve zulüm en şiddetli biçimde uygulandı.

10 yıl süren bu vahşet döneminde batıda yaşayanlar bu vahşetin en ufak parçasını göremedi, gösterilmedi. Medya yazmadı. Yazdırılmadı.

Zaman zaman azalan, yok oldu gibi görünen baskı ve şiddet asla bitmedi.

Kin ve nefret biriktirildi. Bu gün o biriken kin ve nefret kusuluyor.

Geçmişte köylerimizi yakıp yıkmışlardı, şimdi kasaba ve şehirlerimiz yakılıp yıkılıyor.

Geçmişte gizlice, saklayarak öldürüyorlardı, şimdi açıktan, korkmadan, utanmadan, sırıtarak öldürüyorlar.

Geçmişte yerleri gizli tutulan işkence hanelerde, cezaevlerinde işkence yapılırdı, şimdi açıkta, sokakta, caddede, hastanede, her yerde yapılıyor.

Geçmişte faşizm yüzünü saklardı, şimdi sırıtıyor gözlerimizin içine bakarak.

Kürt sorunu var mı?

Yetkililere sorarsan yok!

Teröristler var! kökü kazınacak ve sorun kalmayacak! Otuz yıldır bu söylendi. Bir türlü bitmedi.

Kürt sorunu yoksa neden ölen, acı çeken, ağıt yakan hep Kürtler oluyor?

Basitçe hatırlayalım.

1990’lı yıllarda 20 binden fazla sayıdaki kaybedilen, katledilen insanların bir kısmının faili belirlenmesine rağmen ne yapıldı? Hiçbir şey.

Berfo ana yıllarca aradı kayıp oğlunu, bulup verebildiler mi? Hayır. Ya diğerleri, onlar için işlem yapıldı mı? Arandı mı? Failleri bulundu mu? Hayır.

Yakılan köylerle ilgili bir işlem var mı? Hayır.

Kürt sorunu yok

28 Aralık 2011 Roboski’nin (Uludere) savaş uçaklarıyla bombalandı. HDP yaptı diyemeyecekleri tek olaydı. Fail belli. Emri veren belli. Sorumluların tamamı belli. Yargılandılar mı? Hayır.

Kürt sorunu yok.

5 Haziran Diyarbakır HDP mitinginde bomba atıldı. Fail belli. Yargılandı mı? Hayır. Sonuç alındı mı? Hayır.

Kürt sorunu yok.

20 Temmuz 2015 Suruç Katliamı! 34 insan katledildi. Fail var mı? Yakalanıp yargılandı mı? Hayır. Sonuç sıfır.

Kürt sorunu yok?

Saysak sayfaların yetmeyeceği kadar insan katledildi. Köyler yakılıp insanlar zorunlu olarak göç ettirildi. Perişan edildi. Bir tane sorumlu, suçlu, hüküm verilmiş, cezalandırılmış kişi yok.

Zulüm varsa direnen, karşı çıkan olacaktır elbet.

Kürtler bu güne kadar Kürt olarak, İnsan olarak saygı istedi, kimliğini, dilini istedi, vermediler.

Artık eşit olmak istiyorlar. Özgür olmak istiyorlar, Özerk olmak istiyorlar, gerçek anlamda kardeş olmak istiyorlar. Ayrılık henüz telaffuz edilmedi.

Mantıklı düşünürsek, bir anlamda “Kürt sorunu yoktur” demek doğrudur.

Asıl sorun rejim sorunudur, yönetim sorunudur. İktidar sorunudur.

Sorun Selahattin Demirtaş’ın, Tahir Elçi’nin cenaze töreninde söylediği gibi sorun devlet sorunudur, Devletsizliktir, Devletin Kürtleri sindirememesidir, içselleştirememesidir.

Sorun sömürge sorunudur.

Baskı, işkence, zulüm ve öldürmeyle sorunları halledeceğini sananların varlığıdır sorun.

Sorun eşitsizliktir, kimliktir, dildir, demokrasinin olmayışıdır.

Sorun İnsanca yaşama, insan haklarına eksiksiz sahip olabilme, kardeşçe, eşit, paylaşımcı yaşamın kurulması sorunudur.

Adına ne derseniz deyin, sorunu vardır, büyüktür ve İnsanım diyebilen kimliği, dini, dili ne olursa olsun herkesin sorunudur.

Sorun İnsanım diyebilenlerin sorunu, İnsanlık sorunudur.

O çözülmeden kimse rahat olamayacak, olmamalı da.

Yaşarsak göreceğiz.