Tam zamanında, o anda. Fonda hafif bir müzik. Ruhunu tatlandıran bir avuç kurabiye vardı masada. En aç anında, bir avuç kurabiye atıştırır gibi yaşa hayatını...

Ağızda tutarak ama hemen eritmeden, yutmadan. Bıkmadan, usanmadan. Bitip gideceğini bilerek. Fakat bittiğinde lezzetini hatırlamaya çalışarak. Yanında çay içmesen olmaz, içsen başka bir dert. Eritir ama bulunmaması eksikliktir. Yudum yudum. Gerisi gelir, bir daha, bir daha...

Aç insan alır kurabiyenin tadını. Hep aç kalmalı hayata karşı, merakla ve tutkuyla.

Küçük bir kurabiye gibi, anlık tatlardan oluşan bir hayat. Değerini bilerek, önemseyerek, gereğince yaşanan... Bitti gitti desen de, bitmemiştir. Damağında ve dimağında kalır o.

Odamda, şimdi, bıraktığın tada odaklanıyorum. Dudağımdaki iri bir kıvılcım gibi. Geri kalan her şey sahte birer çiçek.

Off, küçük kurabiye. Ne körpe bir lezzet, ne büyük dertmişsin sen...