Aslı Gençay / Halk Bank Kültür Sanat

Şu sıralar bizi mutlu eden insanlarla konuşmak, bize iyi gelen müzikleri, şarkıları dinlemek lâzım sanki, bazen ihtiyaç budur. Şu anda belki de kazana döndürülmüş akılları, kemirilmiş ruhları rahatlatmak için İhtiyaç Zaz'dır. Fransızcanın dayanılmaz büyüsüne; çocuksu, boğuk, derin, gırtlaklı bir sese ve sempatik, albenili, bol mimikli bir samimiyete şu sıralar kim hayır diyebilir. Konu Zaz ise 'hayır' demek, kenara itelemek zor.

Zaz kuşkusuz geniş kitleler tarafından çok seviliyor ve bu kadar sevilmesinin temel nedenlerinden biri, üç sene önce sokaklarda, halkın içinde, o paspal, salaş havası, tüm mütevazılığı ve dinginliğiyle şarkılarını söylemesiydi. Sesi ve besteleri de es geçmiyoruz, özelde; "Les Passants" ve "Je Veux"yi. Artılar, farlılıklarla birleşti ve Zaz çok, çok fazla sevildi, öyle ki neredeyse sarma sarmalama nesnesi oldu ve bu durum ülkemizde de karşılığını fazlasıyla buldu.

Cazın Fransızca yorumunun tadıyla yarışa 5-0 önde başlayan Zaz, merkeze doğaçlamayı koyup, akustiğin yolunda ve cazı kendine has yorumlayışıyla tarzını yaratmıştı. Bu noktada ilk albümde bir Edith Piaf uyarlaması ("Dans Ma Rue") görmek şaşırtıcı olmadı zira ses rengi ve sokak tarzıyla Zaz'ı kaldırım serçesinin tahtına itekleyenler mevcuttu. Arka plandaki hesap kitaplarla dönen dolapları, Zaz'ı oraya buraya aday etmek isteyen ve isteyecek olanları bir kenara süpürürsek, işin özü Zaz gerçekten yetenekli, ışıklı bir sanatçı. Saflıkla doğallıktan gelen bir ışık, bu kızın hem yüzüne hem sesine yansımakta. Ses zaten 'Allah vergisi', yorumlar ise gözü, kaşı, eli, koluyla birleşince müthiş bir kimya oluşuyor ve bu etki dinleyiciye/izleyiciye de geçiveriyor. Şu sokak meselesi, empati ve sempatiyi kabil kılarken; coşturmayı da hüzünlendirmeyi de çocuksuluğuyla başaran ses, kalplere tahtını kuruveriyor. Sanki hormonlu ve yapay bir dünyanın organik bahçe gıdası gibi onun sesi ve tavırları.

FRANSIZ ŞARKILAR

Evet Zaz'ın şarkıları Fransız, ama görünen o ki bu Fransızca caz gitmiş blues'la nişanlanmış (işte zamanında Fifty Fingers'ta blues yapmanın etkisi), Afro'yla flört etmiş, Latin ve Kübalı müziklerle tempo tutup tepinmiş ve ortaya Zaz'ın ritimleriyle melodileri çıkmış. Ama maalesef Piaf'ın tahtına aday gösterilse de, onun masalsı, hüzünlü rengiyle isterse insanı intihara sürükleme erkine sahip hipnotize ediciliği bizim küçük Zaz'ımızda mevcut değil. Biz de zaten onu olduğu gibi, bu hâliyle sevmekteyiz.

Peki, yeni albümünü sevdik mi ya da sevecek miyiz? İlk albümde çıtayı yükseltmek bir riskti ve o riski aldı Zaz. Bu yüzden “Recto Verso” eleştirilerine katlanacağını da baştan ilan etmiş oldu. Albümün çıkış parçası ve klibini oluşturan "On Ira"ya hemen baştan olmadı diyelim ve ardına "Comme ci, Comme ça" ve "Gamine"yi de ekleyelim. Ortalamanın üzerine çıkamamış ve sanki Zaz'ı esir almış bu üç parçanın ardından ferahlıyoruz. "T'attends Quoi" albümün iyilerinden, formülü tutmuş, dengesi oturmuş parçalardan."La Lessive", çıplak ses ve hafif gitarla serinletirken, "Oublie Loulou"da Edith Piaf janrına ve nostaljiye kaçamakça selam çakılmış, coşku ise tadında.

"J'ai Tant Escamoté" albüm bütününe bakıldığında çok başarılı; lunapark curcunasını da, operadaki hayalet irkilişini de tek bünyede barındırıyor ve dinlerken neredeyse "Betty Blue"ya götürüp getiriyor, çıplak ses derin, pürüzsüz ve üflemeliler başarılı. Sıra dışı uçta favori "J'ai Tant Escamoté" olacak gibi görünürken; halim selim tarafta, hüznün ve slow'un ucu için aday "Si" diyebiliriz. İlginç olan, bu parçalar albümde mevcutken "On Ira"nın öne sürülmesi, pohpohlanması ve çıkış parçası yapılması, bu durum oldukça anlamsız. Kabul etmek gerekir, bu sefer "Je Veux" formülü tutmamış, elimizdekilerle yetineceğiz: "J'ai tant escamoté" ya da "T'attends Quoi".

Unutmadan "La Lune", "Déterre" ve "Toujours"da gitarın, "Si Je Perds"te ise piyano ve kontrbas uyumunun hakkını verirken "Cette Journée" ve "Nous Debout" gibi standart hatta zaman zaman vasat şarkıları da bir kalemde geçelim. Yine enteresandır; albümün bonus'lu versiyonunda sunulan bonus şarkılardan "La Part d'ombre"de aradığımızı bulamadık ama esas albümde yer almayan "Le Retour Du Soleil" ve "Laissez-Moi"ya haksızlık edildiği aşikâr.

Sonuç olarak Zaz'ın etkileyici sesi ve yorumu ile akustik vurgulara bakıldığında albüme sıradan veya başarısız demeye dilimiz varmıyor, ekseriyetle popa kaçan, kıvrılan sound, birbirine benzer bestelerin boğuntusu açısından ise “Recto Verso” ışıklı, özgün ve başarılı diyemiyoruz. Ortasını bulursak, artık anlaşılıyor ki Zaz'da bu yetenek, bu ses varken ve çalışmalarında çıplak sesi ön plana çıkarıp enstrümanlarla düzenlemeleri ayağı takılmadan geri planda bırakıyorken ortaya kötü bir albüm çıkarma koşulu yok. Yalnız "Je Veux" ile yaptığı çıkışı, zevk ve huzur veren, standarttan farklı ışığı ve tadı yakalayamamış "Recto Verso”da. Belki de Zaz yeniden plansız, projesiz söylemeli ve sokaklara dönmeli.

Recto Verso
Sanatçı:
Zaz
Sony Music