Film Arası Dergisi'ne konuşan yönetmen Erden Kıral, film festivallerinde kıskançlık yüzünden ödül verilmediğini söyledi. Yılmaz Güney için 'gerçek bir halk sanatçısıydı' diyen Kıral, 'Şerif Gören'e yapılan ayıba ses çıkarmadı' diyerek Güney'i eleştirdi.

Film Arası Sinema Dergisi, Aralık sayısında Bereketli Topraklar Üzerinde, Kanal, Hakkâri'de Bir Mevsim ve Dilan gibi unutulmaz filmlere imza atan yönetmen Erden Kıral'ı konuk etti.

Osman F. Seden ve Yılmaz Güney'e asistanlık yaparak sinemaya adım atan yönetmen Erden Kıral, Film Arası'na çarpıcı açıklamalarda bulundu. Türkiye'deki film festivallerinde kıskançlık yüzünden ödül verilmediğini söyleyen Erden Kıral, Yılmaz Güney için 'gerçek bir halk sanatçısıydı, hepimizi derinden etkiledi' dedi. Kıral, Yol filmi ile ilgili olarak eleştirdiği Yılmaz Güney için 'Şerif Gören'e yapılan ayıba ses çıkarmadı' dedi. Erden Kıral, yakında vizyona girecek olan son filmi Yük'le ile ilgili sorulara da yanıt verdi.

İşte Erden Kıral'ın söyleşisinden bazı bölümler:

GENCO ERKAL ÖKSÜRÜKLE FİLMİ KURTARDI

Hakkâri'de Bir Mevsim'i ben Genco Erkal'la yolladım. Erkal, tiyatroda tanınmış bir sima. Genco Erkal'a büyük bir ilgi vardı. Filmde – o zamanlar Kürtçe yasak tabi – Kürtçe bir sözcük vardı. Denetim sırasında Ankara'da, filmi izlerken sansür heyeti, Genco, o kelimenin bulunduğu sahnede büyük bir öksürük sesi yaparak, o kelimenin kapatılmasını sağladı ve bunun akabinde Hakkâri'de Bir Mevsim, sansür heyetinden geçmeyi başardı. Önce senaryoda, sonra film üzerinde filan cambazlıklar yaparak senaryolarımızı geçirdik.

SANSÜRDE MESAFE ALINDI AMA YETMEZ

Sansür konusunda epeyce bir yol kat ettik ama yine de bir kontrol mekanizması var. Bence sadece ve sadece yaşla ilgili olmalı, Batıda olduğu gibi. Bizdeki denetleme kurulları da yaşla ilgilidir. Ama bir Denetleme Kurulu var. Denetlenmesi gerekir de filmlerin. Sadece ahlâki açıdan bakmamak lâzım. Ticari açıdan bakmak da lâzım filmlere. Ve o yüzden de bugünde var hâlâ.

KISKANÇLIKTAN ÖDÜL VERMİYORLAR

Çok komik gelecek ama kıskançlıktan. Ben Vicdan'la yarıştığım yıl Üç Maymun da yarışıyordu. Bana bir iki tane ciddi ödül çıktı Antalya'da. Ama Üç Maymun'a tek bir ödül çıkmadı. Üç Maymun Cannes'da kendisini sınamış iyi de bir ödül almıştı. Ben Nuri'ye de söyledim. Nuri'nin en iyi filmi. O da ıskat edildi, görmezden gelindi. Jüride dengeler vardır. Denge ayrı ama kıskançlık da çok fena. Meselâ 30 senedir konuşmama rağmen Tuncel Kurtiz jüri başkanı olduğum sırada. Onun filmine vermeyelim dediler. Ben yine de verdim. Mesela Nuri çok soğukkanlı davrandı. 'Jüri böyle uygun görmüş' dedi ve sustu. Ama bazı arkadaşlar 'neden bana jüri ödül vermedi' diye bas bas bağırıyorlar. Bu doğru değil.

KÜRT SİNEMASI DİYE BİR ŞEY VAR

Kürt sinemacılarının da böyle bir kimlik sorunu var. Ki haklılar. Ezilen bir millet. Dolayısıyla Kürt sinemacılarının öne çıktığı bir dönem yaşıyoruz. Avrupa'da da iyi oldukları ve sempatiyle baktıkları için rahat ödül alıyorlar. Kavramı içinde tabi. Ayrımcılık yapmıyorum. Ama Kürt onlar. Kendi kültürleri, kendi müzikleri, kendi duyarlılıkları ona göre bir duygu kuruyorlar. Bir film yapmak, duygu kurmaktır. Dünya kurmaktır. O dünyayı kendilerine göre kuruyorlar.

YILMAZ, GERÇEK BİR HALK SANATÇISIYDI

Halk sineması dili var ki Yılmaz Güney bunun en güzel örneğidir. Ve bir yandan da çok rafine filmler var. Meselâ Yılmaz Güney bunları yaparken Alp Zeki Heper soyut, rafine bir film yapıyordu. Ama bu iki dil çok farklı bir dil. Bir tanesi büyük kitlelerin anlayabileceği bir dil. Ötekiyse çok rafine bir dil. Burjuva sanatıdır bu iş. Eğitimli olmak gerekir. Yılmaz, gerçek bir halk sanatçısıydı. Anlattıklarıyla vermek istedikleri arasındaki aralık çok daralmıştı. Hakikaten anlattıklarına uygun bir biçim, bir üslup buluyordu. Gerçekçi denilebilir. Yılmaz Güney hepimizi etkiledi. Türkiye'de sinema yapan herkesi etkiledi. Çünkü sadece sinemacı değildi. Bir eylem adamıydı.

YILMAZ GÜNEY, ŞERİF GÖREN'E AYIBA SES ÇIKARMADI

Yol'un yönetmeni Şerif Gören olmasına rağmen, Yılmaz Güney'in filmi diye lanse edildi ve Şerif'in adı çok küçük yazıldı. Ben buna karşıyım. Şuna karşı değilim; Fransız yapımcı tabi ki Yılmaz Güney'le lanse edecekti bu filmi. Çünkü tanınıyordu. Ama Yılmaz Güney O'nun adının bit kadar yazılması karşısında sustu. Burada bir ayıp var. Bugün hâlâ açık bir yara olarak taşır bunu Şerif. Herhangi bir yönetmen de bu filmi böyle çekemezdi. Meselâ ben çekiyordum. 26 gün sonra işime son verdi. Ben bu şekilde çekmiyordum. Ben kendime göre çekiyordum. Şerif de kendine göre çekti. Bir filmin yaratıcısı; duyguyu ve dünyayı kuran yönetmendir. Fatoş (Güney) hırçınlığa devam ediyor. Kimsenin hakkını teslim etmiyor. Şerif'e ayıp ettiler.

HEPİMİZİN ARIZALI BİR YANI VAR

Yakında gösterime girecek olan Yük filmimde, öç alma nedir, günah nedir, bunlarla ilgilendim. Oyuncularıma dedim ki, içinizde ters yöne giden karakteri ortaya çıkarın. Çünkü arızalı tiplerdi. Hepimizde bir arızalı yan var. Hayatımızı net olarak görebilmek için bu korkulardan arınmamız gerekiyor. Cesaretli ve cesurca bakabilmeliyiz hayatımıza. Biraz filmde bu var. İnsanlık halini anlatan bir film. Aşırı gerçekçi bir film oldu. İçime sinen en iyi film oldu. Neden derseniz; hep böyle minimal bir film yapmak istiyordum. Sıfır noktasından. Çok az görüntüyle ve müziksiz gerçeklik kurgusunu kurmak, bir dünya kurmak esası, bunu becerdim.

Röportajın tamamı, Film Arası Dergisi'nin Aralık sayısında. (Gazeteciler.com)