Mehmet Aslantuğ, Canım Babam dizisiyle bir kere daha ekranla buluşurken  Çerkez Ethem’i canlandıracağı filmle adı tekrar gündeme geldi. Çerkez kökenli olan Mehmet Aslantuğ eşi Arzum Onan’la birlikte fotoğraf çektirmemekte kararlı.

Kübra Doğru / STAR

Ahmet Kaya'ya linç girişiminin yaşandığı o talihsiz gecede buna tek karşı çıkan sizdiniz. ‘O gecede neler oldu?’ sorusu 11 yıl sonra soruldu. Bu sizce ne demek?

Bu soruya doğrudan cevap vermekte, ayrıntılardan meziyet çıkarmamayı başaracak cümleler kurmakta zorlanıyorum! Bu toplumu asıl hassas yerlerden zedelemekte, manidar tüccarlık yapmakta mahsur görmeyen insanlarla hiçbir müştereğim olmadığını yeniden öğrenmekten; Ahmet'in kızı ve sevgili eşi Gülten Hanım adına çok utanıyorum! Japonya'daki depremi, yarattığı tsunamiyi izledik; büyük şaşkınlıkla, acıyla, korkuyla! Ne kaldı aklımızda? İki şey: Felaketin boyutları ve istisnalar dışında insanların tavrı, metaneti, dürüstlüğü. Kimse ölülerden altın diş sökmeye kalkışmadı! İnsanlar, yardımları alırken birbirini ezmedi, sıra kapmadı, arkasındakini düşündü! 'Ne ilgisi var?' diyemeyiz; çok ilgisi var! Birbirimizi dinlemek, anlamak, iyileştirebilmek için. Yoksa kendi cehennemlerimizi yaratmak, çok zor bir şey değil!

Toplumun zaafları kullanılıyor

‘TV dizileri bütün travmaları aynı anda sunma yarışı içinde’ diyorsunuz. Diziler gençleri nasıl etkileyecek?

Kamu yararına olacak her şey aktörün ilgi alanıdır. O sadece uygulamaktan ibaret bir robot değildir. Şüphesiz, tiyatro ve sinema, dolaylı etkiler yaratmak adına daha ayrıcalıklı ve daha özgür tavırlı olabilir ama özellikle televizyon üzerinden anlatılan öyküler, dikkatli olmak zorundadır. Toplumun seviye ve zafiyetlerinin peşine düşmüş bir kar anlayışının, orta ve uzun vadede zararlı olacağını; bir bumerang gibi dönüp atıldığı noktayı da biçeceğini düşünüyorum. Çok ilgi görüyor diye bu türden işlere yüklenen değeri, tartışmalı buluyorum! Hiç değilse, dozuna dikkat etmeyi, anlatım estetiği ve yarattığı etkiler açısından hayati buluyorum.

Birçok ünlü insan magazincilere ‘çok mutluyuz’ pozları verirken, siz eşinizle birlikte fotoğraf çektirmeme kararı aldınız. Bunun sebebi ne?

17 yıl oldu! İlk başlarda bizim de masumane zafiyetlerimiz olmuştur elbette. Uzunca bir zamandır, kendiliğinden ortaya çıkan ve öylece kullanılan bir tür göze sokulma hadisesine, olabildiğince aracılık etmemeye çalışıyoruz. Ne kadar mümkünse!

Sanki biraz kıyıda bir duruşunuz var. Başarılı ve ünlü olmanın hoyratlığına karşı bir savunma mekanizması mı bu?

Ne kadar başarılıyım, bilmiyorum! Ölçmem de gerekmediği kanısındayım. Yaptıklarımı ya da yapmaya niyetlendiklerimi, etkisi nedir acaba diye ölçüp biçerek rota değiştirmeye hiç niyetim yok! Satış ya da izafi başarı grafiklerinden bağımsız önceliklerim var. İyi bir aktör olmayı, iyi bir insan olmaya yeğ tutmayacağım. Bu bir kuralsa eğer, umurumda da değil. Profesyonel yaşamımın çeyrek yüzyılını geride bıraktığım şu aşamada bile, ‘olmazsa yaşayamam’ demiyorum. Yani, ‘Aktör olmasaydım eğer, hayatın da bir anlamı olmazdı’ gibi bir yalana inanmadım!

Kavganızda bile incitmeme özeni göstererek size özel bir dil kullanıyorsunuz. Çerkes olmanızla ilgisi var mı?

Düello geleneğimiz vardır mesela ve ilk hamle hakkı davet edilenindir! Çok kadınla evlenme âdetimiz yoktur. Küfür yoktur! Kadın yürürken, erkek ata binmez! Çerkes kızları evleninceye kadar bağımsız bir insan olarak herkesle görüşmekte, toplantılara katılmakta serbesttir. Delikanlılar ve kızlar grup halinde evlerde bir araya gelerek sohbet edebilirler. Danslarımızda göbek atılmaz, kalça kıvrılmaz, gerdan kırılmaz ve ceketin düğmeleri çözülmez. Erkek ve kız, dans sırasında birbirlerine arkalarını dönmezler, konuşulmaz, şaka yapılmaz. Kız-kıza, erkek-erkeğe dans edilmez! Binlerce yıllık geleneğin daha birçok özelliğini konuşabiliriz ve genetik ya da kültürel miras yoluyla etkisi mutlaka vardır.

Çerkez Ethem’i canlandıracağınız filmin yönetmeni Mohydeen Quandour’un Çerkes filminden bahseder misiniz?

1900'lerin başında Arap topraklarında yan yana yaşamak zorunda bırakılan Çerkeslerle Bedevilerin hikâyesi. Kendilerini bir arada bulan bu iki kültürün çatışmasını anlatıyor film.

Anlaşıldığımız kadarız

Çerkesler geçtiğimiz günlerde ana dilde eğitim ve TV istekleri ile bir miting yaptılar. Siz neden katılmadınız?

Benim ya da benim durumumdaki arkadaşlarımızın temsiliyeti sadece mitinglerle sınırlı değildir. Örneğin, sizinle de bu sohbette birçok başlığı konu ediyor, konuşuyoruz. Sonuçta, birçok derneğin dâhil olduğu ve bir federasyonun temsil ettiği geniş bir yapılanma söz konusu. Zaman zaman da, şüphesiz anlaşılır nedenlerle inisiyatif alan gruplar var.

Son Cemre-Aşkın İkinci Yarısı filmiyle ilk defa eşinizle karşımıza çıktınız, ciddi de bir bütçe harcamıştınız. Bu film maddi ve manevi anlamda hedefine ulaştı mı?

 Film daha finale eremeden Adana'ya gitmiş, yaklaşık bir yıl Hanımın Çiftliği için yoğun bir tempoyla çalışmıştım. Döndüm ve farklı mevsim sahneleri için kaldığım yerden devam ettim. Malumunuz, her filmin kendine has bir ifadesi vardır ve istisna kayıplar hariç, bilinçli bir tercih saklar. Aşkın İkinci Yarısı'nda sunulan dramatik/görsel dil ve ritm duygusu da böyle şekillenmişti. Göstermek istediğim dünya, boğazda düğümlenen sözcükler gibiydi aslında. İnsanlar, irili ufaklı travmalara; hepsi bir arada parlatılmış hikâyelere; aktüel kamera kullanımlarına terkedilmiş resimlere ve yüksek sesle anons edilen yaşam öykülerine, mizansenlere, oyunculuk anlayışlarına daha bir yakınlaşmış olabilirler. Anlaşıldığımız kadarız. Herkesi kusursuzca ağırlamak mümkün değil.

Beslenmek ve arınmak adına Mehmet Aslantuğ'un hayatındaki formülü nedir?

 Aktör Mehmet'ten başlayayım: Kaleme alınmış bütün yöntemler, kendince bir mantık ve deneyim taşır şüphesiz. Aktörler, Stanislavski'den Eric Morris'e değin tüm önermeleri bilmiş; yazılmış oyunların ve yazarların, çekilmiş filmlerin ve yaratıcılarının, kendince önemli bir kısmını ezberlemiş olsa bile, başka bir ayrıcalık taşımak zorundadır: Yaratıcı bir akıl ve ona itaat etmekten hoşlanan bir beden! Sezgi, aktörler de dâhil, tüm sanatçılar için yol gösterici değil midir zaten... Aktörün yorumu, elbette anlatım bütünlüğünü zedelemeyecek kadar zeki ve saygılı; ancak, yüzünün taşıdığı öz anlam kadar özneldir diye düşünüyorum! Sanatta kendini değil, kendinde sanatı sevmekten başlayarak, tüm oyuncuların etkiye katkısını ayarlamak, rol değerinin dramatik yapı ile doğru orantısı, oyun volümlerinde uyum aramak kriterlerimdir. Ne kadarını işimize yansıtabildiğimiz meselesi, sektörün toplam kalibresiyle alakalıdır! Öteki Mehmet'e gelirsek; ‘Yunus tadında bir omuz ararım yaslanacak, giderim denize doğru.’

Şairler silahşörlerden tehlikeli

‘Arzum uyurken sanki yatağın üzerine çizilmiş gibi’ demişsiniz. Bu zengin ifade biçiminin sırrı olmalı.

 Şiiri sevdik biz! Bizim kuşak hayata şiirle bağlandı aynı zamanda. Silahşörlerle kıyaslanmayacak kadar şair vardı. Sistem onları yuttu! Usta-çırak ilişkisini kopardılar! Çünkü aynı sistem, silahtan ve silahşörden çok, şairden korktu! Sinemanın, şiirle örtüşen ifadesinden yanayım ben. Kulakların duyduğu bir çığlık, çok ortalama bir meziyet! Hissedilen ama hissetmek için çaba isteyen anlatımlardır beni asıl kavrayan!

Neler okursunuz? Sizi dönüştüren kitap hangisiydi?

Kitap değil de yazardan yola çıkalım! Beni dönüştüren Sait Faik'tir. ‘Bir insanı sevmekle başlar her şey’ diyen... Zamanla, Turgenyev'den Tolstoy'a, Dostoyevski'den Kafka'ya, Camus'den Joyce'a kadar bizi büyüten, büyüdükçe yeniden tanıdığımız yazarlarla yola devam ettik... Daha çok gerçekçi/varoluşcu yazarlar... Türk Edebiyatında etki alanları ve akımlar ayrımı yapmadan söyleyeyim: Tanpınar'dan Peyami Safa'ya, Kemal Tahir'den Yusuf Atılgan'a...

Adaleti mafya değil hukuk dağıtır

Yeni dizi çok yakında izleyici ile buluşuyor, Canım Babam ve ekipten bahseder misiniz?

 Karısını kaybetmiş, üç çocuklu bir babayı oynuyorum. Açıkçası, çoluk çocuk bir işte olmak; televizyon üzerinden evlere konuk olurken, gönül rahatlığıyla bir iş yapmak; aynı rahatlıkla izletmek duygusunu çok önemsiyor, özlediğimi hissediyorum.

Bir mafya babası rolü gelse tutumunuz ne olur?

Eleştirel yaklaşımları olan, sistemi eleştirirken mafyatik karakterleri temize çekmeyen öykülerle, sorumluluklarını unutmayan ehil ellerle olur şüphesiz. Ama unutmamak gerek ki, adaleti mafya değil; çağdaş, evrensel hukuk dağıtır, dağıtmalıdır!

STAR