Hıdır Işık

Göz gözü görmez bir toz bulutunun içinde olduğumuz şu fevkalade şiddetli ümitsizlik atlasında, gün yok ki bir sancı daha yaşama sevincimize saplanmasın. Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen darbe girişimi badiresinden yüksek demokrasiye geçiş sıçramasıyla kurtulduğu söylenen devletimizin, kuruluş tarihinden beri şanlı uygulamalarından biridir özgürlükçü düşünceyi suç unsuru görmek.

Asırlardır faşizm devinim yörüngesini sürdürürken toplumların, aklın ötesindeki akışıyla kâinatta var olan tüm zerrecikleri uyumlu bir şekilde birbirine bağlayan yaşamı, mucizevi döngüsüne yaraşır bir şekilde eşitçe, güzelce yaşamak isteyenleri ve bunu savunan düşünceyi tehlikeli görmüş, suçlu ilan etmiş, cezalandırmıştır. Tarihler boyudur bu cezalandırmanın en başında düşünürler, bilim adamları, şairler, yazarlar, ressamlar, müzisyenler gelmiştir. Son yüzyılda bu tehlike arz eden listeye gazeteciler de eklenmiştir.

Sık sık ülkemizde de gördüğümüz bu mesnetsiz suçlama uygulamasının bir örneği de Özgür Gündem gazetesinin 16 Ağustos’ta kapatılmasının ardından, gazetenin yayın danışma kurulu üyesi ve yazarlarından Aslı Erdoğan’ın gözaltına alınmasıdır. Ülkemiz edebiyatından çok dünya edebiyatında önemli yazarlardan biri olarak kabul edilen Aslı Erdoğan, savcılığın kendisiyle ilgili iddia ettiği suçlamaları kabul etmemesine rağmen tutuklama istemiyle mahkemeye sevk edilmiş, peşinden de “örgüt propagandası yapmak”, “örgüt üyesi olmak” ve “Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak” suçlamaları isnat edilerek tutuklanmıştır. Aslı Erdoğan’ın Özgür Gündem gazetesindeki yazılarına bakıldığı takdirde, yazılarında işlediği temaların kendisinin de belirttiği üzere edebi ve sosyolojik eksende olduğu görülür, fakat buna rağmen hakkında mahkûmiyet verilmiştir. Bu mahkûmiyet ve gazetenin kapatılma kararı başta aydınlar olmak üzere akıl ve vicdan sahibi insanlar, aydınlar, meslek odaları ve sivil toplum kuruluşları tarafından da yoğun tepkiyle karşılanmıştır.

Her yeni günün bir öncekinin gölgesine tutunmaya çalıştığı bu dibe batış yörüngesinde, şiirleriyle, yazılarıyla, resimleriyle, heykelleriyle, şarkılarıyla, haberleriyle, düşünceleriyle, zulmün karanlığına bir ışık tokadı gibi yeryüzünün güzelliklerini indirenlerin gülümsemesinin, dünyayla yaşıt bir parıltı olduğunu melanetin koruyucuları da biliyor aslında. İşte bu yüzden de toplumun, eşsiz bir bahçe olarak gösterdikleri kutsal stratejiler çöplüğünün gerçek yüzünü görmelerini önlemek için öncelikle toplum algısını dondurmaları gerekmektedir. Elbette bunu da, algı bulanıklığını gözler önüne seren ve bu bulanıklığın içinden barışçıl çözümlerle çıkılmasının yolunu çizen gazetecileri, yazarları ve sanatçıları cezalandırmakla yapmaya başlıyorlar.

Güvenilir, huzurlu, ferah ve gelişmiş bir ülkeye, ancak o ülkenin nirengi noktasına başta insan haklarını önceleyen hukuku, bilimi, sanatı ve eşit yurttaşlık gerçeğini yerleştirmesiyle ulaşılır; iyiliğin dünyasını arzulayan insanları mahkûm ederek güç bulmaya çalışan totaliter bir sistem anlayışla ulaşılmaz. İnsanca bir yaşamın mücadelesini vermenin uçurum kıyısında dolaşmaktan farksız olduğu bir ülke de güzel ve umutlu bir gelecek için hepimizin birer Aslı Erdoğan olarak şiirler, öyküler, romanlar yazarak uzun bir kışı yeryüzünün dilinden silmemiz, tarih boyunca yakılan kütüphanelerin küllerini içimizde tutup soluk soluğa kitaplar okumamız gerekiyor. Çünkü sesimize çöken kedere gözyaşı taşısa da gülüşümüz, yarınlara adanmış uçurtmalarımız var bizim…