Hayat, bir festivalden öbür festivale doğru götürüyordu beni. Ankara’dan İzmir’e doğru, Kısa Film Festivali için gittim. Onarı bitince de Malatya’ya doğru yeni bir festival için yol aldım. Anadolu’da farklı bir şehirdeki hangi festivale gitsem, içimde derin bir heyecan oluyor. O heyecanı, bu kez Malatya’ya giderken yaşadım. Malatya’ya ilk defa, hem de film festivali için gitmek, yine umut dolu bir his oluşturdu içimde. Uçaktan iner inmez festival ekibi ve ayrıca Büyükşehir Belediyesinden bir temsilci bile bizleri karşılıyor.

Belediyenin de bu festivale fazla destek olması gerçekten önem arz ediyor. Bu ara festivaller art arda, vizyona giren filmler art arda ve ekstra işler derken bu yazı biraz gecikti. Geç olsun güç olmasın, Malatya değerlendirmelerim sizlerle…

Bu yıl 7’ncisi düzenlenen Malatya Uluslararası Film Festivali, 9-16 Kasım 2017 tarihleri arasında, Malatyalı sinemaseverlerle buluştu. Geçtiğimiz yıl, ülkemizde yaşanan sorunlar Malatya Film Festivali’ne de sıçramış ve maalesef iptal edilmişti. Fakat bu sene, bir yılın ardından daha güçlü bir festival izleyicinin karşısına çıktı.

Festivali kurtarmak için, sinema yazarı büyüklerimden sevgili Suat Köçer gönüllü oldu ve ekibini toplayarak kaliteli bir festival yapmak için uğraştı. Malatya’nın 7. yılında butik bir havada değil de, Adana ve Antalya gibi herkesin bir arada olduğu sağlam bir festival olması çok sevindirici. Sevgili Suat abi başta olmak üzere Dilek Abla, Sermin hocam (kendisi üniversiteden öğretmenim olur), Alin Taşçiyan ve diğer tüm çalışanlara teşekkür etmek gerek.

Festival seçkisine baktığımızda, genel olarak İstanbul ve Adana’daki festivallerde ilk gösterimlerini yapan yapımlar ve ilk defa Malatya’da gösterilen yapımlarla dolu başarılı bir seçki oluşturulmuş. Aslında birçok festivalde yarışan filmi hala festivallerde görmek, daha önceki festivallerde kaçırdığımız bir filmse, bu festivalde izleme şansımızın olmasına da işaret.

Taş, Zer, Mavi Sessizlik ve Sarı Sıcak gibi filmlerin İstanbul Film Festivali’nden bu yana olması; yeniden yakalabilme gibi bir şans sağlıyor. Mesela Mavi Sessizlik filmini ilk defa Malatya’da izleyebildim. Adana Film Festivali’nde izlemeye doyamadığım Sofra Sırları’nı Malatya’da bir kez daha izleme şansım oldu. Yarışma filmlerinin önüne kısa filmlerin konulması fikri gerçekten çok akıllıca. Çünkü genelde festivallere gittiğimizde daha çok uzun metrajlı filmlere yoğunlaşıyoruz ve kısa filmlere bakma hevesi yalan olabiliyor. En azından kısa film izleyip sonra uzun metraja geçmek güzel bir fikir olmuş. Festival direktörü Suat Abi ve Belediye’yi her an festivalde görmek gerçekten güzeldi. Çünkü festivaller, düzenleyenlerin başında olmasıyla başarılı ilerler. Malatya, bunu bu yıl başardı.

Malatya Film Platform nasıl geçti?

Malatya Film Platform ise bu yıl yenilenen festivalin yeni bir projesi. Film yapım marketting organizasyonlarının festivaller aracığıyla çoğalması, sektörümüz için büyük bir umut. Bu sene bu platformun direktörlüğünü sevgili Sermin Çakmak Afşin üstlendi. Çakmak, platform kapsamında her etkinliğin öncesi sunum yaptı, ardından etkinlikler başladı.

Gelecek yıllarda izleyeceğimiz filmlerin çok etkileyici hikayeleri var. Sinopsisini okuyunca bile etkleniyorsam, izlediğimde kim bilir nasıl olur diyor insan. Platform kapsamında düzenlenen John Morrissey ve Tony Kaye’in “Ustalık Sınıfı” ise tamamen muazzamdı. Tony Kaye’in eline gitarı alıp, müzikle sinemayı bir araya getirmesi gerçekten çok güzeldi.

İzlenilen filmler

YÜK “CARGO” / 2017/ Yön: Gilles Coulier

Uluslararası Yarışma filmlerinden; Belçikalı yönetmen Gilles Coulier’in yönetip senaryosunu yazdığı Yük, balıkçı bir babanın üç oğlu arasında geçen hikayelere odaklanıyor. Kuzey Denizi’nin soğuk sularına kendini atan Leon, komaya girer. Büyük oğlu Jean’ın üstüne yüklü miktardaki borç ve ailenin yükü biner. İki erkek kardeşi ve 8 yaşındaki oğluyla da uğraşan Jean’ı yaşayacağı çok şey bekler…
Güçlü bir sinematografi ile başarılı bir hikaye kurgu kurulan filmde, görüntü yönetmenliğinin başarısı en ön plana çıkıyor. Fakat filmin senaryosunda şu anlamda sıkıntılar var; evet gelişme bölümü toplu haliyle başarılı, fakat film meselesine girmekte büyük zorluklar yaşıyor. Aynı şekilde finalde bir noktaya varmaktan ziyade beklediğimiz noktayı göremiyoruz. Filmde anlatılan zor bir borç meselesi var, bu mesele finalde o kadar geçiştirmeli bir duruma geliyor ki… Film boyunca olan durağanlığın finalde zirve ile biteceğini planlarken hüsran yaşıyorsunuz. Ayrıca finale doğru mülteci krizine de değinme meselesi, o kadar sıkıştırma duruyor ki sanki ‘bunu da arada işleyelim’ havası vermiş.

Francis karakterinin sempatik oluşumunun yanında, yaşadıklarının anlatımı da güzel bir havada yer alıyor. Fakat William’ın sabıkalı ve suç dolu geçmişinden net bir veri elde edemiyoruz. Sadece borçlularının karavanını basıp dağıtması, beklediğimiz o derin anlamları çağrıştıramıyor. Hatta ben bir ara, iki kardeşi birbirine karıştırırken bile buldum kendimi. Ama Francis’in özgünlüğü ortaya çıkınca karışma ortadan kalkabiliyor. Filmin başkarakteri olan Jean’ın, ilk başlarda oğluna ve kardeşlerine karşı olan narsist ve egoist tavırları rahatsız etse de, o tavırların finale doğru yumuşamaya geçmesi güzel bir efektiflik vermiş. Ayrıca bu rol için başarıyla performans sergileyen Sam Louwyck’u da alkışlamak gerek…

ÇÖL İŞARETÇİLERİ “WANDERES OF THE DESERT” / 1986 / Yön: Nacer Khemir

Tunus sinemasının değerli yönetmenlerinden Nacer Khemir’in Çöl Üçlemesinin ilk filmi olan 1986 yapımı Çöl İşaretçileri, ya da Çöl Gezginleri filmi, restore edilmiş haliyle festivalde gösterildi. Festival kapsamında onur ödülü de alan Khemir, gösterim sonrası söyleşide; sinemada kimseyi şoke etmeye gerek olmamasını, Dünyanın kötü gidişatına bağlıyor. Bunun doğruluğunu, sözün üstüne düşündükçe belki de fark ediyoruz…

Ücra bir köy okuluna tayini çıkan genç bir yönetmen, gittiği yerde çöl sessizliğinin ortasında, okulu olmayan ve harabe haline gelmeye ramak kalmış bir köye gelir. Geldikten sonra, birdenbire çölün derinliklerinden beliren insanların kumlara karışan ağır hareketlerini görür. Ötesinde bir başka dünyanın bulunduğu, neredeyse görünmez bir yolu izleyen işaretçilerdir bunlar.

Film, çök sıcaklığının ortasında geçen hikayesinin içerisinde, güçlü bir şekilde metaforik imgeler içeriyor. 86’lı yılları Tunus’unda geçen bir filmi düşünürsek bunun güçlü bir çalışma olduğunu söyleyebiliriz. Dönemine rağmen başarılı senaryosu fark yaratıyor. Fakat, film öğretmenin kaybolmasının ardından tıkanmaya başlıyor ve teftişe gelen askerin de bir süre sonra kaybolması enteresan bir hale sokuyor filmi. Finalin açık uçlu ve tuhaf bitişi de ayrı bir caba.

Khemir’in bu çok kullandığını söyleyebiliriz fakat dönemi düşünürsek enteresanlık olarak algılanmış olabilir. Filmin belki de izleyenleri en çok yakaladığı durumu, çöldeki hayal ve gerçeğin kaliteli bir harman süzgecinden geçip izleyenlerde farkı bir tad haline gelmesine doğru gider hali…

MAVİ SESSİZLİK / 2017 / Yön: Bülent Öztürk

Bülent Öztürk’ün yönetmenliğini üstlendiği “Mavi Sessizlik”, Uluslararası Yarışma filmleri arasındaydı. Sadece Uluslararası Yarışma kategorisinde yer alması ilk başka garibime gitse de, belki de farklı bir şey yapılmaya çalışıldığını düşünerek çok da üstüne gitmedim.

Eski bir güvenlik kuvveti mensubu olan Hakan’ın psikolojik çalkantısına inen filmde, Tedavi gördüğü askeri hastanede, hemşire Ayla’nın bakımıyla sağlına kavuşuyor Hakan. Fakat evine döndüğünde, eşi ve kızının kendisini terk ettiğini görür. Kızı Melis ile buluşması, Hakan’ı kendi geçmişiyle yüzleştirir. Ve hemşirenin beklenmeyen ziyareti Hakan’ı geçmişine doğru düşünmeye doğru yönlendirir.

Filmin başı, aslında beklendiği gibi güçlü bir şekilde başlıyor ve Hakan’ın psikolojik durumuna doğru başarılı bir iniş sağlıyoruz. Teoman Kumbaracıbaşı da bu ilerleyişi başarılı performe etmeyi ihmal etmiyor. Fakat film gelişme safhasına geldiğinde o kadar tıkanıyor ki, çok karmakarışık bir durumun içinde sıkışık hissediyorsunuz kendinizi. Finale gelene kadar olayları anlama durumu da zorlaşıyor ve finalden kendinize sonuç çıkartmak da zorlaşıyor. Filmin, aslında hikayesi iyi çıkış yapıyor. İzleyiciyi yakalamakta zorlanan yapıma, kısa metraj film hali daha çok yakışırdı dememekten kendimizi geri alamıyoruz…

Kaynak: gaiadergi.com