Son günlerde hangi gazeteyi, dergiyi açsak karşımıza Züleyha çıkıyor. Anadolu’nun kadın ağzı türkülerini seslendirdiği yeni albümü “Benden”den bahsediliyor.

 

İZZET ÇAPA / GAZETE HABERTURK- HT PAZAR

 

Züleyha, muhafazakâr bir Kürt ailenin kızı. Dedesi bölgede tanınan ve sevilen bir imam. Annesi babası hacı. Sohbete başladığımız ilk dakikalarda ailesine ne kadar düşkün olduğunu anlıyorum. Babasından söz ederken onun bir dengbej olduğunu anlatıyor. Pek tanışık olmadığım bu sözcüğü merak edince de, açıyor hemen telefonu babasına, oracıkta öğreniyorum dengbejin anlamını. Vallahi babasının telefonda yaktığı ağıt tüylerimi diken diken etti. Züleyha ile sohbet edip bitki çaylarımızı yudumlarken bir yandan da yeni albümü “Benden”i dinledik.

 

Birdenbire patladı Züleyha. İn misin cin misin? Şimdi de babam dengbejdi diyorsun. Kafam iyice karıştı. Ne ola ki bu dengbej?

Onlara Doğu’nun ozanları demek daha doğru. Deng ses, bej de söyleyen ve renk katan demek. Ağıtları sadece kendi sesleriyle enstrüman olmadan söylerler. Biz çocukken kasetlerden dinlerdik de “Ne ağlak şeyler” derdik, cahillik işte.

 

Dengbej babanın sanatçı kızı yani...

Yok, sanatçı çok iddialı bir laf. Sanatçı olmak için üretmek gerek. Ben var olan şarkıları modernize ederek yorumluyorum. Dedemin sesi de çok güzelmiş.

 

‘DEDEM BİR KÜRT İMAM‘

O da mı ağıt yakıyor?

Hayır, dedem bir Kürt imam. Hem de tanınmış bir imam Bitlis’te. Cizira Botan’dan geliyorlar Bitlis’e. Bembeyaz sakalları göğsüne kadar inermiş. Çok güzel de mevlit okurmuş.

 

Niye masal anlatır gibi bahsediyorsun dedenden?

Onu hiç görmedim de ondan. Evimizdeki çerçeveli tek fotoğrafından bildik hep dedemizi. Şimdi bir türlü bulamıyoruz. Ama insana tablo hissi veriyordu bakınca.

 

‘EVDE ZAZACA, MAHALLEDE KÜRTÇE, OKULDA TÜRKÇE

Peki ya müzik? O nasıl girdi hayatına?

Evde Kürtçe bir şeyler dinlenirdi. Hoşuma gidiyor ama anlamıyorum. Sonra Kürtçe dersler almaya başladım, bu sefer anlayarak ama amatörce söylüyordum. Ağabeylerim de Ahmet Kaya dinlerlerdi.

 

10 dilde Livaneli şarkıları söyleyen “Birleşmiş Milletler tercümanı” Züleyha evde nece konuşuyordu?

Aramızda Zazaca, mahallede Kürtçe. Okulda Türkçe.

 

1 gün içinde 3 lisan öyle mi?

Aynen öyle.

 

Gelelim hayat türkünün en hareketli “kuplesine.” Livaneli ile nasıl tanıştın?

Marmara Üniversitesi’nde okurken konservatuvara da devam ediyorum. Yüksekokul olduğu için 2 yıllık eğitimim bitmişti. Ama en önemlisi harıl harıl iş arıyordum.

 

Yani Livaneli konservatuvarda hocan...

Dur hele, bir dinle. Başvuru formuma “Konservatuvar öğrencisi, türkü söylüyor, bağlama çalıyor” yazmıştım.

 

Ofis programları yerine bağlama uzmanı arayan “deli” yoktur herhalde.

Herhalde, çünkü hangi işe başvursam reddediliyorum. Bir türlü iş bulamıyorum, artık isyanlardayım.

 

Ailen ne diyor bu duruma?

Ne diyecekler. Canıma okuyorlar tabii. “Ablan gibi öğretmen olsaydın iş bulurdun” falan. Anlayacağın tam ezik muamelesi görüyorum evde. (Gülüyor...) Maddi durumlar da parlak değil. Maddi sıkıntımız yoktu lakin “Okulu bitirdin, git çalış” baskısı her gün artıyor. Moral sıfır. Kapıları kapayıp hüngür hüngür ağlıyorum. Bir ara evlenip kurtulayım diye bile düşünmeye başlamıştım.

 

Sesin güzel. Sen de yap bir albüm kurtul...

Dalga mı geçiyorsun, evdekiler kabul eder mi hiç. Düşünsene, bağlama bile şeytan icadı. Tutucu bir aile bizimki.

 

Anlamadım bu işi. Konservatuvara gitmene nasıl izin verdiler?

Annemle babam hacca gittiğinde gizlice kaydoldum. Kimse bilmiyor, bilseler keserler.

 

Okula nasıl götürüyorsun bağlamayı?

İlk zamanlar bağlamayı Alev diye bir arkadaşımın evine bırakıyordum.

 

Maşallah sen de az fettan değilmişsin.

(Gülüyor...) Tamam kandırıyorum evdekileri ama her şey sanat için. Gün geldi hepsini anlattım. “Konservatuvara da gidiyorum, bağlama da çalıyorum” dedim.

 

Yedin mi dayağı o zaman?

Yemedim de küçük ağabeyim bağlamayı görse kafamda kırardı. Onlar da haklı bir yerde. Yaşadığımız çevrede insanlar sanat camiasına çok kötü bakıyor.

 

Kısaca aileden destek sıfır.

O günlerde tek desteğim Ahmet Kaya, Ferhat Tunç şarkılarıydı.

 

O zaman neden “On Dilde Ahmet Kaya Şarkıları” değil de Livaneli şarkıları.

Zülfü Bey olmasaydı o şarkıları yapmak bile aklıma gelmezdi. Ama şöyle söyleyeyim; gücü Ahmet Kaya verdi, yolu Zülfü Livaneli açtı.

 

Hadi şu Livaneli ile tanışma faslına gelelim artık.

Tamam. Bir gün internet sitelerinin birinde bir ilan gördüm.

 

“Zülfü Livaneli sizinle tanışmak istiyor” mu diyordu ilan?

Of, saçmalama İzzet. Sadece “Asistan arıyoruz” yazılıydı. Adres de Vatan Gazetesi. Gayrettepe’nin nerede olduğunu bile bilmiyorum.

 

Macera başlıyor anlaşılan.

Hem de ne macera. O gün feci bir yağmur var. 45 dakikalık yolu neredeyse 3 saatte gittim. Metronun 10 ayrı çıkışı var ya. Orada bile kayboldum.

 

İnşallah ne iş için gittiğini biliyorsundur.

Dedim ya asistan arıyorlarmış. Tüm bildiğim o kadar. İnsan kaynakları müdürünün ilk sorusu “İleride türkü söylemek ister misin” oldu...

 

‘LİVANELİ’Yİ KARŞIMDA GÖRÜNCE DİLİM TUTULDU’

Buyur buradan yak. Bunlar asistan mı arıyorlar türkücü mü?

Biraz konuştuktan sonra “Sizi 8’inci kata Zülfü Bey’in yanına çıkaracağız” dediler. Hâlâ düşünüyorum “Kim bu Zülfü Bey” diye.

 

Dök zülfünü meydana gel. Ve müthiş an geliyor.

Odaya girip Zülfü Bey’i görünce titremeye başladım. Zaten son kitabı Sevdalı Hayat’ı yeni okumuşum. Ağzım dilim kurudu, tek kelime edemiyorum.

 

Şimdi de bu yüzden kaçıracaksın işi.

Allah’tan hemen o konuştu. Anamı, babamı, ailemi sordu. Sonra okulu söyledim. “Biz tam gün çalışacak birini arıyoruz” dedi. O an değil okulu her şeyi bırakabileceğimi düşündüm.

 

Bıraktın mı konservatuvarı?

Bıraktım tabii. Aralık 2007’de Zülfü Bey’in asistanı oldum. Daha sonra da akşamları TRT Şeş’te Kürtçe dublaj yapmaya başladım.

 

Ailen de iyi ki tutucuymuş.

Canım çalışıyoruz sonuçta ama bir görseydin halimi.

 

Maddi durumun düzeldi mi?

Dublajdan iyi para kazandım. Kazandığımın bir kısmını annemle babama veriyor, kalanını da biriktiriyordum.

 

Biriktirdiklerinle kıyafet filan mı alıyordun?

Kıyafete de merakım çoktu ama asıl diksiyon, spikerlik-sunuculuk, dublaj eğitimleri aldım. Kısacası kendimi geliştirdim.

 

23 yaşında bir kız önce bir sevgili ya da koca bulmaya çalışır. Nereden geliyor sendeki bu hırs?

Hırs demeyelim. “Hırs ateşi yakar, bitirir” derim her zaman. Azim demek daha doğru.

 

‘YİĞİDİM ASLANIM’I KÜRTÇE OKUYUNCA’

Bağlama, asistanlık, dublaj filan derken sahne sıran geliyor galiba.

Aynen. Her şey domino taşları gibi bağlantılı. Rabbim resmen yüzüme güldü. 8 Ağustos 2009’da Zülfü Livaneli’nin Açıkhava’da konserine hazırlanıyoruz. Bu arada Rengin diye bir arkadaşıma Livaneli’nin “Özgürlük Şarkısı”nı Kürtçe’ye çevirtmiştim.

 

Kürt açılımının olduğu günler...

Öyle. “Zülfü Ağabey, şarkınızı Kürtçeye çevirttim ama tepkinizden korkuyorum” dedim.

 

Korktuğun başına geldi mi?

Tam tersi, çok beğendi. “Yiğidim Aslanım’ı da çevirtebilir misin” dedi. O panikle Rengin’i aradım; bir gecede o çeviriyor, ben ezberliyorum şarkıyı.

 

Sahnede mi söylemeyi düşünüyorsun?

Zülfü Ağabey “Belki konserde söyletirim” demişti. Bir gün kala provada “Züleyha gel söyle bakalım” dedi... Bir kupleden sonra “Yeter, konserde bunu okuyorsun” dedi. Dondum kaldım.

 

Ben olsam hemen tüyerdim korkudan. Kaç kişi vardı ertesi gece konserde?

7 bin kişi doldurmuş Açıkhava’yı. İğne atsan yere düşmüyor. Önde Hıncal Uluç, Türkan Şoray, Hüsnü Özyeğin, Yaşar Kemal, Zülfü Bey’in ailesi filan oturuyor.

 

Sen kuliste süsleniyorsun herhalde.

Ne süslenmesi. Ben asistanım. Protokolü tek tek yerlerine oturtuyorum.