42 sanatçıyı bir araya getiren müzisyen Ayşe Tütüncü ile Emek Dünyası’ndan İsmail Yıldırım konuştu.

 

Bundan 97 yıl önce 1915 yılında 24 Nisan 1915  gecesi, İçişleri Bakanı Mehmet Talat Bey'in verdiği talimatla İstanbul'da 220 Ermeni aydınının evlerii basılarak gözaltına alındı.  Gözaltına alınan aydınlar Sultanahmet'teki şimdi ki Türk-İslam Eserleri Müzesi olan Merkez Cezaevi'ne götürüldü. Cezaevinden Şirket-i Hayriye'nin 67 No'lu vapuru ile Haydarpaşa Tren İstasyonu'na götürülen 220 Ermeni aydının 139’unun hala bir mezar taşı bile yok.

 

Bir anonim Ermeni gelin türküsünü olan Aravodun Temin’i, Ayşe Tütüncü'nün girişimleriyle Birol Topaloğlu, Cumhur Ersöz, Ertan Tekin, Hüseyin Alpaslan, Metin Kahraman ve Yaşar Kurt’un aralarında bulunduğu 42 müzisyen biraraya gelip çaldı. 24 Nisan’ın anısına çalınan türkünün, profesyonel bir ekibin çektiği klipiyle geçtiğimiz günlerde sosyal medyada yayınlanmaya başladı.

 

42 sanatçının emeği ile oluşan projenin fikir sahibi ve girişimcisi Müzisyen Ayşe Tütüncü ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Tütüncü projenin nasıl ortaya çıktığını ve diğer ayrıntıları Emek Dünyası’na anlattı.

 

“KRİKOR ZORHAB’IN YAŞADIKLARI BENİ ETKİLEDİ”

Öncelikle böyle bir proje yapma ihtiyacı nerden doğdu?

Aşağı yukarı 7 yıldır gittikçe artan bir merakla 1900 başları, biraz öncesi ve sonrasında ülkemizde, bu topraklarda ve onu çevreleyen dünyada neler olmuş diye okumaya, araştırmaya başladım. Buralarda o sıralarda gerçekten neler olmuş Allah aşkına, diye beni kıvrandıran bir anlama isteği büyüyordu içimde, anlamamak çok rahatsız ediyordu. Okudukça, çeşitli değişik kaynaklardan karşılaştıra karşılaştıra edindiğim her bilgiyle biraz daha anladım... Bunun sonu yok elbette, ama başı var ve başlamak bile bana çok iyi geldi. Çünkü inandırıcı olmayan, hem içi boşluklarla ve sorularla dolu, hem de bulanık olan bir tarih hikayesi bana güvensizlik veriyordu. Ayrıca, neden bu ülkenin evlatları olarak bizler ya bir nevi “ezik” ya da "fazla şişinen" bir insan tipiyizdir, her birimizde bunun izi var, bunun makul bir ortası yok mu, ya da mesela neden ya turist hayranlığı içinde, ya da tam tersi "bu dünyada kimse bizi sevmez" korkusu/ düşmanlığı içindeyizdir, bunun da bir arası yok mu diye soruyordum. Abartık derecede tezat olan bu var oluşların nedenleri olsa gerekti. İşte bu okumalar sırasında Nesim Ovadya İzrail'in yazdığı Krikor Zohrab'ın biyografisini de okudum. Krikor Zohrab 1900 başlarında yaşamış Osmanlı-Ermeni milletvekillerinden biri. Onun daima olumlu, akıllı, hoş, muzip, dost ve barışçıl şahsiyeti ve ama buna rağmen ölüme yollanmış olması çok içime işledi ve oturdu. Bu elbette ki, bu topraklarda içime işleyen ne ilk, ne de son acı... 24 Nisan anısına bir şey yapalım istedim. Sonrası zaten hep bir araya gelişimiz ve şarkımız.

 

“PROJEYİ BİR GÜNDE YAPTIK”

Proje yapım aşamasını biraz anlatabilir misiniz?

Çaldığımız şarkıyı zaten altı yıl öncesinden beri çok severdim, dolayısıyla bir şarkı aramadım, aklımda o vardı. Çok çeşitli müzisyenlere konuyu açtığımda herkes inanılmaz olumlu cevap verdi, katılamayanların yüzde 90 nedenleri o gün konserleri oluşuydu, ayrıca kendiliğinden duyup katılmak isteyenler de oldu. Zaten ne kadar kaynaştığımızı halimizden anlamışsınızdır. Müziğin notalı kısımları için önceden ulaştırdığım notalar ve mp3'ler, müzisyenlerin kayıt gününe hazırlanmış gelmelerini sağladı. O kadar iyi denk düştü ki, hem müzisyenlerin pırıl pırıl özeni ve derinliği, hem Ümit'le film ekibinin o yoğun çalışması, hem de Çıplak Ayaklar Stüdyosunun hepimize mekan olarak ve teknik konularda sağladığı müthiş kolaylıklar sayesinde o günü kotardık; bir yandan biz müzik provası yaparken, film ekibi de mekandaki bütün teknik hazırlıkları yaptı, herşey o gün içinde kaydedilip çekildi. Ses ve görüntüye ilişkin çalışmalar sonrasında devam etti.

 

SESLERİN KARDEŞLİĞİ

42 sanatçıyı nasıl bir araya getirdiniz?

42 kişi biraraya gelip farklı farklı aletler çaldık. Her aletin sesi insanı başka bir aleme götürüyor diye düşünüyorum, örneğin ben ney ve kanun duyunca hep çocukluğumun iftar sofralarını hatırlarım, bendir ve kudüm duyunca Osmanlı klasik musikisi gelir aklıma, flüt ve çello deyince Batı klasik müziği, düdük deyince daha ziyade Ermeni şarkıları, soprano saksofon ve trompet duyunca genelde caz, erbane dinleyince Kürt müziği, ud deyince bütün Orta Doğu dünyası, gitar dersek Avrupa, kaval ve bağlama ile de Anadolu düşüyor aklıma; bu liste herkes için aynen böyledir demiyorum, ama herkesin kendi çağrışımları ve listesi vardır eminim ki.

Şarkımızı çalarken bu aletlerin hepsini olamasa da çoğunu bir araya getirdik, çaldık. Hem biz kaynaştık, hem de kulağımızda, içimizde bir şeyler kaynaştı...

 

‘UZAK DİYARLARA GİDİYORUM’

Projedeki türkünün özelliği nedir?

Şarkımız "Aravodun Temin", Ermeni müziği kültüründe düğün şarkıları dizisi içinde yer alıyor. Düğün şarkıları içinde çok neşeli şarkılar da var, ama bizimkisi Gelin'in Veda Şarkısı; hüzünlü havasıyla handiyse bir ağıt gibi: "Uzak diyarlara gidiyorum" diyor.

 

AYŞE TÜTÜNCÜ KİMDİR?

1983’te ilk grubu Mozaik’i kurdu; 1995’e kadar dört albüm çıkardılar. “Mozaik” rok, klasik batı müziği ve cazdan oluşan bir füzyon müziğiydi; besininin bir maddesi de yerel topraktı. Mozaik’in yanısıra Kömür grubu da hayli uzun bir süre Ayşe için emprovize çalmanın ve canlı müzik mekanlarında parça yorumlamanın ortamı oldu. Şarkıcı Sumru Ağıryürüyen ile birlikte “kadın şarkıları” söylediği bir konser programı hazırladı. Bir stüdyo müzisyeni olarak Bülent Ortaçgil, Yeni Türkü, Ezginin Günlüğü, Mehmet Güreli ve Bulutsuzluk Özlemi gibi grup ve müzisyenlerin çeşitli albümlerinde yer aldı. 1995'ten itibaren uzun bir süre şarkı yazarı-gitarist Bülent Somay’ın grubuyla çaldı.

 

Çeşitli kısa film müziklerinden sonra Mehmet Güreli ile “Vapurlar” filminin müziğini (1986), Serdar Ateşer ile birlikte Atıf Yılmaz'ın “Bekle Dedim Gölgeye” filminin müziğini (1991), Ümit Kıvanç ve Bülent Ortaçgil ile “Ordaaa Bir Şehir Var Uzak” müzikalini (1994) ve çeşitli oyun müziklerinden sonra da en son Kumpanya Tiyatrosu için Kerem Kurdoğlu’nun “Sahte Kimlikler 5/ Asrın Entrikası” oyununun müziğini (2000) yazdı.

 

2004’ten bu yana Piyano Perküsyon Grubu’nun yanısıra yeni kurduğu Üçlü’süyle özellikle “iki nefesli ve bir piyano” için düzenlediği yeni bestelerini çalıyor. 2004’te Bodrum Hadigari Festivali ve Alanya Caz Günleri’ne katılan Üçlü 2005’te Panayır (EMI / Blue Note) albümünü çıkardı ve Prag Caz Açık Festivali’nde çaldı.

 

YAĞMURLU BİR NİSAN GÜNÜ: