Güneşe en yakın zirveler buz tutuyor... Alıştığım yollar yine ve hep bana çıkıyor, öyleyse bir başka geçit bulmalı veya bir patika. Süzülüp geçişirken, gerçeklerle işim kalmadı. Hazırken, durmak ve beklemek, kapkaranlık kurgulara yol almak. Masumiyetin bedeli ağırdı bu güzergâhta. Her âh’ta ve aynanın arka tarafında, bambaşka yaşamlar seni çevreler, işler ve yüzüne yerleşir. Sen sen ol, onlardan biri olma, “O” ol...

Hep olanaksıza sevdalı, hep dokunmaktan yakınır, özlemekten usanmaz. Tamamlanmadan, tutunmadan, yutkunmadan... Herkesin bildiği yalanlar dışında, ikimizin bildiği sırlar vardı. Ruhumuzun beraber akışı vardı. Nerede başlayıp, nerede bittiği anlaşılmayan, içimizde bir müzik vardı. Hazineni açsan ne olurdu, istediğim sadece bir avuç cevherdi.

Geçmişimi yarına bıraktım, geleceğimi bugüne aldım. Kim esirse zamana, yazıklar olsun. Dışarıdan seyretmenin de, içinde olmanın da aynı olup bütüne kavuşturduğu o suya baktıkça, suratımı kaybediyorum. Muazzam bir dağın yamacına yavaş yavaş yaklaşıp da, eteklerine kadar vardığınız halde, ona çıkamamak, zirvesine ermemek nedir, bilir misiniz? Çoğunuz pek iyi bilirsiniz. Ben bilmem!..