Ümit Kartal / İz Dergi

İzmir’de hikayesi geçtiğimiz yaz başlayan bir kitabevi var: Yerdeniz Kitapçısı. Ergun Tavlan ve Nuray Önoğlu, yeni evlenmiş kitap dostu bir çift. İkisi de kitaplarla ilişkisini ‘bağımlılık derecesinde’ diye tanımlıyor. ‘İş kurmak’ değil ama ‘yaşam alanı kurmak’ diye tanımladıkları bir arzu ile yola çıkmışlar. Burada 10 kitaptan en az 8’i edebiyat kitabı; arkada minik bir avlusu var, raflar rengârenk, çaylar ikram.

Yerdeniz Kitapçısı’nın ilginç bir özelliği ise ‘çok satması gerekenler’ bölümü. Kitabevi’nin iki kurucusundan biri olan Nuray Önoğlu ile Yerdeniz Kitapçısı’nın kısa süreli serüvenini ve ‘çok satması gerekenler’ bölümünü konuştuk.


Çevirmensiniz, bugüne dek kaç çeviriye imza attınız?

30’un üstünde çevirim bulunuyor. İngilizceden Türkçeye olmak üzere Ayrıntı Yayınları, Okuyan Us Yayınları Ruhun Gıdası Yayınları, Kuraldışı Yayınları, Hit Kitap, Aykırı Yayınları’ndan çıkmış çevirilerim bulunmakta. Kişisel gelişim, popüler bilim, siyaset ve roman dallarında çeviriler gerçekleştirdim. Son zamanlarda edebiyata odaklanmış durumdayım.

İyi ki ben çevirmişim dediğiniz bir kitap var mı?

Hemen hepsini çok keyif alarak çevirdim. Vietnam kökenli Amerikalı bir yazar var, Monique Truong, Tuzun Kitabı isimli eserini çevirdim; ‘İyi ki ben çevirdim’ dediğim bir romandır. Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan, ‘Geceleri Daireler Çizerek Yürürüz’ isimli bir kitap var; Peru kökenli bir Amerikalı yazarın yazdığı, onun için de ‘İyi ki ben çevirmişim’ diyorum. Şimdi de bir Iris Murdoch çeviriyorum, onun için de aynı şeyleri söyleyebilirim.

Edebiyat dışında, ‘Teröristlerle Konuşmak’ adında bir kitap çevirdim, İngiltere’nin İrlanda sorunundaki başmüzakerecisi Jonathan Powell’ın yazdığı bir kitap. Çatışma çözümleri hakkında. Bizim memleketimize çok lazım bir eser olduğunu düşünüyorum. Basında ‘Kürt Sorunu çözüm kılavuzu olarak okunabilir’ diye epeyce sözü edildi. Zihin açıcı ve olaylara değişik perspektiflerden bakmayı sağlayan bir kitap… Memlekete faydası olacağını ve okuyanın zihnini açacağını düşünürüm doğrusu.


Yerdeniz Kitapçısı’nın hikâyesi ne zaman başlıyor?

Buranın hikâyesi geçen yaz başlıyor. Biz Ergun’la (Tavlan) yeni evliyiz. Temmuz ayında evlendik. İkimizin de ayrı ayrı uzun yıllardır bir kitapçı hayalimiz varmış. Birlikte bir hayat kurduktan sonra da kurduğumuz hayali de gerçekleştirelim dedik. Epeyce araştırdık. Bizi aşıyor gibi göründü. Kiralar yüksekti ya da kirası uygun olan yer sapa bir yerdi, vesaire. Sonra biz vazgeçtik. Dedik ki herhalde olmayacak. Nikâh hazırlıkları yaparken bir arkadaşımız aradı; dedi ki bir dükkân var, içinde eski bir sahaf varmış, boşaltıyormuş. Kiralık dükkân düşünür müsünüz, diye sordu. Geldik baktık, kirası bize uygundu. Yeri de fena değildi. Dükkânı tuttuk, evlendik, balayına gittik. Burası biraz dökük bir yerdi. Epey bir tadilat yaptık, elini yüzünü düzelttik mekanın. Okurlar geldiğinde çay içsinler istedik, onun için küçük bir mutfak yaptırdık. Ortaya, okurlar kitapları alıp karıştırabilsin, oturup çay içebilsin diye meşhur “çinili masamızı” koyduk. Kitaplarımızı seçtik ve böylece 3 Ekim 2015’te kapımızı açtık.

İkimiz de meslekten kitapçı değiliz.  Ben emekli devlet memuruyum, eşim muhtelif işler yapmış. Dergi editörlüğünden garsonluğa, ticarete kadar... Okurluktan kitapçılığa geçtik diyebilirim. İkimizin de kitaplarla bağımlılık düzeyinde ilişkisi var. Okuyacak bir şeyimiz yoksa kendimizi huzursuz hissederiz. Burada kitaplarla çevrili olunca bayağı huzurlu hissediyoruz kendimizi.

İkimiz de emekliyiz, iyi kötü idare ediyoruz. Burası kendini döndürürse, akmasa da damlarsa, memnuniyetle yaparız bu işi dedik. Burası yaşam alanımız. Arkadaşlarımız gelip gidiyor, yazan çizen okuyan arkadaşlarımız, daha da önemlisi çeşitli yaşlardan ve mesleklerden okur arkadaşlar geliyor.


Böyle yerler ortak özellikleri olan insanları etrafında toplar. Buraya bir mıknatıs desek, kimleri etrafında topluyor?

Burası edebiyat odaklı bir yer. 10 kitaptan 8’i edebi eserlerdir. Test kitapları yok; tarih az; ekonomi, siyaset kitapları görece az. Yazıyı kutsal bir şey olarak görüyorum ben. Edebiyatın etrafında buluşan, yazan, yazanları önemseyen insanlar buraya geliyor. Yazar olarak rüştünü ispat etmiş pek çok arkadaşımız da var. Yenileriyle tanışıyoruz. İlginç bir şekilde herkes birbirine haber veriyor, haberi olanlar burayı bir şekilde sahipleniyor, müdavimi oluyor. Biz bağımsız kitabevlerinin olmasını çok önemsiyoruz. Civarımızda Yakın Kitabevi, Belki Kitabevi, Ege Kitabevi, Doğan Sahaf ve Kenar Sahaf var. Daha da çoğalmalarını diliyoruz.

İşin içine barkod sistemi girince ya da çok satmaya odaklanınca başka bir şey mi oluyor?

Asıl mesele o değil. Çok pahalı olmasaydı biz de kurardık benzer bir sistemi. Daha kolay olurdu. Bağımsız kitapçı da çok satsın. Geçtiğimiz günlerde internette bir görsel gördüm; küçük bir işletmenin kapısına konulmuş bir yazıydı bu, diyor ki; bir zincirden alışveriş yaptığınızda o zincirin CEO’sunun bir yazlık daha almasına katkıda bulunursunuz ama bağımsız bir küçük işletmeden alışveriş yaptığınızda bir annenin/bir babanın evine ekmek götürmesine, çocuğunu kursa göndermesine, ailecek tatile gitmesine katkıda bulunursunuz. Zincir mağazalardan kitap aldığınızda bizim rekabet edemeyeceğimiz şartlarda bir alışveriş gerçekleşiyor. Bağımsız kitapçıların zincirlerle rekabet etmesi ancak okurun bilinçli tercihiyle mümkün. Yani kitabınızı birkaç lira daha ucuza alarak bir CEO’nun bilmem kaçıncı evini almasına katkıda bulunabilir ya da o birkaç lirayı gözden çıkararak bağımsız kitapçıların yaşamasına, birilerinin evine ekmek götürmesine katkıda bulunabilirsiniz. Bu bir tercih sorunu.


O halde sizin kitap satmak dışında da bir derdiniz var.

Hiç şüphesiz. ‘Biz bir kitapçıyız ama kitap satmak istemiyoruz’ desek bu hem samimiyetsiz bir şey olur hem de saçma olur. Kitap satmak istemiyorsanız kütüphane kurabilirdiniz. Elbette kitap satmak istiyoruz ama kitapları seçerek satmak istiyoruz. Okurların burada kendilerini iyi hissetmesini istiyoruz. Geldiklerinde aradıkları türden kitaplar bulabileceklerinden emin olmalarını istiyoruz. Tabi aranan her kitabı bulundurmaya olanak yok. Binlerce yayınevi var. Her hafta yüzlerce yeni kitap basılıyor. Kitap tedarikçisi bir firmanın internet sitesinde karşıma şu yazı çıkıyor, stoklarımızda 153.400 küsur ayrı kitap bulunmaktadır. Bir de stokta olmasa da temin edip size gönderebileceği bir başka 150.000 başka kitap daha var. Yani mevcut yüzbinlerle kitap var. Dolayısıyla hiçbir kitapçının aranan her kitabı bulundurmasına olanak yok, ama mümkün mertebe seçim yapmak, belki biraz “uzmanlaşmak” gerekiyor. Biz, örneğin, bu nedenle edebiyata odaklanmış bir kitapçıyız. Okur roman, öykü, şiir arıyorsa, iyi örneklerini bulabileceğini bilerek gelebilir bize. Elimizde olmayanları da sipariş alıp getirtiyoruz.

Bu durumda ‘’Çok Satması Gerekenler’’ okur için de harika bir fikir gibi…

O fikir bizim orijinal fikrimiz değil. Öykücü Ahmet Büke’nin Kadıköy’de bir mekanda bir etkinliği vardı. O etkinlikte Okunası Kitaplar grubundan bir arkadaş, Tayfun Topraktepe, bir fotoğraf çekmişti. Rafta Ahmet Büke’nin bir kitabı diziliydi ve üzerinde ‘En Çok Satması Gereken Kitaplar’ yazmışlardı. Biz de bu parlak fikri bir kitapla sınırlamamaya karar verdik. Benim kurucusu olduğum Facebook’taki Okunası Kitaplar grubunda bir soruşturma yaptık ve “Çok Satması Gerekenler” diye bir liste oluşturacak olsak hangi kitapların olacağını araştırdık. Neredeyse 150 kitaplık bir liste çıktı. Kendi seçtiklerimizi de ekledik. Şimdi de  o kitapları bu masada dönüşümlü olarak sergiliyoruz.

Kitabın satışına etkisi oluyor mu? ‘Masaya koymasaydık çok satmazdı ama şimdi yüksek talep görmeye başladı’ dediğiniz oluyor mu?

Buraya gelen okurlar aynı zamanda o kitapları alan insanlar ama gelip geçen insanların çok dikkati çekiyor. Fotoğraflarını çekiyorlar ve iyi bir fikir olduğunu belirtiyorlar. Okuru daha nitelikli kitaplara yönelttiğine inanmak istiyoruz biz de. Tabi okumak da bir yolculuk… Gençliğimde Barbara Cartland okudum, Oğuz Özdeş okudum, Kemalettin Tuğcu’nun üzerimde büyük emeği vardır. Okuma alışkanlığını farklı kitaplar okuyarak kazanıyorsunuz. Dolayısıyla öyle tepeden bakan bir tutum olarak algılansın istemeyiz. Ancak o macera da “kolay” kitaplar okuyarak başlar ve klasiklere, edebiyatın başyapıtlarına, daha “zor” kitaplara doğru devam eder. Biz iyi kitaplardan yana tavır almak istiyoruz. Ayrıca, okumaya ara vermiş ama okuma alışkanlığını canlandırmak isteyen arkadaşlarımıza yardımcı olabilecek önerilerde bulunmaktan da mutluluk duyuyoruz.


Yanında ‘Ahmet Büke’nin Önerdikleri’ bölümü de var.

Bir başka arkadaşımız Reşat Kutucular’ın önerisi oldu. Reşat dedi ki, masanın bir kenarına da yazarların önerdiklerini koysanız ilginç olur. Ayda bir öneri almaya çalışıyoruz.  Önce Behçet Çelik’in önerdikleri durdu. Şimdi Ahmet Büke’nin önerileri duruyor.  Çok ilgi çekti. Değişik haber ve kültür sanat sitelerinde yer buldu.

Sırada kim var öneriler köşesinde?

Zeynep Uzunbay’dan bir liste istedik. Sırada Zeynep Hanım’ın listesi var. Arkası gelecek.

Peki sizin ‘Şu yazar önerilerde bulunsaydı ben de alırdım’ dediğiniz kimse var mı?

Ahmet’in ve Behçet’in önerdiklerinden okumadıklarım var, eksikleri okumaya çalışıyorum. Yoğun bir çevirinin ortasındayım, o nedenle dilediğim kadar hızlı olmuyor. Ama madem sordunuz, örneğin Murathan Mungan’ın önereceği kitaplar çok ilgimi çekerdi. Gerçi sosyal medya hesabından okuma önerilerinde bulunuyor. Ben de hem yazdıklarını severek okuyorum hem önerilerini takip ediyorum. Çok sevdiğim bir yazar. O önermeden önce okumuş olduğum kitaplara denk geldiğim zaman seviniyorum, aynı kitapları beğenmişiz diye. Margareth Atwood’un okuma önerilerini çok merak ederdim. Ursula Le Guin’in yapacağı bir listeyi çok merak ederdim. John Fowles’un on kitaplık listesini çok merak ederdim. Çok yazar var böyle, acaba neleri önerirlerdi, önerseler de okusak, ne güzel olur diye düşündüğüm.

Buraya gelenlere özellikle önerebileceğiniz üç kitap saysanız, hangileri olurdu? Yoksa ayrım yapamam mı dersiniz?

Bir tanesi Ursula Le Guin’in Mülksüzler’i olur. Fantastik edebiyat sevmeyenlere bir başka Ursula Le Guin kitabını; Kadınlar Rüyalar Ejderhalar’ı önerirdim. Buraya gelen biri benden kitap önerisi isterse mutlaka bir Ursula Le Guin okumasını söylerim. Orhan Pamuk ve Murathan Mungan önerirdim. İlle de üç kitap derseniz; ‘Mülksüzler’, ‘Tutunamayanlar’ ve ‘Bülbülü Öldürmek’ derim. Ama aynı soruyu bir saat sonra sorarsanız muhtemelen aklıma çok güzel başka kitaplar gelir, onlardan bir ikisini söylemek isterim.

ÇOCUKLAR FUARI GEZSİNLER, YAZARLARI TANISINLAR

Fuara katılacaklara bir tavsiyeniz var mı?

Kitap alsınlar, okusunlar. Özellikle çocukları götürsünler. Beş buçuk yaşında Asya isminde bir yeğenim var. Annesi Asya’yı burada bir imza gününe getirmişti. Şair arkadaşımız Cihat Duman’ın imza günüydü. Sonradan sormuş annesine, kimdi o diye. Annesi de kitabı yazan kişi olduğunu anlatmış. Cihat’la konuşmuştu. Asya kitapların imzalandığını gördü. Şimdi diyorlar ki Asya’ya ne zaman kitap okusa annesi ya da babası yazarı kim diye soruyormuş. Kitapları birinin yazdığını öğrendi, yazarı da merak ediyor. Çocuklar yazarları tanısınlar, fuarı gezsinler, kitapların zengin dünyasını görsünler. Kitap seçmeyi öğrensinler. Kitaplara merak duymaları şahane olur.

AHMET BÜKE’NİN ÖNERDİKLERİ:

Anarşinin kısa yazı /Hans Magnus Enzensberger (Ayrıntı)

Yükşehir / Özgür Çakır (Sel)

Fosforlu Cevriye / Suat Derviş (İthaki)

Azgın Mevsimler / Raymond Carver (Can)

Soluk Bir An / Behçet Çelik (Can)

Gün Ortasında Arzu / Behçet Çelik (Can)

Dönüş / Andrey Platonov (Metis)

İpek Pijamalı Katiller / Muzaffer Buyrukçu (Alkım)

Bir Günü Bitirme Sanatı / Banu Özyürek (Raskol’un Baltası)

BEHÇET ÇELİK’İN ÖNERDİKLERİ

Fil / Raymond Carver  (Can)

Her Çıkışın Bir İnişi Vardır / Flannery O’Connor (Metis)

Sevgili Hayat / Alice Munro (Can)

Dost Yaşamasız /  Vüs’at O. Bener (Yapı Kredi Yay.)

Yaşam ve Yazgı / Vasili Grossman  (Can)

Bir Solgun Adam / Selçuk Baran (Yapı Kredi Yay.)

Mendil Altında / Memduh Şevket Esendal (Bilgi)

Acayip Bir Başlangıç / Monika Maron  (Alef)

Eve Dönmenin Yolları / Alejandro Zambra (Notos)

Alemdağı’nda Var Bir Yılan/  Sait Faik Abasıyanık (İş Bankası Yay)