Gezi notları, röportajlar ve tarihî bilgilerin iç içe geçtiği çok yönlü bir eser olan “Süryaniler” kitabının yazarı Sebastien de Courtois, imza günü ve söyleşi için İstanbul’daydı…

 

Canan Hatiboğlu / Vatan Kitap

 

Süryani kültürüyle ilk tanışmanız nasıl oldu?
Süryani kültürüyle tanışmam aslında biraz da rastlantı eseri... Türkiye’nin doğusunda 1999’da girişi çok zor bir manastırda bir keşif yaşadım. Süryani cemaatine ilgi duymamın sebebi bu kadim kültürü çok uzun zamandan beri korumayı bilmeleri... Ama insani anlamda ilk Süryanilerle iletişime geçmem kültürü tanımamdan sonra oldu. Çünkü bu iletişimin her şeyden önce insani bir tarafı var. Onlarla iletişime geçmem bana dokundu, duygulandırdı. Bu ifade etmesi güç, kırılgan bir duygu... Aslında hukuk eğitimi aldım. Dolayısıyla yazınsal anlamda da hukuki bir üsluba sahibim. Dolayısıyla hem aldığım eğitim hem da yaptığım meslek olarak gazetecilik benim bu konuyu görsel anlamda da anlatmama olanak sağladı.

 

Çok köklü bir kültür ve dile sahip olmalarına rağmen Süryaniler bugüne kadar bir devlet sahibi olamamışlar. Bunun sebebi ne olabilir?
Süryanilik daha çok tinsel bir imparatorluk, ruhun imparatorluğu... Süryanilerin büyük politik hırsları yok. En büyük istekleri devlet kurmaktan ziyade kendi evlerinde, topraklarında yaşayıp kendi dillerini özgür olarak devam ettirmek... Kültürel miraslarını aktarmaları ve dillerini öğretebilmeleri onlar için bir devlet kurmaktan daha önemli... Nitekim kendi yaşayışlarında da yapmaya çalıştıkları şey bu. Köylerde Süryaniceyi öğreten küçük okullar var. Köylerdeki çocuklar burada devlet okullarına gidiyorlar. Akşam olduğunda köylerdeki o küçük okullara gidip Süryanice öğreniyorlar. Şu an dillerinin devamlılığını sağlamak için bir adım daha atıldı. Mardin’deki Artuklu Üniversitesi’nde ilk defa bu sene Süryanice öğretilmeye başlandı.

 

Süryanilerin göçünde ve yok edilişindeki asıl neden etnik kimlik mi?
Hayır, bence bunun sebebi tamamen güvenlikle ilgili... Çünkü benim Güneydoğu’ya ilk geldiğim ve Süryani kültürünü tanıdığım zaman Mardin’de hem Hizbullah hem de PKK vardı. Her ne kadar PKK’nın din konusunda bir limiti olmasa da Hizbullah, Hıristiyanlık karşıtı bir tavır içerisindeydi. Hatta Hizbullah, 1990’larda bir dolmuşu taramıştı ve yedi kişi ölmüştü. Bu ve bunun gibi olaylar bir anlamda insanları göçe zorladı.

 

Peki o zamanlar gidenler, neden geri dönüyor? Terörün eskisi kadar yoğun olmaması tersine göçte ne kadar etkili?

Her şeyden önce kişisel, ailevi arzuları; topraklarına geri dönme isteği Süryaniler için önemli... Ayrıca bir aile geldiği zaman diğerleri de geliyor. Çünkü güvenlik eskisinden iyi ve ekonomi daha iyi işliyor. Tabii diğer taraftan geriye dönmelerinin getirileri ve götürüleri de var. Gelenler Avrupa’dan elde ettikleri kültürü de beraberinde getiriyorlar. Güneş enerjisinde yararlanmayı, tarımdaki yenilikleri... Burada yaşadıkları asıl problem mülkiyet ve toprak problemi... Süryaniler gittikleri zaman, onların evlerine Kürt aileler yerleşmişti. Şimdi Süryani aileler geri geldiklerinde yasal olmasa da para ödeyip evlerini geri alıyorlar.

 

Süryaniler geri dönmeye devam ettikçe yerleşim sorunu da artacak. Doğacak çatışmayı çözmek mümkün mü?
Çok zor... Çünkü yerleşim konusunda TOKİ gibi şirketler, yerleşim yerleri yapsa da yaptıkları evler Süryani mimarisiyle aynı değil. Klasik Süryani evleri çok güzel... O yüzden insanlar evlerinden gitmek istemiyorlar. Ayrıca bulundukları o çevreyi de terk etmek istemiyorlar.

 

Süryani nüfusunun artmasıyla geçmişteki kültürel hareketlilik bugün de olur mu?
Şu an için Güneydoğu’daki Süryani nüfusunda belirgin artışından söz edemeyiz. Elbette yoğun bir artış olursa kültürel bir hareketlilik görülecektir. Gençler ve çocuklarla beraber yeni bir süreç inşa edilebilir. Nüfusun geneli şu an için çok yaşlı...

 

Güneydoğu bölgesi dışında yaşayan Süryanileri araştırmayı düşünüyor musunuz?
Yeşilköy’de Süryanilerle ilgili bir çalışmam var. Her pazar yapılan ayine gidiyorum. Fakat beni asıl ilgilendiren Irak’ın kuzeyindeki Süryaniler... Hindistana kadar yayılan bir coğrafyada dünyada iki milyon Süryani yaşıyor. Aynı dili konuşuyorlar, aynı patriğe bağlılar... Bu az önce bahsettiğim tinsel imparatorluk da bu. Tüm dünyadaki Süryanileri bütün bu etmenler büyük bir aile yapıyor.

 

kitaptan...
Tanrı’nın Hizmetkarları Dağı’yla ilk karşılaşmamın, kaderin bir cilvesi olduğuna inanmak isterim. Büyük, mistik anlatılarda olduğu gibi, bana gizemli bir şekilde ifşa olunan dünyanın bu unutulmuş bölümüne yönlendirilmiş hissettim kendimi. Belki de bu kitabı adadığım kişilerin canlı anılarını mümkün olduğunca aktaracak oluşum bir yerlerde yazılmıştı. Öte yandan, hâlâ İsa Mesih’in dilini konuşan ve Hıristiyanlığın ilk zamanlarındaki geleneğini sürdüren Turabdinlilerin, “Tanrı’nın Hizmetkarları Dağı’nın” sakinlerinin, beni karşılarken gösterdikleri lütfu nasıl anlatmalı? Bu kitapta bir araya gelen metinler ve fotoğraflar, bana sundukları “zamanda yolculuk”a karşılık, onlara duyduğum minnettarlığın da mütevazi bir ifadesidir. Bu kitap da bu yolculuğa bir davettir.