Perihan Özcan / Radikal

İkna kabiliyetleri yüksek. Cazibelerini kullanmakta ustalar. Kendilerine aşırı değer biçiyorlar. İnsanları kullanma beceresine sahipler. Başkalarının ne düşündüğünü önemsemiyorlar. Eylemlerinin doğurabileceği toplumsal, ahlaki ve yasal sonuçları zerre kadar umursamadan hareket edebiliyorlar. İstediklerinde, kendilerine sıradan insan havası verebiliyorlar. Zayıfları diğerlerinden ayırma yeteneği var onlarda. Acımasızlar. Vicdanları yok, yaptıklarından pişmanlık duymuyorlar.

Araştırma sonuçları, psikopatik seri katillerin ortak özelliklerini böyle sıralıyor. Bunda bir gariplik yok. Tuhaf olan, aynı özellikleri siyasetçilerle dünya liderlerinin de taşıması. Başta John. F. Kennedy ve Bill Clinton olmak üzere, aralarında Roosevelt’lerin de bulunduğu bazı ABD başkanlarının psikopatik özellikler sergilediği biliniyor. (Ayrıntılı liste www.wisdomofpsychopaths.co.uk adresinde.)

BEYİNLERİNİN DUYGU BÖLGESİNDE HASAR VAR

Tespitlerden bir diğeri, bir dizi psikopatik özelliğin, iş hayatındaki liderlerde suçlulardan daha yaygın olduğu. Psikopatlığın iki ana özelliğini –riskten kaçınmama ve vicdan yokluğu– taşıyan birinin, duruma göre suç veya iş dünyasında başarılı bir kariyere sahip olma ihtimali yüksek.

“Psikopatların hepsi demir parmaklıklar arkasında değil. Öyle anlaşılıyor ki çoğu işyerlerinde. Üstelik bazıları gayet başarılılar.” Bu uyarıyı yapan, psikopatların beyinlerinin nasıl çalıştığını örnek olay ve araştırmalarla anlatan Olağan Psikopatlar kitabının yazarı, Oxford Üniversitesi’nden Prof. Kevin Dutton.

Muhtemelen gözlerinizin faltaşı gibi açılmasına neden olan bu durumun basit bir tıbbi açıklaması var aslında. Bu kişilerin beyinlerindeki elektrik devreleri normal insanlarınkinden farklı. “Beynin kontrol kulesi” olan fındık büyüklüğündeki amigdala bölgesinde var olan hasar, kişiyi diğerlerinden farklı kılıyor. Beyinlerinin duygu bölgelerinde hasar olanlar, “normal” insanların hissettiklerini hissetmiyor. Bir psikopatın duygunun kelimelerini anladığını ama müziğini duyamadığını söyleyen Dutton’ın verdiği örnek yeterince açık: “Seni seviyorum dediğinde, onun için bu sözün ‘Ben kahve alayım’ demekten farkı yoktur...”

Olağan Psikopatlar’da yer verilen araştırmalardan bir başka ilginç bulgu ise şu: Bir cerrahla, bir binaya veya uçağa baskın yapan özel tim askerinin kafa yapıları birbirine çok benziyor. Tahmin edeceğiniz üzere, her ikisi de psikopat profiline uyuyor. Aralarında çok ince bir çizgi var. Uzmanın zamanla deneyimle kazandığı kimi niteliklere, psikopat doğuştan sahip. Farklı bir açıdan bakıldığında, bomba imha uzmanlarının da psikopatik özellikler taşıyanlarla bazı ortak yönleri olduğu görülüyor. Tıpkı organ kesme, işkence ve öldürme görüntüleri izletilen bir psikopatta olduğu gibi, bomba imha uzmanlarının da tehlike ve risk altında kalp atışları yavaşlıyor.

Kitap ilerlerlerken listeye avukatlar ve gazetecilerle beraber ajanlar da dahil oluyor. Ajanların gölgeler içindeki dünyasının, radara yakalanmayan seri katillerin dünyasıyla büyük benzerlikler taşıdığını belirten Dutton’ın saptaması şaşırtıcı değil: Birinde derinlerde yatan, ağza alınmaz gizli tutku, diğerinde öldürme izni olarak karşılık buluyor.

Bir de “kirli işleri yaptırmak” üzere seçilip görevlendirilen kişiler var, aynı profile giren. “Zor kararlar almaktan, nahoş sorular sormaktan, kelle koltukta dolaşmaktan korkmayan” kimseler bunlar.

ETRAFIMIZ POTANSİYEL KATİLLERLE Mİ ÇEVRİLİ?

Dutton, okurlarının “Acaba ben de psikopat mıyım” diye meraklanacaklarını düşünmüş olmalı ki, kitabın ilk sayfalarında küçük bir test yapıyor. Psikopatik özellikler taşıyıp taşımadığınızı böylece anlıyorsunuz. Gerçi arada bir kafanız karışıyor. Kendinizden değilse de, özellikle iş çevrenizdeki kimilerinden ürküyorsunuz. Sizce de şu tanım epeyce tanıdık değil mi: “Eğer psikopat bir durumdan çıkar sağlayabilecekse, işin ucunda herhangi bir ödül varsa harekete geçiyor. Doğabilecek negatif sonuçlar ve risk ne olursa olsun. Tehdit veya düşmanlık karşısında sakinliğini koruyor, dahası bu gibi durumlarda ‘gereken neyse’ yapmak için lazer gibi odaklanabiliyor.”

“Etrafımız potansiyel katillerle mi çevrili?” diye endişe etmekte haklısınız. Neyse ki, her psikopatik özellik taşıyanın bir cani olmadığını açıklıyor kitap. Çağlar boyunca psikopatlığın toplumların yüzde bir ya da ikilik kısmında görüldüğünü ve bu oranın sabit kaldığını bilmek belki sizi biraz rahatlatır.

Fakat yazarın ileri sürdüğü tez üzerine de düşünmek gerek. Hastanelerde, Budist tapınaklarında, komando eğitim kamplarındaki gözlemlerini beyin üzerine yapılmış bazı araştırmalarla birlikte değerlendiren Dutton’ın savı şu: Psikopatik eğilimler insanın doğasında var toplum hiç olmadığı kadar psikopatlaşıyor. Yaşadığımız çağın, “başarı”ya giden yolda bu yazının girişinde sıralanan psikopatik özellikleri kutsadığını düşününce hak vermemek elde değil.   

Dutton’ın liderlik özelliklerinin psikopatik karşılıkları ile ilgili karşılaştırması ilgi çekici:

LİDERLİK ÖZELLİĞİ                     PSİKOPATİK ÖZELLİK

Karizmatik......................                Yüzeysel Cazibe
Özgüven........................                 Kendine aşırı değer biçme
Etkileme becerisi............                 Manipülasyon
İkna edicilik...................                  Dolandırıcılık
Vizyon sahipliği ............                  Ayrıntılı hikâye uydurma
Risk alma becerisi..........                 Dürtüsellik
İcraat odaklı...................                Heyecan peşindelik
Zor kararlar verebilme becerisi      Duygusal yoksunluk

OLAĞAN PSİKOPATLAR
Ermişler, Casuslar ve Seri Katillerden Hayat Dersleri
Kevin Dutton
Çeviren: Cem Duran
Domingo Yayınları
2013, 208 sayfa, 20 TL.