Günümüzün dikkat çekici düşünce adamlarından Sevan Nişanyan, İzmir'in Şirince köyünde giriştiği turizm faaliyetlerinin hikâyesini anlatıyor bu kez. Devlet kurumlarıyla çetin ve zorlu kapışmaları göze alan bir hikâye...

Defalarca engellenmeye çalışılan bu faaliyetin serüveni, Sevan Nişanyan'ın kendine özgü anlatımıyla, kimi zaman gülünç kimi zaman düşündürücü bir anlatı tadını taşıyor.

Kitap hakkında Ekşi Sözlük’ten bir seçme;

  sevan nişanyan'ın 1989-2011 yılları arasında şirince'de bürokrasiye karşı verdiği (ve halen devam eden) mücadeleyi özetlediği kitabıdır.

(derinsular, 17.04.2011 14:13 ~ 14:43)                   

  kitabın (bana göre) en vurucu cümleleri, askerler (ve daha geniş anlamda devlet memurları ile ilgili olan) şu cümlelerdir:

"ben hapse girip çıktıktan sonra şirince’de iyi kötü bir ateşkes teessüs etti. müze müdürü kovuldu, esas çıban başı gitmiş oldu. herkeste benim haksızlığa uğradığıma dair bir kanı oluştu. kaymakamlığın kapı kulları bile çarşıda beni görünce selam verip hatır sormaya başladılar. ben içerideyken aleyhime zehir zemberek bildirilere imza vermiş adamlar “sevan abi biz aslında seni çok severiz, çocukken arkadaşım vardı, adı agoptu” muhabbeti yapmaya başladılar.

...

yüzbaşıya gittim, derhal hepsini kapatmazsa kendisi hakkında da dilekçe vermek zorunda kalacağımı, bunu yapmak istemediğimi, ama mecbur kalırsam yapacağımı söyledim. istifini bozmaz göründü, ama agop masalı anlatma ihtiyacı duydu. defans hamlesidir, surda çatlak var demektir!

...

soğukkanlılığı elden bırakmayacaksın, bu bir. sakin olan kazanır. iki: bunlar korkak, aciz adamlardır. biraz sıkıştıkları yerde, yanındakini satıp kendini kurtarmaya bakar. üç: büyük komplolar, ciddi kararlar aramayacaksın. kendinde güç vehmeden bir budala kadar tehlikelisi yoktur.

hrant’ı yakan da, bana sorarsanız, aynı tehlikedir. diyaloğu neredeyse duyar gibiyim. “paşam, atatürk’ün manevi kızına dil uzatmış, yaa, maalesef. ” “vay hergele! gereğini yapın!”

yarın emekli olduğunda gelir senin yanına, bütün sırnaşıklığıyla iş dilenir, agop muhabbeti yapar."

(derinsular, 17.04.2011 14:16 ~ 15:10)

  kitabın belki de en fazla merak uyandıran paragrafı, tokatlıyan otel, vartan otel ve ayvazyan otel'e atıfta bulunulan paragraftır:

"tokatlıyan otel’in başına gelenleri biliyorsunuz. dinmeyen bir kinle batırdılar, mühürlediler, yıktılar, peşkeş çektiler, lanetlediler. van’daki vartan otel’i de hatırlarsınız. bence daha trajik olanı iskenderun’daki ayvazyan otel’dir; geçenlerde hikâyesini blogumda paylaştım. adam otuz yıl uğraştı, didindi, soğukoluk’u dünyanın cenneti haline getirdi. şantaj yaptılar, kerhaneye çevirdiler, karaladılar, halk düşmanı ilan ettiler, mühürlediler, sonunda da yıktılar. tesadüf mü bunlar zannediyorsunuz?"

bu üç otel arasında, kitapta sadece ayvazyan otel'in hikayesine yer veriliyor - ki o da epey kısa bir bölüm. ancak ilgili bölümün kısalığı, jozef ayvazyan`'ın maruz kaldığı insafsızlığın büyüklüğü konusunda yeterince ipucu veriyor ve bu durum, "acaba tokatlıyan otel ve vartan otel vakalarının detayları nelerdir?" sorusunu akla getiriyor.

(derinsular, 17.04.2011 14:25)                                  

  kitap, sabahattin ali'nin 1947 yılında yazdığı çirkince adlı öykü ile sona eriyor.

öyküyü kitap ile bağlantılı kılan, sadece şirince hakkında olması değil. zira öykünün seçimi, acımasız bir bürokrasi geleneğine de atıfta bulunuyor. şöyle ki, sabahattin ali, öykü yayınlandıktan sadece iki ay sonra, (tek parti dönemi sona ermiş olmasına rağmen henüz özgür bir seçimle iktidardan inmemiş olan) chp uygulamaları çerçevesinde bir emniyet görevlisi tarafından başına odun vurularak öldürülmüştü.

(derinsular, 17.04.2011 14:32 ~ 14:35)

DEMOKRAT HABER