Söyleşi: Seyfi Genç / yaraticiyazarlik.net

Yaratıcı Yazarlık veya kendi deyimiyle Yazı Yaratımı’nın Türkçedeki uzmanlarından, Yeditepe Üniversitesi ve pek çok yazı atölyesinin yanı sıra kendi yazı atölyesinde Yaratıcı Yazarlık dersleri veren ünlü yazar Mario Levi ile yaraticiyazarlik.net için yazarlığı ne nasıl yazdığı hakkında röportaj yaptık. Levi, yazma sürecini ve nasıl yazdığını tüm samimiyetiyle anlattı:

Nasıl yazıyorsunuz? Yazarken nelere dikkat edersiniz?

Şimdi öncelikle şunu söyleyeyim. Genelde her zaman yazıyorum. Kalemi elime almadığım zamanlarda bile yazıyorum. Bunu şöyle açıklayayım: Hayatım devam ediyor, yazarlığım dışında birçok iş yapıyorum ama zihnimin bir tarafı beynimin bir tarafı hep yazdıklarım veya yazacaklarımla meşgul. Dolayısıyla şu anda bile neler yazmakta olduğumu gözden geçiriyorum. Bir kısmı öyle gidiyor hayatın. Ama tabii ki her yazar gibi ben de sessizliği çok severim, sükûneti çok severim. Bu sebeple de genelde geceleri yazıyorum. Eğer bir romanıma çok yoğunlaşmışsam normal koşullar altında akşamları saat 9’da yatıp gece yarısı 2’de kalkıyorum ve ikiden yedi buçuk sekize kadar yazıyorum. Yani beş altı saat durmadan sadece temel ihtiyaçlarım için masadan kalkarak yazıyorum. Masamda sadece ve sadece kahve vardır. Bir de işlediğim konuyu çok iyi bilmeyi önemserim. Çünkü ancak yazdığınız konuyu o da ansiklopedik bilgi değil yani bir bilgiyi içselleştirirseniz daha iyi yazarsınız kanaatindeyim. Bu sebeple ya çok iyi bildiğim konularda yazıyorum ya da yazmadan önce uzun bir çok uzun ve detaylı bir araştırma döneminden geçiyorum. O bilgiyle yaşamak benim için çok büyük bir değer taşıyor.

Yazı evinizle yaşadığınız ev aynı mı ayrı bir yer var mı?

Evimde kendime ait, genelde hiç kimseyi sokmak istemediğim bir odam var. Son zamanlarda kazandığım bir lüks var. Lüks diyorum çünkü ben yıllar yılı hep dar alanlarda yazdım. Yani hiçbir zaman benim kendime ait bir odam olmadı. Salonun bir köşesinde bir odada herhangi bir yerde yazdım durdum. Birçok romanım öyle yazıldı çünkü benim bulunduğum ev, benim bulunduğum köşe zaten bir yazı evine dönüşür. Çalıştığım her yer çalışma masasıdır benim için. Ama artık kendi özel odamda yapabiliyorum.

Yazarken limitiniz var mı? Yazarken 1000 kelime yazmadan kalmamak gibi?

Hayır yok.

Ortalama bir temponuz?

Hiçbir şekilde yok. Sadece ve sadece o gün ne kadar çok yazarsam, ne kadar çok yazabilirsem ve yazdığımın ne kadar iyi olduğuna inanırsam o kadar mutlu olurum. Sınır yok.

Kaç kere yazarsınız? Düzeltirken ve yeniden yazarken nelere dikkat edersiniz?

Ortalama üç. Ben romanlarımı ve hikaye kitaplarımı önce defterlere yazıyorum. Yani el yazımla yazıyorum. İki kez yazılıyor. Bir kere yazıyorum sonra o deftere bakarak yeni bir deftere geçiyorum. O bittikten sonra da bilgisayara aktarıyorum. Bilgisayara aktarma aşamasında da önemli değişikler oluyor. Bu üç kere yazıldığı anlamına geliyor ama aslında daha fazla yazılıyor. Çünkü roman bittikten sonra yani bilgisayarda yazılmışken bir çıktı alıyorum ve mesela 15 gün veya bir ay hiç bakmıyorum. Biraz demlenmesini tercih ediyorum. Sonra tekrar bakıyorum ve bu sefer yine önemli değişikler yapıyorum. Eksikler buluyorum, fazlalıklar buluyorum yani onların hepsini yapıyorum.

Düzeltirken ve yeniden yazarken nelere dikkat edersiniz?

Kurgusal bütünlüğe dikkat ediyorum. Bu benim için çok büyük bir önem taşıyor. Yazdıklarımda hiçbir aksamanın olmamasına çok özen gösteriyorum. Ama galiba daha da fazla aradığım bir özellik var. O da ne kadar içimi açabiliyorum, onu görmek istiyorum. Yani ne kadar yazdıklarımda samimi olabiliyorum, onu görmek istiyorum Bu yüzden de mümkün olduğu kadar açık olmaya, savunmasız olmaya çok dikkat ediyorum.

Bu sorunun cevabını aslında ilk ve ikinci soruda biraz verdiniz Nerede hangi ortamlarda yazıyorsunuz yazmayla ilgili ritüelleriniz var mı? Ev harici bir yerde yazabiliyor musunuz?

Yazıyorum tabii. Her yerde yazıyorum. Her yerde yazabilirim. Şöyle söyleyeyim. Ben kendimi bir metne kaptırdığım zaman çevremi duymaz olurum. Mesela şu anda bir imza günündeyiz. Burada bu kadar kalabalık ve gürültülü bir ortamda, şimdi bu masada çok rahatlıkla defterimi açıp yazabilirim. Çünkü kendimi yazdığım metne verebiliyorum.

Yazmayla ilgili ritüelleriniz var mı? Şu olmazsa olmaz, illaki bu olmalı gerekli dediğiniz?

Hayır. Masamda bir bardak su ve bir fincan kahve olduğu sürece başka hiçbir şeye ihtiyacım yok. Ritüel yok. Yani işte bir müzik dinleyim, şöyle yapayım böyle yapayım. Hayır. Bunların hiçbiri yok çünkü bana göre yazmanın kendisi zaten bir ritüel.

Yazmanıza kaynaklık eden olaylar, kişiler, durumlar, kitaplar nelerdir?

Çok, her şey yani hayatın içindeki her şey. Çünkü bir yazar bir süre sonra artık yazmak için yaşamaya başlıyor.

O zaman soruyu şöyle sorayım sizi yazar olmaya iten olay, kişi, durum?

Tüm bir geçmiş tüm bir geçmiş yani şöyle söyleyeyim: Çocukluğum, yalnız bir çocukluk, zor bir çocukluk, mutsuz bir ergenlik. Bütün bunlar düşünüldüğünde hayata tutunmak için önce çok kitap okudum, çoook kitap okudum. Hâlâ da okumaya devam ederim. Eskisi kadar okuyamıyorum artık ama okumaya devam ediyorum. Biraz da öyle bir durum söz konusu. Yani şimdi mesela çalışma odamda, kütüphanemde bulunan kitaplar sadece birer kitap değil, benim koskoca geçmişim, mazim. Beni ben yapan unsurlar ama iki ana unsur çok önemli biri hayatın kendisi, hayatın size öğrettikleri, hayatın sizden aldıkları ve onları telafi etmek için yazmak istemeniz, onlara dayanmak için yazmak istemeniz. Bir de kitapların size öğrettikleri, haliyle benim için her ayrıntı hayatın içindeki her ayrıntı bir esin kaynağıdır ve ben bir yazarın öncelikle ve öncelikle hayatın içinde, sokakta olması gerektiğine inanıyorum.

Son sorumu sorayım: Heveskârlar ve gençler için 5 yazarlık tavsiyesi ve 5 kitap tavsiyesi alabilir miyim?

Şimdi bir şu çok önemli ne yazdıklarının iyi bilsinler, niçin yazdıklarını iyi bilsinler. Samimi olsunlar. Hiçbir zaman en iyisini yapmadıkları duygusunu yaşasınlar ve mutlaka ve mutlaka birilerinin şöyle veya böyle kendilerini dinleyebileceğine inansınlar. Bunlar benim yazarlık tavsiyelerim.

Kitap tavsiyelerime gelince bunlar zaman içinde değişebilir. Ama vazgeçilmez kitaplarım arasında Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler’i Virginia Woolf’un Deniz Feneri, Kafka’nın Dava’sı, Marcel Proust’un Kayıp Zamanın Peşinde’si ve Albert Camus’nun Veba’sı öncelikli olarak yer alır. Ama şu an hatırlamadığım kim bilir neler vardır.

Kaynak: yaraticiyazarlik.net