DEMOKRAT HABER / Ç. OGÜN KOÇER

‘Aynaya baktı. Ağırlaşan yüzüne, gözlerine, uzun saçlarına baktı. Elindeki kitabı bıraktı yan tarafına, dönüp tekrar baktı bir kitaba bir aynaya. Uzun saçların kendisi için anlamına ve kitapla beliren düşüncelere daldı.’

Her kitap kişisel bir serüvendir aslında. Belki en çok yazanın kişisel serüveni gibi görünse de zaman zaman okuyucu için daha yoğun bir kişisel serüvendir. Sadece kitap değil, yazı zaten böyledir. Bir serüvendir.

Doksanlı yılların ortalarında ülkenin karanlık günlerinde bir gazetenin bir sütununda bir yazar belirmişti. Her çarşamba günü, kendi serüvenini yazan biri; adı Semih Kaplanoğlu’ydu.

Sütununun adı ironikti ‘karşılaşmalar’.

Önce alışkanlıktan okunuyordu. Yazılarından anlayabildiğimiz kadarıyla sinemayı seven, onunla ilgilenen ama hayatla sorunu olan biri gibiydi.

Hepimizin o dönem olduğu gibi.

İlk birkaç yazıdan sonra içe işlemeye başladı. İçtenlik ve doğruluk o kadar uzak kavramlar olarak kalmıştı ki; bir gazetenin bir sütununda buna rastlamak, unuttuğun uzak bir dostla ‘karşılaşmak’ gibiydi.

Şöyle yazıyordu; ‘ Baharda da kar yağar. O vakit pencerenin önüne oturur, eski günlüklerimin sayfalarını çeviririm. Geçmiş karlı günlerin sözcükleri önüme dökülürler. Karla aramdaki o derin mesafeyi dolduran yılların arkeolojik kazısına çıkarım. Ve kar sesine tutulur, uzaklaşırım.’

Kar sesine tutulurdu. Biz tutulduğumuz kar seslerini yaşardık onunla birlikte. Biz mi çok kirlenmiştik yoksa kirlenmeye karşı bir duruş muydu kar sesine tutulmak?

Çarşamba günleri artık Semih Kaplanoğlu ve yazı günüydü. Usul usul geliyordu. Bazen sadece başlıklarıyla bazen içeriğiyle geliyordu.

‘Zorbahar’ diye başlık atarken biz yaşadığımız baharları; ilklerini, sonlarını düşünüyorduk.

En sevdiğimiz mevsimin sonbahar olması ve her sonbaharın zor geçmesi ortak bir yazgı mıydı bilmiyorduk.

 ‘O gece sen ne yapıyordun’ diyordu Semih Kaplanoğlu hepimizin farklı içeriklerle sorduğunu soruyordu.

‘Geçmişte, daha gençken kurduğum düşlerime sonradan ihanet ettim. Vazgeçtim hülyalarımdan. Sırları unuttum. Hayata karşı hiçbir masum niyet beslemez oldum’ derken, hepimizin yüzleşmek isteyip de; hiç yüzleşmediği, yüzleşemediği acı bir gerçeği vuruyordu yüzümüze.

Semih Kaplanoğlu, düşsel bir sevgilinin peşinde koşarken ve biz hala düş kelimesini bu kadar anlamlandıramamışken, ‘Aradığım sensin’ diye yazıyor ve devamında ekliyordu düşteki sevgiliye; ‘Bunca yüzün, bunca bakışın ve hayat hikayesinin arasından seni daha ilk bakışta tanıyacağımı biliyorum.’

Eğer ‘güzel’ kelimesine başka bir anlam yüklemeseydik tüm yaşattıkları ve yıllar sonra daha anlamlı okutabildiği için Semih Kaplanoğlu’nun ‘Karşılaşmalar’ kitabına çok ‘güzel’ derdim.

Kar sesine tutuldum ve uzaklaştım.

Aynaya baktı tekrar uzayan saçlarına.

Artık saçları kesmenin zamanı geldi diye düşündü.

 

 

Not:

Karşılaşmalar    

Semih Kaplanoğlu

İLETİŞİM YAYINLARI, 1. Baskı Ocak 2011, İstanbul

Karşılaşmalar, Semih Kaplanoğlu’nun 1996-2000 yılları arasında Radikal gazetesine yazdığı köşe yazılarından derlenen denemelerden oluşmaktadır. Bir köşe yazısı ve bir denemenin sınırlarını zorlayan, her birinde edebiyatın saklı dünyasına kapılar açan yazılarıyla Kaplanoğlu, yönetmenliğinin yanı sıra Türkçe edebiyattaki yetkinliğini de okurlarıyla paylaşıyor.