Yazar Adil Okay'ın hazırladığı hapishane kapılarında büyüyen çocukları anlatan "Ben Çıkana Kadar Büyüme E Mi" kitabı Notabene yayınları tarafından okurla buluşturuldu.

Yazar Adil Okay, üç yıllık bir çalışmada Türkiye'nin tüm cezaevlerinden yaklaşık 100 politik tutuklu ve hükümlüye ulaşmış, mektuplar aracılığıyla onları anlamaya ve anlatmaya çalışmış. Bununla beraber, kitabında anne ve/veya babaları tutuklu olan, dolayısıyla hapishane kapılarında büyüyen çocukları konuşturmuş. Görüş günlerinde yaşanan olayların hem fiziki, hem de psikolojik yıkımını gözler önüne sermişti.

Okay, "Ben bu kitabı hazırlarken her gelen mektupla yeniden sarsıldım, aylarca kabus gördüm, okuyucu ise bir kez sarsılacak ve empati yapacaktır" diyor.

ÇARPICI ÖYKÜLER

Kitapta yer alan isimlerden bazılarının öyküsü inanılmaz ve dünyada eşi benzeri yok.

32 yıldır hapishanede olan Tahir Canan, bebeğiyle birlikte hapishanede kalan Gazal Dülek, kanser hastası olduğu halde tahliye edilmeyen şair Erol Zavar, bir çocuğu kanser, diğeri epilepsi hastası olan Hanım Onur, 20 yıldır çocuklarını göremeyen Mehmet Gök, eşiyle birlikte tutuklanan ve "Bir yastıkta değil ama aynı infaz dosyasında kocadık" diyen Baki Yaş, "Oğlumun doğumunu bile göremedim" diyen Resul Baltacı, "Ben kızımın hep çocuk kalmasını isterdim" diyen Turan Demir, "Çocuğum rüyalarımda hiç büyümüyor" diyen Ebedin Abi, soyadı tutmadığı için 18 yıldır oğluyla görüşemeyen Zeynel Karabulut, 6 çocuğu da tutuklu olan bir anne, tutuklu gazeteci Füsun Erdoğan, Mustafa Balbay ve diğerleri. Kitapta ayrıca mahpusların cezaevlerinde çekilmiş fotoğraflarının yanısıra eli işi ürünleri, resim ve karikatürleri de yer alıyor.

KİTABIN ÖNSÖZÜNDEN

Okay'ın kitaba yazdığı uzun önsözden bir bölüm:

"Onlar, mahpus anne ve babalar ne okul kapısında bekleyebildiler çocuklarını ne de oyun parklarında koşturabildiler birlikte. İçlerinden 10-15-20 ve daha fazla yıldır yatanlar, ne çocuklarının hastalıklarında yanlarında olabildiler, ne doğum günlerinde ne de düğünlerinde. İşte bu gerçekleri bilerek - duyarak yaşayan mahpus anne ve babalar, esaretin ve hapishanelerdeki keyfi cezaların mağduriyeti yanı sıra, çocuklarından ayrı olmanın da acısını yaşıyorlar. Belki de dışa vurmayan, itiraf edilmeyen, satır aralarına, özel söyleşilere gizlenen vicdan sızısı kronikleşiyor. Zaten mahpus olmanın yarattığı acılara, gözle görülmeyen yenileri ekleniyor.

Kitapta kullandığım resim, karikatür ve desenleri 'hapishaneden' gelen ürünler arasından seçtim. Tutsakların yaratıcılığını ve tecrit içinde tecrit yaşamalarına rağmen üretmeye devam ettiklerini okuyucuya göstermek istedim. Ayrıca belirtmeliyim ki: Bu kitapta bir diğer amaç, ağırlıklı olarak yakın tarihi, 1990’dan günümüze kadar olan hapishane sürecini halen zindanda olan tanıkların aracılığıyla (ve belgelerle) göstermektir.

Kitapta yer alan politik mahpuslar ve çocukları yani birinci dereceden tanıkların ifadeleri, hapishanelerdeki genel uygulamalar ve 'mevzuat' hakkında ayrıntılı bilgi sunmaktadır. Bu uygulamalardan bir diğer deyişle 'eza'dan tüm tutuklu ve hükümlüler etkilenmektedir. Bu örneklerden yola çıkarak bu gün itibariyle Türkiye cezaevlerinde yatan 140 bin tutuklu ve hükümlünün, (c)eza evlerinde yaşadıkları hakkında bir öngörüye sahip olmak mümkün olacaktır." (etha)