Bir oğlu cezaevinde, diğeri arananlar listesinde olan Perihan Akçam, bir annenin 12 Eylül günlerini 'Onca Çileden Sonra' adlı kitapta topladı.

AYÇA ÖRER / RADİKAL

Yeni Türkü’nün ‘Güneş altında tutsaklar/Geçen sonbahara bakıyorlar’ sözleriyle özetlediği Mamak Cezaevi’nin adı 12 Eylül’de Türkiye siyasi tarihine sistematik işkenceyle kazındı. Sekiz yıl boyunca her hafta bu cezaevine gelip, gördüğü şiddete ve baskıya rağmen oğlu için adalet arayan Perihan Akçam yaşadıklarını ‘Onca Çileden Sonra’ kitabında toplamıştı, kitabın güncellenmiş baskısı Arkadaş Yayınevi’nden çıktı. ‘Her kapının bir adı vardı, mahkeme kapısı, dilekçe kapısı, görüş kapısı’ diye anlattığı cezaevinin önünden geçerken hâlâ o kapılara gözü takılıyor... 

Bir çocuğunuz Taner Akçam aranıyor ve yurtdışında, bir çocuğunuz Cahit Akçam o dönemin simge cezaevi olan Mamak’ta... Ne değişti o günden bugüne? 
Burası Türkiye. Burada her şey dönem dönem yaşanıyor. Bugünkü durumumuz 12 Eylül’ün devamı. Aynı şeyler yaşansa da insanlar değişiyor. Hapishanelerin kapısında hâlâ insanlar bekliyor; hukuk, adalet arıyor. Yargının sonuçlanmasını bekliyor. Bizim çocuklarımız 8 yıl yargılandılar. Başkalarının duruşmaları da yıllar sürdü. Şimdi yasada geçerli olan şeyleri isteyenler gençler 19 ay tutuklu kalıyor. Gazetelere yansımayan Anadolu’nun başka köşelerinde neler oluyor, bilmiyoruz. 

12 Mart’a dair güzel bir anınız var, oğlunuz Alper Akçam birinci sınıfta gözaltına alınmış ve siz ‘Gözaltında çatalı, kaşığı yoktur’ diye ağlamışsınız. 12 Eylül işkencenin sistematik bir hale dönmesinin miladı oldu aynı zamanda... İki dönemi nasıl kıyaslarsınız? 
O günler bizim için Mamak’tı. Yaşam Mamak’tı. Mamak’ın kapısı ya da mahkeme kapısı. Her kapının bir adı vardı, görüş kapısı, dilekçe kapısı, mahkeme kapısı. Bu yaşam biz de o öyle bir alışkanlık haline geldi ki... Bir yerden sonra oralarda gecekonduda yaşayanlar bizi çevrelerinde bile istemediler. Samsun asfaltının dili olsa da bizim çektiğimiz 8 yılı anlatsa. Hüseyin Gazi’nin etekleri yaşadıklarımızı anlatsa. Rüya gibi geliyor ama gerçekti. Sığınacak hiçbir yer yoktu. Kahvehaneye giremezdik, içerisi erkek doluydu, sigara dumanından göz gözü görmezdi. Kadınlar kapıda karda soğukta beklerdik. İnanın biz daha neler yaşadık. Eylemlerimizi Güvenpark’ta yapmaya başladığımızda başımıza ne işler geldi. O zamanlar Güvenpark kadınların temizlik bahanesiyle erkeklerle buluştuğu bir yerdi. Bize de müşteriler çıktı, bizi eve götürmeye kalktılar. Güvenpark’ta da güvende değildik. Dindar kadınlar vardı aramızda, namaz saati geldiğini askerlerden öğrenirlerdi, onlar da bizimle beraber ezildiler. Mamak’ta güvende olmadığımız gibi Ankara’nın ortasında da güvende değildik. Mamak’ın kapısında askerler ‘Hadi be kadın’ diyerek itiyordu, ki o zaman 30 yıllık hizmeti olan emekli öğretmendim. 

Oğlunuz cezaevinden çıktıktan sonra ne hissettiniz? Mamak’ta yaşadıklarınızı geride bırakabildiniz mi? 
Pek dışarıdan bakamıyorsunuz. Artık o sizin de meseleniz. Ben neredeyse 80 yaşıma geldim. Arada tansiyonum yükseliyor. Kendime çok dikkat etsem de, tansiyonum yükseldiğinde doktor ‘noldu’ diyor. Evde kavga edecek biri de yok. Gazetede okuduklarım, haberler benim tansiyonumu fırlatıyor. İçim sızlıyor. Hele o gençlerin başına gelenler. Yine 19 ay cezaevinde kalanlar yeni çıktı, ne değişti? Yine bizim, anaların içi sızlıyor… İnanın o çocukları mitinglerde, eylemlerde gördüğüm zaman, elimde olmadan gözlerimi yumuyorum. Ben bir oğlumun gözaltında çatal bıçağı yok diye ağlarken, bir oğlumun üzerine her gün buzlu su döküldüğünü bildiğim halde ağlayamadım. Gözyaşı dökerek değil yumruklarımı, dişlerimi sıkarak isyan ediyordum. Ağlamaya fırsat bulamadım, biliyor musunuz? İşkencenin türlü çeşidini gördük. Bırakın yağmurda yağışta kapıda bırakırlar, güneşli günlerde içeri alırlardı. 

Siz cezaevi kapılarında çocuklarınız hakkı için uğraştınız. Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen analarsa, kayıpların, faili meçhullerin çözülmesini istiyor yıllardır... 
Zaman zaman Ankara’da onları desteklemek için onlarla beraber onlarla oturduk. O daha acı bir şey. Çocuklarının mezarı yok. Analık çok ayrı, gerçekten. Çocuğunun toprağına bile razı oluyor analar, o bile yok ortada. Yıllarca hâlâ oğlunu, eşini arıyor. Bir mezara razı. Kim öldürdü, niye öldürdü? Yeni yeni davalar açılıyor ama tetikçiler bulunuyor. 

Kitap ‘Haydi, gözün aydın, Cahit tahliye oldu’ cümlesiyle bitiyor. Duruşmaya güç bulamadığınız için gitmemişsiniz. Eve gelince ne hissettiniz? 
Ben o gece hiç yatmadım. Çünkü aklım almadı. Ben 8 yıl boyunca Cahit’in bütün arkadaşlarını, onların analarını Mamak’ta tanıdım. Daha önce hiçbirini doğru düzgün tanımazdım. Cahit eve geldi ama öbür analar? Öbür çocuklar? Benim bir yarım evdeydi, yarımın daha çoğu Mamak’taydı. Arkadaşlarımın çocukları içerideydi. Biz o günü hiç doğru düzgün yaşayamadık. O 8 yıl içinde tahliye olan hiçbir çocuğun ailesi sevinemedi. Onlar da benim gibi algıladı. Hayat hemen normale dönmüyor. Bütün yaşantınız Mamak olmuş. O hemen normale dönmüyor. Biz o kapının önünde bir aile olmuştuk. Bazen hakikaten bir ekmeği lokma lokma paylaşırdık. Tahliyeden sonra da Mamak’a gittim ama daha az gider oldum. Mahkemeleri izlemeye devam ettim. 

Yaşadıklarınızı okurken bile insan yoruluyor, her şey bittikten sonra hayatınızı nasıl yoluna koydunuz? 
Biz hep tedirgin ama yerine gelince zevk almasını bilen bir yaşantı sürdük. Küçük ışıklardan mutlu olmasak, yaşayamazdık. Oğlumun biri askerde, biri işkencede, biri duvar güzeli. Arananların adını duvar güzeli koymuştuk. Esat’ta oturuyorduk bizim evin önüne Taner’in resmini astılar, geçerken ‘Günaydın oğlum’ diyordum ona. Bir oğlum cezaevinin içinde her gün işkence, dayak tehdidi altında. Siz ‘Hiç değilse öldürülmedi’ diyorsunuz. Bizde bir laf vardır, ‘Toprağın altında olacağına, dağın ardında olsun’ derler. Biz de öyle diyorduk. Biz bir başkasının acısını kendimize mutluluk olarak görmedik. Evlatlarımızın kanlı elbiselerini yanımızda taşıyarak kapılarda çare aradık.


Doktora ‘Bunları yaşadım’ diyemedim
Kitapta soğuk günlerin etkisiyle sık sık siyatik ağrısı çektiğinizden bahsediyorsunuz, başka sağlık sorunu kaldı mı o günlerden yadigâr? Yüzümün sol tarafında sinirlendikçe üzüldükçe hareketlenme olur. Baş ağrısı olur. Siyatik var. Yurtdışında bir doktora gittik, baktı baktı anlamadı. Sorunca da ‘Ben bunları yaşadım’ diyemedim. Türkiye’yi onlara şikâyet edemedim. Bana yaşatılanları anlattığımda aşağılamış gibi olurum diye düşündüm. O acıları 12 yıl çektim. Sonra ameliyat oldum. Hulki Forta ameliyat etti. Ülser oldum, tansiyon hastası oldum. Ben onlarla sarmaş dolaş yaşıyorum. Yeter ki, gelecek güzel olsun, insanlar insanlığını bilsin.

Mamak’ın önünden her geçişte hâlâ bakıyorum
Mamak’ın önünden geçerken ne hissediyorsunuz? 

Odunluk kömürlük kalmadı. Mamak Cezaevi’nin üzerindeki bütün kapılar aynı ama şimdi 1989 yılının sonuna kadar olduğu kadar kalabalık değil. Bakmaz olur muyum? Ben bu kapılarda ne kadar bekledim, neler yaşadım diyerek bakıyorum geçerken. Benim Ulucanlar’da da bir geçmişim var. Taner (Akçam) bir süre orada kalmıştı. O geldiğinde birlikte gittik. İçeriyi çok merak ediyordum. Gittim ve öyle müze yapılmasın. Düşünebiliyor musunuz? Darağacını boyamışlar ve yalnız beton. Gerçeğini ortadan kaldırmışlar.