Evinde oturuyorsun, televizyonu açıyorsun, akşam haberleri... En çok gördüğün surata bir tik atıyorsun.

Sabah işe giderken en çok satanlardan herhangi bir gazete alıyorsun. Manşete, sürmanşete göz gezdiriyorsun. Gazetede fotoğrafı en fazla olan yüze bir tik atıyorsun.

Durakta beklerken, gazetede gördüğün surata benzeyen tipler görüyorsun. Bunun moda olmadığını, son on beş yıla ait bir çeşit "kılık kıyafet devrimi" olduğunu düşünüp otobüse biniyorsun. Haliyle otobüsün şoförünü de "devrimden" etkilenmiş buluyorsun. Boş bir koltuğa oturuyorsun, yanında oturan adamın elindeki gazetede yine aynı suratı ve benzerlerini görüyorsun, hem de her sütunda!

Otobüs ilerliyor, gazetenin küçük sütunlarındaki iç savaşı andıran ölüm ve savaş haberlerini okuyorsun. Dışarı bakıp ölülerin ve savaşın sorumlularını düşünürken, bilboardlardaki siyasi mesaj içeren afişlerde yine aynı yüzleri görüyorsun.

Eve döndüğünde bilmeceyi çözmüş oluyorsun. İçin rahat. Arkana yaslanıyorsun. Televizyonu açıyorsun, bir tartışma programı. Yine benzer yüzleri görüyorsun. Ölümler üzerinden tek bir insana ve tek bir siyasi görüşe methiyeler diziliyor. Şaşırıyorsun, katilin kim olduğunu gizlemelerine değil, katil zihniyete övgülerine şaşırıyorsun. Sonrasında günlerce aylarca sessiz kalıyorsun. Bombalar patlıyor, namlular çekiliyor. Artık rahat değilsin. Sessizlik öldürüyor, bunu anlıyorsun. Çok geç olmamışsa sokağa çıkıp "barış" diyorsun. Gecikmişsen canını kurtarmaya bakıyorsun.

Namluyu tutanın namluyu tutturana karıştığı bir dönemdeyiz. Sessiz kalanlar bile ölümlerin sorumlusu veya ölümün ta kendisi olabiliyor. Üçüncü Dünya Savaşı dedikleri şeyi her gün televizyonların canlı yayınlarında izliyoruz. Son dakika haberleri ölüm kusuyor. Bunlar reyting rekorları kırıyor. Herkes savaşı konuşurken, maalesef çok küçük bir kesim bundan çıkış yolunu tartışıyor. Tek gündem savaş. Bilime, sanata, edebiyata, teknolojiye ve insanlığa dair hiçbir şey önemsenmiyor. "Üçüncü Yol" dediğimiz çıkış yoluna kulaklar sağır, kalemler tükenmiş kalıyor. Kalemler ölümden beslenirken kendine "aydın" diyenler kurtuluş yolu arayacaklarına, siyasi çıkarlar uğruna kaosu destekliyor.

Evet. Hayalimizdi. Vaat edilenler hayal etmemizi sağlamıştı. 21'inci yüzyılda uçan arabalara bineceğimizi düşünürken katırlarla yolculuk yapan insanlar önceki yüzyılın yöntemleriyle bombalanıyor, kara giysili insanlar 4000 yıl öncesinden vasiyet alıp Palmira'daki heykelleri put diye paramparça ediyor, başka ülke toprakları işgal ediliyor, Cengiz Han'dan miras alınmışçasına yüzlerce insan bodrumlarda diri diri yakılıyor, Aylan Kurdi'nin cansız bedeni Ege Denizi'nin kıyılarına vuruyor. Nihayetinde, sessizlik kaosu büyütüyor.