Utanmadan sıkılmadan barışı çağırıyoruz dar geçitlere, kentin göğüne çıkan üst balkonlara yuva yapan kırlangıçların güz yangınıyla kızıla kesen kanatlarına. İstiyoruz ki ateş toplarının ortasında her daim mızraklar saplanırken bedenimize, hamasi nutuklarla acılarımızı kalaylayıp, korkularımızı keskinleştiren kirli siyasetin oyun kurucularına rağmen halklar kucaklaşsın, bitsin bu karanlık dövüşün son kıvılcımlarıyla cinnetini kutsayan öfke hezeyanları.

Bitsin, mızrağını hazırlayan savaşçısının bileğine hükmeden aklın, zora dayalı kudretiyle dünyayı kan gölüne çeviren paylaşım hırsıyla dolu muktedir kahkahalar. Barış gelecek diye askere gönderdiğimiz Barış’ımızı sağ salim aramızda tutamadığımız için, bir fırının önünde infaz edilen gencecik iki çocuğun resimlerinde kuruttuğumuz gülüşünü şafaklara kavuşturamadığımız için, en mahrem haliyle, üniformalı silahlı erkeçlerin önünde al kan içinde yatan genç kıza, son sözünü söylerken ona yapılan vahşeti engellemeye gücümüz yetmediği için üzülüyoruz. Dini, milliyeti, tarafı ne olursa olsun yüreğine ateş düşen anaların kutsal çığlıklarını kör kuyulara atan sağır vicdanların yangını körükleyen delirmenin müsebbipleri olduğunu biliyoruz. Bir kez daha canhıraş bağrış, barış gelsin diye ünlüyoruz evreninin zehirlenmemiş köşelerine efsunlu sözlerle, tarih atlasının kinden kırmızılaşmış sınır çizgilerini maviye boyayarak.

Evet, terbiyesizce, utanmadan sıkılmadan kardeşlik istiyoruz. Bizi bağlamıyor, süreci devlet aklıyla buzdolabında bekletmeler, diz çöktürme temrinleri ya da gövde gösterisi yaparak bilmem kaç yüz sortilik vuruşlar. İnsansız hava araçlarının koordinatları meçhul bir yalnızlıkta dolanıp durup siber kablolardan aktardığı isabetli sonuçlar. Çünkü biz devlet aklıyla değil çağın vicdanıyla hareket ediyoruz, kalbimize beton dökmeden kardeşliğin sadece kendi coğrafyamız için değil, tüm evren için sınırsızlığın sonsuz boyutlarında dalgalanmasını arzuluyoruz. Talanın bir parçası olan savaşların bilgisayar oyunları formatında stratejisiler tarafından kurgulandığını, sermayenin küresel ve yerel açmazlarının bu minvalde aşılma gayretini acılarla, gözyaşlarıyla yaşıyoruz. Savaşın, her coğrafyada sık sık tekrarlanan her daim çıkar umulan gerçek bir ölüm mekanizması olduğunu görmek için öyle derinlikli analizler yapmaya da gerek yok. Bütün çıplaklığıyla yaşatıyor zulmünü insanlığa yeryüzündeki çağcıl Tanrılar, hiçbir değer ve kural gözetmeden uluorta…

Puşkin:” Kötü bir barış iyi bir savaştan daha iyidir.” Demiş yıllar öncesinin kırılgan aynalarından günümüze bakarak. Hepimizin umutlandığı ağır aksak da olsa yürüyen bir süreç vardı daha düne kadar. Boşaltılan köyler, yaylalar eski şenlikli günlerine dönmeye başlamıştı. Çatışmasızlık ortamı bölge insanın Batı’yla kopan kardeşlik bağlarının tekrar kurulmasını sağlayacaktı. Umutların arttığı bir dönemde malum seçim yenilgisiyle, sürece gövdesini, siyasi geleceğini koyduğunu söyleyen taraf, geçici durumun yarattığı belirsizlikte, MHP destekli fiili ittifakla ülkeyi birden bire, önceki olumlu havadan sıyırıp savaş borularının çaldığı, kimilerince 1930’lu yılların retoriğine doğru sürükleyiverdi. Bunda CHP’nin koalisyon görüşmelerindeki ayak oyunlarını iyi okuyamayarak sürece sessiz kalmasındaki etkisiz tavrı da etkin rol oynadı.

Ne idüğü belirsiz, otuz güne yayılan olsa olsa “saçmalık” diye nitelendirebileceğimiz koalisyon görüşmelerinin körlüğüyle, ülkenin içine evirildiği savaş iklimini, göz ardı ederek ikili koalisyonun sessiz destekçisi durumuna düştüler. Gözümüzün içine baka baka zamana oynayıp top döndürenlerin iyi bir antrenman partneri olarak tarihe geçtiler. Yaptıkları saçmalığı da TV kameraları karşısında demokrasinin büyük bir kazanımı olarak sunmayı da ihmal etmediler. ”İştikşafi”bir demokrasi başarısı yazıldı her iki tarafın hanesine(!)Kan gövdeyi götürürken nasıl bir demokrasi başarısıysa bu, pek anlayabilmiş değiliz.

Eski çatışma ortamına dönmek çözüm değil, bunu üst akıl, alt akıl dünya alem herkes biliyor. Yol yakınken, yoksul Anadolu çocukları tabutlarla, törenlerle naklen gömülmeden gözyaşlarına, insanlığımızı arıyoruz. Geleceğimizi istiyoruz hem de terbiyesizce, arsızca yaratılan hengâmede insanlığımızdan utanmamak için. Çocuklarımızın yarınları, bu kadim toprakların binlerce yıldır şekillenen ortak sevdası için çağırıyoruz barışı dipsiz kuyulara, beton dökülmüş kalplere… Hiç umudumuzu yitirmeden şafağın kızıl pelerinli yusufçuklarını düşlüyoruz hala, içeri alınmış bir balkondan belki çıkar gelir diye çığlık çığlığa uyandığımız bir sabaha.

Bitsin karanlık günlerin zehriyle uyandığımız sabahların alışıldık haberleri, ölü yıkayıcıları, mezarlara mersin dökenler. Kalksın üzerimizden yangın helikopterlerinin ateş saçan homurtulu gölgesindeki “Güvercin tedirginliği”

 Cahit Sıtkı’nın o çok bilindik şiirinde dediği gibi:

(…)

Memleket isterim

Ne başta dert ne gönülde hasret olsun

Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

***

Paslansın, geleceğimize yapışan korkuların gölgesinde her daim kutsanan mızraklar. Hiç bir anlatıma sığmayan savaşın bilinçaltına döktüğü asfaltta morglara ceset taşıyan sirenler sussun, bahar gelsin dağlarımıza, mutluluk yazılsın bütün dillerde, mavi güllere tüneyen silah seslerine. Ölüm yenik düşsün akan akmayan bütün sularda, kirli yüzüyle karşıtına.

Kucaklaşalım bütün yalnızlıklarımızla, küçük sevinçler kırpalım hüznümüze.