Kadınlar yaşamlarının her alanında sistem tarafından eşitsiz hayata mahkum bırakılmaya çalışılmıştır. Özellikle 14 yıldır kadınlara dayatılan eşitsiz yaklaşımlar ile birlikte kadın cinayetleri ve cinsel taciz on dört katı artmış durumdadır. Bununla birlikte katillere ve tacizcilere verilen ceza indirimleri bu ötekileştirmeyi meşrulaştırmak adına bilinçli yapılan uygulamalardır.

14 yıldır ülke siyasetinde belirleyici rol oynayan AKP’li üst düzey yöneticilerin kadın konusunda söylemiş oldukları eşitsiz ve kadını aşağılayıcı söylemlerine birkaç örnek vermek gerekirse;

- “Bir tane kız mıdır, kadın mıdır bilemem."

Tayyip Erdoğan / Dilşat Aktaş hakkında.

- “Kadına şiddet abartılıyor."

Tayyip Erdoğan / Son 7 yılda %1400 artan kadın cinayetleri hakkında.

- “Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum."

Tayyip Erdoğan / Kadın dernekleri ile yaptığı toplantıda.

- “Benim bedenim, benim kararım diyenler feminist."

Tayyip Erdoğan / Kürtaj tartışmaları hakkında.

- “Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum."

Tayyip Erdoğan / Kürtaj tartışmaları hakkında.

- “Tecavüze uğrayan doğursun, gerekirse devlet bakar."

Recep Akdağ / Akp Bakanı, Kürtaj tartışmaları hakkında.

- “Tecavüzcü, kürtaj yaptıran tecavüz kurbanından daha masum."

Ayhan Sefer Üstün / Akp Milletvekili, İnsan Hakları Komisyonu Başkanı

- “Tecavüze uğrayan da kürtaj yaptırmamalı... Bosna’da kadınlar tecavüze uğradı ama doğurdular."

Ayhan Sefer Üstün / Akp Milletvekili, İnsan Hakları Komisyonu Başkanı

- “Kadın ahlaklı olsun, kürtaj yapmak zorunda kalmasın.

"İ.Melih Gökçek / Akp Ankara Belediye Başkanı

- “Anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün? Anası ölsün."

İ. Melih Gökçek / Akp Ankara Belediye Başkanı

- “Yalnız bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya."

Tayyip Erdoğan / Münevver Karabulut cinayeti hakkında.

- “Kızlarına sahip çıksalarmış."

Celalettin Cerrah/Osmaniye Valisi / Münevver Karabulut cinayeti hakkında.

- “Medya olayları abartıyor. Kadına yönelik şiddet algıda seçicilik."

Fatma Şahin / Akp Aile ve sosyal Politikalar Bakanı

- “Evdeki işler yetmiyor mu?"

Veysel Eroğlu / Akp Bakanı / Kendisinden iş isteyen kadına.

- “Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek."

Mehmet Şimşek / Akp Bakanı

- “Kızlar okuyunca, erkekler evlenecek kız bulamıyor."

Erhan Ekmekçi / Akp İl Genel Meclis Üyesi

- “Türk kadını evinin süsüdür."

Vecdi Gönül / Akp Bakanı

-“Bir kadın olarak sus”

Bülent Arınç / Akp Bakanı

**

Bu örnekler arttırılabilir.

Cinsiyetçi söylemlerin yanında TDK’larla yapılan değişiklikler ve meclisten gecenin bir yarısı geçirilen KHK’larla birlikte cinsiyetçi yaklaşımlar hayatlarımıza hızla girmeye başladı. TDK da regl olan kadına “kirli” denildi. Müsait kelimesinin 2. anlamı “flört etmeye elverişli kadın” ,esnaf kelimesi de “kötü yola meyilli kadın” olarak değiştirildi. KHK’larla birlikte kadınlar iş hayatından uzaklaştırıldı ve eve hapsetme zihniyeti pratiğe taşınmaya çalışıldı. Aynı zamanda ilkokul kitaplarına “çocuk gelin” kavramının geçirilmesi de çocukların bu zihniyete şimdiden alıştırılmaya çalışılmasının göstergesi oldu.

Gün geçtikçe kıyafetlerinden dolayı işten çıkarılan, otobüste veya sokakta tekmelenen kadınların sayısı artış gösterdi. Bu artışla birlikte çözümün ceza indirimi ve haremlik-selamlık olması gerektiği içten içe vurgulandı. Toplu taşıma araçlarında “pembe otobüs” uygulaması gündemleştirildi. Bu zihniyetle birlikte kadınların özgürlüğü dört duvar arasına sıkıştırılmaya çalışıldı.

Partilerin seçilmiş kadın eş genel başkanları tutuklandı. Kadın özgürlüğü ve mücadelesi konusunda önemli yol kateden belediyelere kayyum atandı ve belediye eş başkanları tutuklandı. Eş başkanların yerine gelen kayyumların ilk yaptıkları şey belediyenin kadın dairelerine erkek yetkili atamak oldu. Kadın dernekleri de KHKlar ile kapatıldı.

Gelinen nokta gösteriyor ki çağ ilerlerken hükümet politikaları, Türkiye’de kadın özgürlüğünü geriletme ve bitirme noktasında emin adımlarla ilerliyor. Dünya’dan örnek verecek olursak Türkiye’nin yakın komşularından İran örneğinin üzerinde durulabilir. Özetlemek gerekirse;

İran’da Muhammed Rıza Pehlevi yönetimindeki monarşi sürecinde kadın hakları konusunda bazı ilerlemeler olduğu gözle görülürdür. Şah döneminde kadınların başörtü örtmeleri yasaklanmıştır. Şah, dış politika ve din alimlerine yaklaşımından kaynaklı protestoların ülke geneline güçlü bir şekilde yayılmasıyla birlikte görevden ayrılmak zorunda kalmış, referandumla birlikte ülke yönetimine Humeyni gelmiştir. Böylelikle İran İslam Cumhuriyeti yönetimine geçmiştir. Humeyni’nin gelişi ile birlikte de kadınların başörtü hatta hicap giymeleri zorunlu hale getirilmiştir. Şah döneminde nasıl ki kadınların başörtü takmayı isteyip istememe iradeleri sorulmamışsa, kadın iradesi hiçe sayılmışsa ; Humeyni ile birlikte de kadın iradesi yok hükmündedir.

Mart 1979 da Humeyni başörtü ve kadına yaklaşım noktasında yaptığı açıklamalarla gelecek günlerin sinyalini vermiştir. 8 Mart 1979’da sokağa çıkan yüz bin kadın bu durumu protesto ederek tepkilerini göstermişlerdir. Fakat din üzerinden siyaset yapıp, kadınların yaşam haklarına, özgürlüklerine müdahale eden Humeyni bunu 1980 yılında “devlet dairelerinde çalışan kadının başörtü takması zorunludur.” kanunuyla birlikte çalışan kadınların üzerinde bir hakimiyet sağlamıştır. İş hayatından kopmak istemeyen kadınlara başörtüsünü ve hicabı zorunlu kılarak kadını köleleştirme adına ilk adımlarını yasalarla birlikte meşrulaştırmıştır. Daha sonra belediye otobüslerinde başörtü takma zorunluluğu getirerek iş hayatında olmayıp ulaşım hakkından yararlanmak isteyen kadınlara da başörtü takmayı zorunlu kılmış ve kanun dışına çıkanları ahlak milisleri gözaltına almıştır. Otobüslerde kadınların arka taraflara oturması kanunu getirtilerek karma ulaşım engellenmiştir. Direnen 130bin kadın bu dönemde tutuklanmıştır. 1981 sonlarında taksiye binen kadınlara da başörtü ve hicap giyme zorunluluğu getirerek devlet daireleri dışında ilk özel yasak konulmuştur. Gün geçtikçe İslamiyet çatısı altına sığınarak yaşam, eğitim, evlilik, kıyafet, miras hakkı vs gibi bütün alanlarda kadınlara eşitsizlik uygulanmaya başlamıştır. Kadınların siyaset yapması engellenmiştir. Kadınların edebiyat alanına ilerlemeleri engellenmiştir. Çünkü kadının düşünmesi bile tehlike olarak görülmektedir. Sanat alanında kadın sanatçıların sayısı, bilim kadınlarının sayısı yok denecek kadar azdır. Kadınların sosyal hayatlarının dört duvarın dışına çıkması engellenmektedir. Okullarda akademisyen kadınların sayısı azalmıştır. Mahkemelerde 2 kadının şahitliği bir erkeğin şahitliğine denk düşmektedir. Bu küçücük örneklerle bile kadının toplum içerisindeki statüsünü anlamak çok zor olmasa gerek.

İran örneğinde olduğu gibi Türkiye’de de kadın iradesini yok sayabilecek benzer durumlarla karşılaşılmıştır. Bunu İslamiyet’e bağlayıp yasalarla meşrulaştırma adına gerekli çalışmalar 14 yıldır yapılmış ve alt yapısı hazırlanmıştır. Yeni anayasa teklifiyle gelmesi istenen başkanlık sisteminde kadının gün geçtikçe köleleştirilmeye çalışılmasını da ön görmek zor değil. Bu noktada İran’da olduğu gibi Türkiye’de de;

  • Kadınlar eğitim alanından çekilip eve hapsedilmeye çalışılıyorsa,
  • İş hayatından uzaklaştırılıp ekonomik olarak “erkek” e bağlı kılınmaya çalışılıyorsa,
  • Ülke siyasetinde belirleyici olma durumları ellerinden alınması söz konusuysa,
  • Erken yaşta aile bireylerinin rızaları doğrultusunda evlendirilmeleri teşvik ediliyorsa,
  • Ne giyeceklerine devlet ya da ailenin karar verme durumu oluşuyorsa,
  • İş yerlerinde eşitsiz ücretle çalıştırılıyorsa,
  • Her gün kadın katliamı ve tacizlerinde artış görünüyorsa,
  • Bilim kadını, sanatçı, edebiyatçı, akademisyen, gazeteci olman suç sayılıyorsa,

Bunu kabul etmemeli ve HAYIR, HAYIR DEMEKTİR! Diyerek meydanı boş bırakmamalıyız…

Yaşasın KADIN Dayanışması!