Televizyonlar reyting kaygısıyla sürdürdüğü yayıncılık anlayışıyla son günlerde yine kadınları hedef alıyor. Programların yeni konuk profili; eşlerini öldüren veya onlara şiddet uygulayan erkekler!

Kadın örgütlerinin tepkisini çeken, HDP'nin de RTÜK'e şikayet başvurusunda bulunduğu yayınlarda katil erkeklere "hangi haklı gerekçelerle" cinayet işlediklerini anlatma olanağı sunuluyor.

ANF'den Ali Barış Kurt'a konuşan, Psikologlar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi, Sosyal Psikolog Duygu Buğa televizyon programlarına eşlerini öldüren erkeklerin konuk edilmesinin şiddetin meşrulaştırılmasında payı olduğunu belirtti.

'KATİL AMA GÜZEL GİYİNMİŞ!'

"Kadınlara dönük şiddet uygulayan, cinayet işleyen erkeklerin yüceltilerek televizyona çıkarılması, gazeteye haber yapılması şiddeti meşrulaştırıyor. Program sunucuları 'biz böyle erkekler görülsün ki, kadınlar dikkatli olsun, diye bu yayınları yapıyoruz' gerekçesine sığınsa da, eğer yayın sırasında net bir tavır ortaya koymazsanız, sonucu olumsuzluktan kurtaramazsınız. Saldırgan da, saldırganlığı da sayenizde yücelmiş olur. Şiddete karşı tutumunuzu her saniye vurguluyor olmanız gerekir ama bugünlerde tepki çeken -Seda Sayan, Songül Karlı gibi isimlere ait- yayınlarda garip ifadeler işittik. Katil, saldırgan için 'ne kadar güzel, pak giyinmiş', 'katil ama güler yüzlü' gibi cümleler edildi. Bunların hepsi ciddi anlamda teşvik edici rol oynuyor."

Buğa, 'saldırganın bir televizyon yayınına konuk edilerek ödüllendirildiğini' ifade ederken, "Çünkü bizim ülkemizde televizyona çıkmak ödül niteliğinde" diye ekledi. Buğa, "İkinci olarak; söz konusu saldırganlar olumsuz tepkiler almıyor; kendilerini haklı çıkarmaya çalışıyorlar: 'Gece geç saatlere kadar dışarıdaydı', 'aslında o beni öldürmek istedi, ben erken davrandım' gibi bahanelere sığınılıyor ve maalesef izleyiciler tarafından haklı bulunmaya başlıyorlar" diye devam etti.

'BU PROGRAMLAR ERKEKLER İÇİN TEHDİT ARACI'

Kadının hiçbir davranışının şiddete gerekçe gösterilemeyeceğine dikkat çeken Buğa, suçlu erkeği aklama rolünü üstlenen benzer yayınların, izleyici kitlede çeşitli reaksiyonlara yol açtığını kaydetti:

"Programı izleyen saldırganlar var. Karısını döven ya da buna eğilimi olanlar var. Televizyonda meşrulaştırılan saldırganlara kendilerini yakın bulup, onların bir şekilde ödüllendirilmesini keyifle seyrediyor ve kendileriyle hesaplaşmaktan tamamen uzaklaşıyorlar. Aynı zamanda saldırganların birbirinden farklı hikayelerini dinlerken, teknik öğrenmiş oluyorlar. Dahası, şiddet uyguladıkları kişilere bu tür yayınları tehdit aracı olarak kullanıyorlar. 'Seni bıçaklarım, televizyona çıkarım, başıma bir şey gelmez' diyebiliyorlar. Aile içi şiddetin amacı zaten kadın üzerinde hakimiyet kurmak. Böyle kişiler programa çıktığında, evdeki potansiyel saldırgan da 'bak ceza almadığı gibi televizyona çıkmış' diyerek, karısına gözdağı verebiliyor. Birçok erkek bu yolu kullanıyor. Ayrıca, şiddete maruz kalan kadınlar da bunları izliyor. Dolayısıyla başlarına benzer şeylerin gelebileceğini ve böyle bir durumda erkeğin ceza almayacağını düşündükleri için, sessiz kalmaya başlıyorlar; boşanma davası açmıyor, herhangi kadın kurumuna başvurmuyor, polise gitmiyor; susup oturuyor!"

Şiddete uğrayan kadınların sessiz ve tepkisiz kalmalarının tehlikeyi artırdığı uyarısında bulunan Buğa, erkeğin korku ve sindirme amacıyla şiddete başvurduğunu, kadının tepkisiz kalmasının ise erkekte 'başarı' hissi yarattığını ifade etti.

'KADIN SESSİZ KALDIKÇA TERÖR İKLİMİ SÜRÜYOR'

"Kadınlara en çok önerdiğimiz şey; ne yaparsan yap ama yapılmayacak tek şey sesini çıkarmamak olmalı. Erkek şiddetle amacına ulaştığını anladığında bu bir devamlılık halini alır. Kadın ailesine anlatabilir, bir kuruma başvurabilir, polise gidebilir ama bir şey yapmalı! Erkeklerin terör iklimi sessiz kalındıkça sürmekte."

Erkeği aklayan yayınların genel halk üzerindeki etkisini sorduğumuz Buğa, şu yanıtı verdi: "Şiddet eğilimi olmayanlar için korku, terör iklimi yaratıyor. Kendi başına geleceğini düşünüyor ve adalet duygusu gidiyor. Şiddete karşı bir duyarsızlaşma gelişiyor; şiddete uğrayan birilerini gördüğünde tepki vermeme, olağan karşılama örnekleri artmış oluyor. Komşusunun şiddete uğradığını duyduğunda polis çağırmak veya evine gitmek artık aklına gelmiyor. Böylece şiddete duyarsızlaşan bir halk gerçekliği açığa çıkıyor."

ADALETSİZLİK NASIL MEŞRULAŞIYOR?

Buğa'ya, söz konusu yayınlarda cinayet işleyen erkeğin, seyircilerin önemli bölümü tarafından neden olumsuz tepkiyle karşılaşmadığını da sorduk:

"Bu tepkisizliği, 1960’larda Sosyal Psikolog Melvin Lerner tarafından hipotez olarak sunulan 'adil dünya inancı' üzerinden de ele alıyorum. Bu inanç, gözlemlenen olaylardaki adaletsizliği meşrulaştırma eğiliminin fark edilmesiyle ortaya çıktı. Belirsiz, karmaşık ve tehlike dolu dünya ile bu inançla başedeceğini düşünenlerin stratejisi. İnsanlar iyilerin ödül, kötülerin ceza aldığı ve nihayetinde herkesin hak ettiği sonuçla karşılaştığını düşünüp, adil bir dünyada yaşadıklarına inanmak istiyorlar. Bu inanç da onları, kendilerinin 'kurban' olmayacağını düşünmeye sevk ediyor. Yani 'onu kocası öldürmüş ama, ben gece 02.00'de dışarı çıkmadığım için bu olay başıma gelmez' diye düşünüyorlar. Eğer biz dünyayı güvenilir, adil algılamazsak bütün iç dengemiz bozulur. İç dengesini korumak için şiddete uğrayan kişinin haksız olduğuna dair yalancı inanç geliştiriliyor. Tecavüzde de, '...çünkü mini etek giymiş, ben giymediğim için başıma gelmez' denebiliyor. AIDS hastalarının büyük bölümünün uyuşturucu kullandığına inanıp, yine kendilerinin kullanmadığını söyleyip iyi hissetmeye çalışıyorlar..."

Televizyon programlarında uzman psikologların bulundurulmasının gerektiğine işaret eden Buğa, "Bunların kesinlikle uzmanlaşmış olması gerekiyor. Ama televizyonlar daha çok ismi bilinir, ekrana yakışır kişileri seçiyor. Oysa psikolog ve psikiyatr derneklerine danışabilirler. Programda bulundurulması gereken bu kişiler, sunucuya kulaklık vasıtasıyla anlık olarak müdahale edebilmeli" dedi.

'DEVLETİN DİLİ KADINI ŞİDDET GÖRSE DE EVLİ KALMAYA ZORLUYOR'

AKP hükümetinin kadınlar aleyhinde yürüttüğü politikaları da erkeklerin aklanmasında önemli faktörlerden sayan Sosyal Psikolog Duygu Buğa, şunları ekledi: "Şu an, ciddi şekilde boşanmayı engelleme yönünde bir politika geliştiriliyor. Şiddetten ziyade boşanma engellenmek, evlilik kurumu her şeye rağmen ayakta tutulmak isteniyor. Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan genç kadınlara hitap ederken, evlilikle ilgili olarak 'seçici olmayın' mesajı vermişti. Ya da boşanma hali kötülendikçe şiddete uğrayan kadın boşanmayı aklından geçirmiyor ve ölümlerin çoğu böylece gerçekleşiyor. Devletin bu dili terk etmesi, sona erdirmesi gerekiyor."