HSYK, yargı yükünün hafiflemesi ve aile bütünlüğünün sağlanması için "kadına şiddet uygulayan erkeğe şikayet yoksa ceza verilmesin" dedi. Avukat Habibe Yılmaz Kayar, "Yargının iş yükü, cezadan muaf tutmakla değil, şiddetin tamamen önlenmesi çabası ile azalır" diyor.

 

Çiçek TAHAOĞLU / Bianet

 

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) taleplerinin yer aldığı raporda, toplumsal barış, aile bütünlüğü ve yargının iş yükü gerekçe gösterilerek "kadına yönelik şiddet eylemlerinin şikayet olmadığı durumlarda cezalandırılmaması ve basit yaralama suçunun uzlaşma kapsamına alınması" istendi.

 

HSYK'nın bu talebini bianet'e değerlendiren avukat Habibe Yılmaz Kayar, bu önerilerin İstanbul Sözleşmesi'ne aykırılık oluşturacağını söylerken, kadınların güvenli ve şiddetten uzak yaşama hakkının tesisinin toplumsal barış, aile bütünlüğü veya  yargının iş yükü gibi gerekçeler  gösterilerek ortadan kaldırılamayacağını belirtti.

 

"Yargının iş yükü, sözleşmelere rağmen kadına yönelik şiddetin cezadan muaf tutulması ile değil, şiddetin uluslararası standartlarda ve bütüncül yaklaşımla tamamen önlenmesi niyeti ve çabası ile mümkündür" diyen Yılmaz, şöyle devam etti:

 

"Kadına yönelik şiddet konusunda açıklanan görüşlerin, sözleşmeye uygun olması zorunluluktur. Hiç kimse veya hiçbir kurum sözleşmeyi dolanarak biçimde güvenceleri daralacak veya ortadan kaldıracak öneriler  ileri süremez.

 

"Yapılacak tek şey, bu Sözleşme'de tanımlanan suçların etkili biçimde soruşturulmasını ve kovuşturulmasını sağlamak üzere, temel insan hakları ilkelerine uygun biçimde ve cinsiyetlendirilmiş şiddet anlayışını göz önünde bulundurarak, gereken yasal veya diğer tedbirlerin alınmasıdır.

 

"Sözleşmeler herkesi bağlar, elbette yargıyı da."

 

HSYK: Uzlaşma olursa yargının yükü azalır

Vatan gazetesinin haberine göre, HSYK'nın raporunda, kadınlara ve aile bireylerine yönelik basit yaralama suçlarında, şikayet olmasa veya şikayet geri çekilse bile ceza verileceğine ilişkin düzenlemenin TCK'dan çıkarılmasını ve uzlaşma kapsamına alınması istendi.

 

Önerinin gerekçesinde, "Kasten yaralamanın, basit tıbbi müdahaleyle giderilebilir nitelikte olmasına ve tarafların barışmalarına rağmen kamu davasının devam ediyor olması, toplumsal barışı zedelediği gibi aile bütünlüğüne de zarar verici hale gelebilmektedir" ifadelerine yer verildi.

 

HSYK, bu önerinin faydalarını ise "Tarafların barışmaları ya da uzlaşmaya varmaları durumunda toplumsal barış sağlanacak, aile bütünlüğü de zedelenmeyecektir. Aynı zamanda, bu neviden suçlar hakkında şikayet yokluğu, şikayetten vazgeçme ya da uzlaşma sebebiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların verilebilecek olması sebebiyle yargıda iş yükü de azalmış olacaktır" diyerek açıkladı.

 

Bir önceki raporda "tecavüzcüsüyle evlensin" önerisi vardı

HSYK'nın Ekim 2011'de hazırladığı bir başka raporda, yine yargının yükünün azalması için "Tecavüze uğrayan kadının tecavüzcüsüyle evlenmesi halinde dava düşürülmeli", "Adli Tıp'tan cinsel suçlarla ilgili daha hızlı rapor alabilmek için 'beden ve ruh sağlığının bozulup bozulmadığı' araştırması yerine sadece 'beden sağlığının bozulup bozulmadığı'nın araştırılmalı", "15 yaşından küçüklere karşı rızaen cinsel ilişki suçlarının ceza miktarları düşürülmeli" gibi öneriler yer almıştı.

 

HSYK'NIN ÖNERİSİ İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'NİN İHLALİ

Yılmaz-Kayar, HSYK'nın önerisinin İstanbul Sözleşmesi'ne aykırılığını şöyle anlattı:

* Türkiye İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen Avrupa Konseyi Kadına Karşı ve Ev İçi Şiddetle Mücadele ve Bunun Önlenmesi Sözleşmesi'ni imzalamış bir ülkedir. Bu sözleşmenin 1. maddesinde sözleşmenin amacı kadınları her türlü şiddetten korumak ve kadına yönelik şiddet ve aileiçi şiddeti önlemek, ortadan kaldırmak olarak açıklanmış ve aynı maddede  kadına yönelik şiddetin kovuşturulması açık bir amaç olarak belirtilmiştir.

 

Kadın ve aile bireylerine karşı işlenen suçlarda  kovuşturmayı şikayet koşuluna bağlayan görüşler bu bakımdan sözleşmeye açıkça aykırıdır.

 

* Söz konusu sözleşmenin Madde 42/1'de düzenleme yapılmış ve suçların kabul edilemez gerekçeleri açıklanmıştır. Buna göre; taraf devletler bu Sözleşme kapsamında yer alan şiddet eylemlerinden herhangi birinin gerçekleşmesini takiben başlatılan cezai işlemlerde kültür, örf ve adet, gelenek veya sözde 'namus'un bu eylemlerin gerekçesi olarak kabul edilmemesini sağlamak üzere gereken yasal veya diğer tedbirleri alır. Bunlar arasında özellikle, "mağdurun, kültürel, dinî, toplumsal ya da geleneksel olarak kabul gören uygun davranış normlarını ve âdetlerini ihlal ettiği iddiaları da dâhildir" düzenlemesi doğrudan uyulması gereken sözleşme  ilkesidir.

 

* İstanbul Sözleşmesi "Zorunlu alternatif çatışma çözümü veya cezalandırma süreçlerinin yasaklanması" başlığı ile Madde 48/1 de "Taraf Devletler, bu Sözleşme'nin kapsamına giren bütün şiddet biçimleriyle ilgili olarak, arabuluculuk ve uzlaştırma da dâhil olmak üzere zorunlu alternatif çatışma çözüm süreçlerini yasaklamak üzere gereken yasal veya diğer tedbirleri" almakla yükümlü tutulmuştur.