12 Eylül’de kadın tutukluların, direniş ve umudun simge ismi olan Reha İsvan, Yalova’daki evinde dün akşam yaşamını yitirdi.

Darbe sonrasında Barış Derneği davasında yargılanan Reha İsvan 38 ay tutuklu kaldı. Reha İsvan’ın sıkıyönetim mahkemesinde yaptığı savunma ve anıları kitaplaştırıldı.

12 Eylül darbesi Barış Derneği sanıklarından Reha İsvan yaşamını yitirdi. Dün akşam 22.00 sularında Yalova’daki evinde yaşama veda eden Reha İsvan, 12 Eylül’de kadın tutukluların, direniş ve umudun simge ismi olmuştu. Sıkıyönetim Mahkemesi’nde yaptığı savunma daha sonra kitaplaştırıldı.

Reha İsvan’ın eşi Ahmet İsvan CHP adayı olarak katıldığı 1973 seçimlerinde Adalet Partisi adayı Fahri Atabey'e karşı iki katından fazla oy alarak tarihi bir oranla (yüzde 63.6) İstanbul Belediye başkanlığına seçilmişti. Aralık 1977'ye kadar bu görevde kaldı ancak tekrar aday gösterilmedi. 12 Eylül döneminde, 1 Mayıs 1977 günü Taksim alanında patlak veren olaylara adı karıştığı savıyla sıkıyönetim mahkemesindeki DİSK davasında yargılandı. Yargılama sırasında 27 ay hapiste kaldı, sonunda uzun süren bu yargılama sonucu aklandı. Daha sonra Sosyaldemokrat Halkçı Parti'de parti meclisi üyeliğinde bulundu.

REHA İSVAN KİMDİR?

1925 yılında İstanbul, Şehremini’de doğdu. Çocukluğu Konya, Manisa, Erzurum, Kırklareli’de geçti. Ortaöğrenimini İstanbul’da, yükseköğrenimini Ankara’da yaptı. Çalışmaya İstanbul’da tarım aletleri satan bir şirkette başladı. İstanbul Çağdaş gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. 1968’den bu yana çeşitli dergilerde yazıları yayımlanıyordu.

Evli ve üç çocuk annesiydi. İsvan’ın “Gün Olur Devran Döner’ adıyla yayımlanmış bir kitabı bulunuyor. Cezaevi anıları Zeynep Oral tarafından “Yankılar” adlı kitapta toplandı.

Yazar Sennur Sezer’den 2011’de Evrensel’de yayınlanan Reha İsvan’a Mektup:

BARIŞ DEDİKÇE YÜZÜNÜ HATIRLADIĞIM

Sevgili Reha İsvan,

Nasılsınız? Toplumumuzun ne kadarı hatırlıyor sizi bilemiyorum. Ben hiç unutmadım. 12 Eylül darbesi sonrasında Barış Derneği Davası’nın tek kadın tutuklusuydunuz. “Davanızın arkasındaki anlayış, Mahmut Dikerdem’in dile getirdiği gibi, “Ülkemizin barışsever aydınlarının gözünü korkutmak, onları sindirmek” ve “Türk aydınlarına bir ibret dersi vermek” niyetindeydi. İlk duruşmada “savaş hali” ilan edildi.

Sevgili Reha İsvan, Davranışlarınızdaki kibarlığı eğitiminizle yorumlarlardı daha çok (Koskoca Robert Koleji mezunu Amerika’da okumuş kadın. ) Ama bence doğuştandı. Eşiniz Ahmet İsvan’ın inceliği bir tür soğuklukla birleşmiş ona iyice Anglosakson asili havası vermişti. Sizse hep cıvıl cıvıldınız; şenliklerde, halaylarda... Taşköprü’deki çiftlikte sizi iş yaparken düşünmek zor değildi. Hani Hakkı Devrim’in anlattığı meyvelik: “Yalova’da yerini tarif etmişlerdi. Termal yolu üzerinde, asfalta iki yandan cepheli, bakımlı, büyük bir meyvelikti. Gördüğüm en düzenli meyve bahçesiydi. Elma ve armut ağaçları bir boyda, bırakmamışlar alabildiğine uzasın. Yaprakları, meyveleri tek tek silinmişçesine pırıl pırıl...

Bodur denebilecek boydaki bu ağaçların bazı dalları, içe doğru kıvrılarak birbirine aşılanmış; kollarını kavuşturarak ayakta durmuş yan yana bir sıra insan gibi...

– Sahibi kimdir, (…)dedik.

–(…)Adı Ahmet İsvan. Amerika’da okumuş bir ziraat mühendisidir. Burada yaşar, zaten Yalovalı, dediler.”

Siz Yalovalı değildiniz. Yaşamınızla ilgili bir iki kırık dökük bilgi bulabildim:

“1925 yılında İstanbul, Şehremini’de doğdu. Çocukluğu Konya, Manisa, Erzurum, Kırklareli’de geçti. Ortaöğrenimini İstanbul’da, yükseköğrenimini Ankara’da yaptı. Çalışmaya İstanbul’da tarım aletleri satan bir şirkette başladı. 1968’den bu yana çeşitli dergilerde yazıları yayınlanıyor. Evli ve üç çocuk annesi. 12 Eylül sürecinde, ‘Barış Derneği Davası’nda yargılandı, Metris Askeri Tutukevinde 38 ay hapis yattı. “ Bense sizi İstanbul Milli Eğitim Müdür Muavinlerinden biri olarak anımsıyorum.

Sevgili Reha,

Sizin anılarınızdan, Zeynep Oral’ın yazdığı Bir Ses, 12 Eylül hapishanelerinden ilk tanıklıklardı. Ali Sirmen şöyle söz edecekti: “Reha İsvan daha Barış Derneğinden içeri girmeden önce, eşi eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet İsvan, DİSK Davası’ndan gözaltına alınmış, işkence görmüş sıkıntı çekmişti. Her iki İsvan da, her türlü zulme, baskıya karşı yiğitçe direnmişler, kibar, nazik olduğu kadar sapasağlam dirençli kişiliklerine toz kondurmamışlardı.

Reha Hanım’ın direniş günlerini “Bir Ses” başlığı altında kitaplaştıran Zeynep Oral, şunları söylüyor: “Selimiye Kışlasının giriş merdivenlerinden aşağıya inerken, yanına çok güzel gösterişli bir kadın polis yanaştı. Sıcak bir gülümsemeyle, ‘Özür dilerim, size kelepçe takmak zorundayım,’ dedi.

Mavi gözlü kalın kaşlı, saçlarının önü belli belirsiz ağarmış kadın, kollarını uzattı, gülerek ‘Buyurun, hemen kelepçeleyin’ deyip ekledi: Onlar benim onur bileziklerim.

1982’nin 27 Şubat günüydü.

Reha İsvan’a 57 yıllık yaşamında ilk kez kelepçe takılıyordu ve o, henüz arkadan değil de önden kelepçelenmenin ne büyük bir nimet olduğunu bilmiyordu...

27 Şubat - 25 Aralık 1982 ve 14 Kasım 1983 – 17 Şubat 1986 tarihleri arasında Metris Cezaevinde, Hükümsüz Tutuklu Reha İsvan bir koğuştan öbürüne sürüklenirken moralini hiç bozmamaya, bir de ‘Kızlarını’ sıkı sıkıya korumaya çalıştı. ‘Ben zaten özgürüm, özgürlük mekanla sınırlı değildir, özgürlük bilinçle ilgili bir şey’ diyordu hep.”

Sizi Ali Sirmen şöyle tanıtıyordu: “Reha Hanım, o yiğit kişiliğinin yanı sıra, hoş sohbet şakacı bir insandı ve duruşmalar sırasında herkes konuşmak için çevresini sarardı.”

Sevgili Reha, 12 Eylül kişiliklerin bir ölçek taşı olarak düştü toplumumuza. Onurunu koruyanların bedenlerinde, sağlıklarında yaralar açtı. Hiç yakıştırılmayacak hastalıklardan biri uğramış size de. Dünyaya kapanmışsınız. Ben sizi kızlarınızdan Deniz Yılmaz’ın anlattığı gibi hatırlayacağım, tanıdığım gibi: “Reha İsvan ile 1985–1986 yıllarında Metris Askeri Ceza evinde aynı koğuşta kalmıştık. Onunla kaldığım süre içerisinde koğuş benim için bir okul olmuştu. (... ) Sevgili Öğretmenimden öğrendiğim en önemli yaşam felsefesi “UMUDUNU YİTİRME, YETER!” oldu. En kötü günlerimizde bile hayata gülümseyerek bakan bir insandı Reha İsvan.”

Barış dendiğinde seni hatırlamamak olası mı sevgili Reha…