Habertürk’te Rahşan Gülşen’in yazısı şöyle:

 

KADIN VÜCUDU ARTIK MALDIR VE DEVLETE AİTTİR!

Gözümüz aydın ilk kürtaj baskını da gerçekleşti hayırlısıyla. Artık darısı inşallah toplu sezaryen baskınlarına. Dün gazetemizin manşeti olan habere göre bir ihbar üzerine ekipler doktorun kliniğine intikal etmiş. O “bir ihbar” sahibini gerçekten çok merak ediyorum. Derdi milletin hayatına doğrudan müdahale mi yoksa amacı doktora zarar vermek mi belli değil.

Ama baskını Antalya Emniyeti Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü Mali Suçlar Büro Amirliği ekiplerinin yapmış olması fevkalade ilginç. Günü geldiğinde baskınları hangi polis birimi yapacak diye merak ediyordum. Ama Allah var aklıma en son “kaçakçılık ve organize suçlar” gelirdi doğrusu.

Böylece bugünden itibaren artık kadın vücudu tıpkı Irak sınırından kaçak mazot taşıyan bir TIR’la aynı “şeydir”. Polisler tarafından hunharca aranan bir otobüsten hiç farkı yoktur. Mahremiyet, vücut bütünlüğü hakkı maalesef hakkın rahmetine kavuşmuştur.

Anayasamızın 10. maddesindeki “Kadın-erkek eşittir” ibaresi artık kadınlar aleyhine fiili olarak bozulmuştur. 17. maddedeki “Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında kimsenin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz” hükmü de kadınlar için artık geçerli değildir. Neden mi böyle düşünüyorum, anlatayım.

KARA BİR LEKE

Bir ihbar üzerine muayenehaneye baskın yapan polis, kürtaj yaptırmaya geldiği iddia edilen Suzan U.‘yu zorla jinekolojik muayeneye götürmüş de ondan.

Haksızca bekâret muayenesine götürülen genç kızlarımız için bile ayağa kalkıyoruz. Yetişkin bir kadının üstelik de kürtaj fiili sırasında yakalanmamış bir kadının bütün hak ve hürriyetleri çiğnenerek kaçakçılık ve organize suçlarla mücadele ekipleri tarafından çete üyesi muamelesiyle jinekolojik muayeneye götürülmesi bu ülkede kadın olmanın artık bir eşya olmakla eşdeğer olduğunun göstergesidir.

Daha sonrasında Suzan Hanım’ın tecavüz mağduru olduğunun ortaya çıkması hem acı hem de kurbanın isteği dışında tüm Türkiye’ye teşhir edilmiş olması demektir ki, bu bırakın Anayasa’yı insan olmakla bile bağdaştırılamayacak bir kara leke! Ülkede toplumun tecavüze bakışını herkes gibi Meclis de biliyor.

İki sezon Fatmagül’ün Suçu Ne dizisiyle yatıp kalktıklarını ama diziden “Tecavüz mağduru kadınları daha sıkı koruyalım” mesajı yerine “Tecavüze uğrayanın nişanlısının mağduriyetini önleyelim” yasa tasarısını çıkarmayı becermişlerdir!!! Bu korkunç baskınla devletin vermek istediği mesaj gayet nettir. Devlet için, hamile kalmış kadının vücudu sadece taşıyıcı bir maldır, nesnedir ve devlete aittir! Kadının hamile kaldıktan itibaren vücudu üzerinde en küçük bir anayasal hakkı kalmamaktadır.

GEÇMİŞ OLSUN!
Bir ihbar, bir muayenehanenin basılıp “şüpheli hamilelerin” doğrudan jinekolojik muayeneye götürülmesine yeterlidir. Peki ya tüm bu korkuların yaşatıldığı kadın mesela bakire çıkarsa? Ya da başında ölüm korkusu, töre eziyeti vs. varsa? Bu işler mazot kaçakçılığı yapan katırcılarla mücadele eder gibi çözülemez. Devletin söz konusu insanın mahremiyeti olunca zücaciye dükkânındaki fil gibi pervasızca davranma hakkı yoktur.

Ama geçmiş olsun.

Bu baskınla birlikte kürtaj artık merdiven altına inmiştir ve hepimiz kendimizi çok tatsız, çok acı kürtaj haberlerine hazırlamalıyız.