İBRAHİM AÇIKYER / ANF

Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (DİSA) ve Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği’nin düzenlediği iki günlük “Kürt meselesinin çözümüne ilişkin algılar, aktörler ve süreç” konulu konferansa katılan VAKAD aktivisti Zozan Özgökçe ile özellikle deprem sonrası Van’da ve kırsal kesimlerdeki kadınların yaşadıkları, sağlık sorunları, yoksulluğun yarattığı etkileri, kadın olmanın getirdiği dezavantajlar karşısındaki farkındalık ve bilinçlenme sürecini, tüm bunlar karşısında VAKAD’ın durduğu yeri ve faaliyetlerini görüştük.

Van’daki kadınların depremden bu yana yaşadığı temel sıkıntılarla başlayacak olursak, bunları nasıl sıralayabilirsiniz?

Kadınlar deprem sonrası çok yalnızlaştı. Beklenen aile odaklı ve ailedeki “sadık uslu” kadınlar değillerdi. Deprem sonrası kamu hizmetlerinden yararlanırken yaşandı. İşte herhangi bir taleple valiliğe giden kadınlara “Git Kürt belediyen yardım etsin sana” dendi. Bu ayrımcılığı yaşadı kadınlar. Halen de mücadele eden kadınlar var. Kalıcı konutlara yerleşirken, konteynır kentlere yerleşirken. Aynı kadınlar aynı sorunları yaşadılar. Deprem sonrası bir de en dikkat çeken şey de kadınları konteynır kentlere tıktılar. Özellikle dini sohbetler aracılığıyla zaten kaderci yapıya sahipti kadınlar. Deprem sonrasında tamamen gelenekçi, başkalarının algısıyla bakan, başına gelene razı olan, devlete, valiliğe daha sadık kadınlar ortaya çıktı. O yüzden karakter olarak da farklılaşma oldu net bir şekilde.

AKP KENDİNDEN OLMAYANI ÖTEKİLEŞTİRDİ

Bu nasıl bir etki yarattı?

Kadınların dini perspektifle baktıklarını, sorguladıklarını gördük. Deprem sonrası başbakan kente geldiğinde herkes otobüslerle mitinge götürüldü. Gitmeyenler fişlendi. Çadır kentin boşaltılması sürecinde konteynır kentlerde kaldılar. AKP kendinden olmayanı ötekileştirdi. Yardım etmedi, gelen yardımları engelledi. Van’da o süreçte bazı kadınların yaşadığı sorunlar üzerinden tek tek vali yardımcılarıyla görüştük. Genel politikalar haricinde özel politikalar yapamayacaklarını söyledi. Toplum homojen değil. Yaşlılar engelliler, var. Bu konteynır kentler düzenlenirken, yaşlıların çıkamayacağı yüksek konteynırlara yerleştirileceklerine, kendi yaşadıkları yerlere yakın yerlerde yerleştirmelerini istedik. Koyun gibi gördükleri insanlara ne dersek onu yapmak zorundadırlar diye yaklaştılar. Ayrımcı ve gerçekleri görmeyen bir uygulama oldu.

Kadınların özellikle bu çadır kentlerdeki yaşamları nasıl etkilendi bundan?

Bunların altındaki zihniyeti gördük. Devlet olarak neden bu kadar beceriksizsin? O insanı yok sayıyorsun, o insanın dilini, kültürünü, politik duruşunu ötekileştirmek istiyorsun. Sebep bu yani. Çadır kentler kurulduğunda koruyanlar jandarmalardı. Biz özel güvenlik istedik. Etrafı tel örgülerle çevrilmiş, girişinde jandarmanın bulunduğu askeri bir yere giriliyormuş gibiydi. Dışarıda yaşayanları çadır kente almıyorlardı. O dönem uzman çavuşun biri 15 yaşındaki bir kıza taciz de bulundu. Askeri bir havadaydı. Biz bunlara çok ciddi tepkiler verdik. Sonra özel güvenlik yaptılar. Ama kadın özel güvenlik yoktu. Erkek görevliler tarafından kadınlara tacizler oluyordu. Bir konteynır kentte polis öldürüldü. Akabinde halkı cezalandırdılar. “Güvenliğinizi sağlamayız. Destek verdiğiniz silahlı örgüt polisi öldürdü” diye cezalandırıldı oradaki halk.

ADALETE OLAN GÜVENSİZLİK

Bu militarist anlayış ve yaklaşım kadına nasıl yansıyor?

Devletin kurduğu sistem, kadınları direk etkiliyor. O militarist sistem kadınları etkiliyor. Konteynır kent içinde de sorunlar yaşıyorlardı. Militarizmin genel olarak kadına yönelik etkileri var. Kadınların bu savaştan dolayı ve yine son 2009’dan bu yana olan KCK tutuklamalarından ötürü devlet ve adalet sistemine olan güvensizliği söz konusu. Kadınların aile içi ve sokaktaki şiddeti şikayet etmelerine engeldir. Van’daki karakollar korunaklı, polisler kapıda durur. Girişte neden geldiniz diye soruyorlar. Bir kadın şiddet görmüşse ya da cinsel saldırıya uğramışsa eli silahlı polislere bunu söyleyemiyor. Zaten bunlar kadınlar açısından söylenmesi zor mevzular. O fiziksel mekanlar da uygun değil. Çok fazla güvenlik kaygısıyla korunaklı olmaları, psikolojik olarak kadınların güvenmemelerine yol açıyor. O kadınlar, oğlunu, kızını, eşini cezaevine atanlara şikayette bulunamıyor. Aile içi şiddette direk kadınları etkileyen bir unsur bu.

Oğlunu askere gönderen, askere gitmeyen erkeklerle evlenmemesini isteyen bir yaklaşım var. Militarist sistemi destekleyen kadınlar isteniyor. Dışında kalan kadınları dışlıyorlar. Örgütsel çalışmalarımızda da şunları görüyoruz; mitinglerde asker ve polisin müdahalesinde söz konusu kadın olunca çok çirkin yaklaşımlar oluyor. Çevik kuvvetin bakışı, fiziksel temaslarla taciz edişi söz konusu. Gözaltında, cezaevlerinde çok daha farklı yaşanıyor. Ev baskınlarında kadınlar bunları çok farklı deneyimliyorlar.

SAĞIR VE DİLSİZ KADIN KİTLELERİ DOĞUYOR

Kırsal kesimlerdeki kadınlar üzerine olan çalışmalarınızda ne türden tespitler ve sıkıntılar mevcut?

Köylerde kadınların üretime katıldığı, tarım toplumu olan Kürt toplumunda, aile içinde çok daha söz sahibi olduğunu düşünüyorduk. Son tarım ve güvenlik politikalarıyla bakıyoruz ki, köylerde üretim çok ciddi oranda düşmüş. Eskiden her hanenin hayvanı varken şimdi yok. Eskiden toprakları ekip biçilirken şimdi yok. Üretim de yok tarıma ve hayvancılığa dayalı. Bu, kadınların köylerde de işlevsiz hale gelmesine neden oldu. Zorunlu göçle gelenlerin kent bilgisi yok. Bankaya gidecek, hastaneye gidecek, toplu taşıma araçlarına binecek ama zorlanıyor. Kürtçe konuşuyorlar ve Kürtçe kamu hizmeti yok. Bu aynı zamanda kadınların yaşamını da zorlaştırıyor. Sağır ve dilsiz kadın kitlesi doğuyor kentlerde.

Örneğin sağlık alanında özellikle kırsal kesimde yaşayan kadınlar ne gibi sıkıntı yaşıyor?

Aile hekimliği ortaya çıktı ama köylerde doktor yok. Kadınların köylerden çıkıp şehre gelmeleri eşlerinin ya da oğullarının iki dudağı arasında. Köylerde çok şey tespit ettik sağlıkla ilgili. Mesela gebelik testleri yapamıyorlar. Acil kadın hastalıklarında, kanamalarda ambulans köye gitmiyor. Kış koşulları da zor. Aile hekimi geliyor muayene ediyor ama ilaç vermiyor. Bu kadar düşüncesiz. Gezici eczanelerin kurulması ve köy köy gezmesi lazım. Biz 24 köy gezdik. Daha birçok köy var Van ve ilçelerinde. Hepsi böyle ciddi sorunlar yaşıyorlar.

Sorunlara dönük ne gibi bir tavır geliştirdiniz?

Valiliğe, sağlık müdürlüklerine yeni yazdık, ceva bekliyoruz. Tarımsal üretimle ilgili olarak da teşvik etmeleri lazım. Bunun için başvurduk. Haftada iki gün de olsa kadınların tarımsal üretimlerini Van merkezde satarak ekonomik olarak gelişmeleri lazım. Valiliğe yazılar yazdık. Depremden zarar görmüş tandırlar var. Tandırlar hasarlı olduğundan dumanlar çok daha etkili oluyor. Üst solunum yolu hastalıklarına yakalanmışlar. Kadınlar direk olarak hastalanıyorlar. Birebir tanığız. Her köyde 5’er gün kaldık. Ciddi bir çalışma yaptık. Genel sağlık eğitimleri verdik. Ulaşabilecekleri mekanizmaları sunduk. Onların sorunlarını dinleyip kentlerdeki idari yapılara sunduk.

AKP’nin dillendirdiği politikalarından biri de tarımsal devrim yaptıkları yönünde. Bizim bir tespitimiz var bu konuda; kesinlikle bu durumdan zenginler yararlanıyor. Köylerdeki insanlardan proje isteniyor ama nasıl yazacak? Prosedürleri çok farklı, belge bilgi istiyorlar. Tarımla ilgili çalışan Kürtlerde vergi dairesi kaydı yok. Yüksek dönüm arazi istiyorlar. Yine zengin olan kazanmış oluyor. Çiftçi kazanmıyor. Etraftaki köyler tamamen Kürt köyleri değil. Lazların, Acemlerin köyleri de var. Bu hibeler yine bu köylere gitmiş. Kürtlere yine bir şey yok. Ulaşabilecekleri bütün sistem kurumsal olarak Kürtlere o kadar uzak ki, onların da öğrenmesi çok zor. Bunları saptadık.

KADIN VE ÇOCUK ÖLÜMLERİ ARTTI

Sağlık alanında karşılaştığınız sorunlar arasında başka neler var?

Çocuk ve kadın ölümleri, aile hekimliği kurulduktan sonra daha fazla arttı. Bunun için ayrı bir çalışma yapılmalı. Sağlık il müdürlüğüne yazı yazdık buna ilişkin. Henüz yanıt gelmedi. Ne yanıt verilecek merak ediyoruz. Ne düşünüyorlar bu konuda?

Size gelen başvurular ağırlıkla hangi sebepten?

Van’da daha çok aile içi şiddet görüyor kadınlar. Son zamanlarda aile içi ekonomik şiddet arttı. Geçtiğimiz yıl cinsel saldırı şiddeti vardı. Bu da ensest cinsel saldırıydı. Depremden sonra kadınlar daha çok aile destekleri için geliyordu. Şiddetle gelenleri ön plana aldık. Erkekler ağır deprem sonrası eşlerini terk etmek zorunda kaldı. Başka şehirlere gidip çalışmak için. Çalışamayanlar ailelerine dönemedi. Başvurularda başka şehirlere gidip dini nikahla başka biriyle evlenen eşlere tanık olduk. Deprem aynı zamanda aile içi dayanışmanın da kırılgan olduğu bir dönemdi. Erkekler bu anlamdaki sorumluluğunun altında kaldı. Aile içi şiddet arttı. Deprem zamanı başka şehirlere gidenlerin orada yaşadığı travmalar da çok ağırdı. Dışlanmaları. Okullarda çocukların yaşadığı adaptasyon sorunları. Akraba evlerinde bile çok zorluklar yaşadıklarını ve travmayla döndüklerini söylüyor kadınlar. “Kaldığımız yerlerde daha da dışlandığımız için Van’a geri döndük” dediler.

VAKAD olarak kadınlara dönük bu sorunların çözümü noktasında yürüttüğünüz faaliyetleriniz vardır muhakkak. Bunları başlıklar halinde sıralayabilir misiniz?

Her ay mahallerde seminerler yapıyoruz. Her ay program yayınlıyoruz. 500 kadınla alan araştırması yaptık. Sorunları neler diye. En çok hastalık ve yasalar konusunda bilgi eksiklikleri var. Haziran ayından beri her ay 10’ar seminer yaptık. 6 aydır bin 100 kadına ulaştık. Her Perşembe kadın insan hakları çalışmaları eksenli eğitim programı yapıyoruz. 16 hafta sürüyor bunlar. 20’şer kadın katılıyor, gruplar halinde. Bilinçlendirme ve farkındalık yaratmak istiyoruz. Yüzde 10’unda etkili olabiliyorsa bile önemli. Zihniyetleri değiştirmek için kudret lazım. Son zamanlarda kadın cinayetleri neden arttı? Kadınlar boşanma davası açtı diye, haklarını aradı diye öldürülüyor. Adalet Teber öldürüldü Çaldıran’da. Öldürüldüğü günün ertesinde boşanma davası vardı. 20 yıldır şiddet görüyordu ve boşanmak istiyordu ama hayatına mal oldu.

İSYAN EDEN KADIN AĞIR BEDELLER ÖDÜYOR

Kadınlardaki bu bilinç artışı sonrası yaşadıkları şiddetin daha bir katmerleşmesini nasıl okumak lazım?

Bu, kadınların bir geçiş dönemi aslında. İsyan eden kadınlar daha çok baskı ve şiddetle karşılaşıyor ve bu hayatlarına mal oluyor. Bölgede güçlü olan siyasi aktörlerin de bunu değiştirmek yönünde ciddi atılımlar yapması gerekmekte. İnsanları değiştirmek, dönüştürmek, algılarını değiştirmek için çok ciddi çalışmalar gerekiyor. Mesela artık ben başvuru almıyorum. Çünkü çok travma yaşadım yaşananlar karşısında. Kadınlar bize son haddede geliyorlar. Birçok yol yöntemi denemiş. Arkadaşında kalmış. Her şeyi denemiş ve boşanmak istiyorum dediği zaman da bize başvuruyorlar. Bu yılın ilk 4 ayında 120 başvuru almıştık. Şimdi verilerimizi hazırlıyoruz. Ocak ayında yine raporlaştıracağız. Sürekli bir başvuru sirkülasyonu var. Bir başvuruyla birkaç yıl ilgileniyoruz. Çünkü bu başvuru yapıp sonrasında hemen sonuçlanan bir süreç değil. Şiddet görüyor, boşanacak. Avukat tahsisi lazım, psikolojik destek, barınma sorununun çözümü için kira desteği, çocukları için destek anlamında elimizden ne geliyorsa onu yapmaya çalışıyoruz.

Bu minval ekseninde eklemek istedikleriniz var mı?

Mahallelere gitmemiz de avantaj. Taziye evinde, kadın arkadaşımızın evinde toplanıp, uzmanlar götürüyoruz. Van kenti büyüdüğü için konutlardan merkeze gelemiyorlar. Kevenli merkeze bağlı, daha kırsalda 800 konutluk bir yer. Orada kadın çocuk merkezi kuruyoruz. Bir bölümünü kreş olarak değerlendireceğiz. Kadınların tam burnunun dibinde yapacağız. Çünkü yoksulluk çok olduğu için yol parası bile ağır geliyor kadınlara.