Türkiye’de özellikle kadınları, kadın örgütlerini isyan ettiren, ülkede şiddeti reddeden herkesi bir kez daha ayağa kaldıran yeni bir olay daha yaşandı.

Hamile bir kadına yönelik saldırı, Türkiye'de kadına karşı şiddet tartışmalarını yeniden gündeme getirdi. Manisa’nın Turgutlu ilçesinde dört aylık hamile olan Ebru Tireli, evinin yakınındaki parkta spor yaparken saldırıya uğradı.

Karnındaki bebeği korumak için saldırgandan özür dilemek zorunda kalan Tireli, kendisine saldıranın mutlaka cezalandırılmasını istiyor.
 
Ebru Tireli’ye saldırının medyaya yansımasından sonra sosyal medyada kadına karşı şiddet uygulayanlara karşı tepki yağarken, aynı tepkinin daha önce birçok benzer olayda da gündeme gelmesine karşın saldırıların bir türlü önlenememesi dikkat çekiyor.
 
Peki Türkiye'de gerçek anlamda sorun nereden kaynaklanıyor? Kadına şiddet sosyal medya ortamında, kadın ve insan örgütleri arasında bu kadar tepkiyle karşılanırken neden bir türlü önlenemiyor? Sorun yasalarda mı, yoksa toplumda mı?
 
Uzmanlar, yasal sorunları ve bir saldırı durumunda kadınların ne yapmaları gerektiğini DW Türkçe'den Hilal Köylü’ye anlattı.
 
‘KADINA ŞİDDET NEFRET SUÇU OLARAK DEĞERLENDİRİLMELİ’
 
İnsan Hakları ve Ceza Hukukçusu Avukat Ayça Akpek DW Türkçe’nin  sorularını yanıtlarken, bu tür olaylar gündeme geldiğinde çok da üzerinde durulmayan bir konuya dikkat çekiyor ve “Türkiye’de nefret suçu kadına şiddeti kapsamıyor, bu konuda ayrımcılıkla ilgili yasal bir düzenleme yok. Böylelikle sürekli kadına darp, saldırı haberlerinin arkası kesilmiyor” diyor.

Akpek, kısa bir süre önce şort giydiği gerekçesiyle İstanbul’da otobüste saldırıya uğrayan Ayşegül Terzi olayını hatırlatıyor ve “Terzi’ye saldıran serbest bırakıldı. Herkes bu tür saldırıların toplumda cezalandırılmadığını düşünüyor” tespitini yapıyor.
 
Akpek, "Türkiye'de kadına karşı nefret suçunun bir an önce ceza yasalarına konulması ve bu suçun cezasının da çok ağır olduğunun kayda geçirilmesinin zamanı geldi de geçiyor" diyor.

Sadece kadın olduğu için şiddete uğramanın nefret suçu olduğunu vurgulayan avukat Akpek, Türkiye’de yaşanan sıkıntıyı da “Nefret suçluları ağır hapis cezaları alırlar ama Türkiye’de birileri şüpheli olarak yakalanıyor, ya da saldırgan olarak belirleniyor. Sonra da münferit bir saldırı denilip, o yakalananlar serbest bırakılıyor” sözleriyle dile getiriyor.
 
Akpek, hükümete “Siz, kadınlara saldırının nefret suçu olduğunu yasalara koyarsanız bir zihniyet dönüşümü de sağlarsınız ve kadına saldırının önemsenmesinin de yolunu açarsanız. Aksi durumda konu sadece belli olaylara tepki olduğunda gündeme gelir ve unutulur gider” uyarısında bulunuyor.
 
Avukat Akpek, Türkiye'de kadına şiddetin önemsenmediğinin en büyük göstergesinin de şiddet olaylarının sürekli cezasız kalması olduğuna vurgu yapıyor ve “Polis de, diğer kolluk-adli makamlar da şiddeti önemsemiyor. Suçluların dışarıda olması yeni suçlular yaratıyor” diyor. Akpek, “Toplumun da şiddeti gerçekten önemsemesi için suçluların ceza aldığı konusunda toplumun ikna edilmesi gerekiyor” mesajı veriyor.
 
ŞİDDET MAĞDURU KADIN HANGİ HUKUKİ YOLU İZLEMELİ?
 
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, şiddet-ceza-yasa üçgeninde Türkiye’de araştırma yapan, kadın örgütlerini harekete geçiren, hükümetlere uyarılarda bulunan isimlerin başında geliyor.
 
Güllü, “Kadın saldırıya uğradığında hukuki anlamda ne yapmalı, nasıl bir yol izlemeli?” sorusunu yanıtlarken, “Darp, saldırı, mutlaka yaşam hakkına, yaşam tercihine müdahaledir ve bu suçun işlendiğinden hareket edilerek hukuki süreç başlatılmalıdır” diyor.
 
Güllü’ye göre hakim ve savcıların neredeyse hepsi darp suçuyla başlatılan hukuki süreçleri kısa sürede “Hafif yargılama yapıp para cezası ya da tutuksuz yargılama” ile sonuçlandırıyor. Oysa davaların ‘yaşam hakkına müdahale’ şikayeti ve suçuyla açılması gerektiğini vurgulayan Güllü “Hakim ya da savcı, yaşam hakkı ihlali ile açılan davalarda yine serbest bırakma kararı veriyorsa diplomasını duvardan indirsin” çıkışında bulunuyor.
 
Türkiye'de yargı cephesinde kadın dövmenin, cinsel saldırının, cana kastetmenin, cinsel istismarın ve erken yaşta evlendirmenin serbest sayıldığının hükümet tarafından ciddiyetle ele alınması gerektiği çağrısı yapan Güllü “Aksi takdirde Türkiye, kadınların cehennem hayatı yaşadığı bir ülke olmaktan kurtulamayacaktır” diyor.
 
Güllü, kadına karşı 'nefret suçu'nun yasalara girmesinin en pratik çözüm olacağını ancak bu süreçte Türkiye’nin de ilk imzacıları arasında olduğu kadına karşı şiddetin önlenmesi için uluslararası İstanbul Sözleşmesi hükümlerinin uygulanması gerektiğine vurgu yapıyor.