Sevda Karakuş

Günümüze değin genel anlamda kadın politikaları tartışılmış, kadınlara siyasal, sosyal alanda kota uygulamaları ya da biraz daha geçmişse gidersek kadınlara eğitim kurumlarının ve istihdam alanlarının açılması, cinsiyet rollerinin tartışılması gibi gündemler hep var olmuş, bazı temel haklarda iyileştirmeler sağlanmış. Ancak tüm bunlar parça parça kadın politikaları temelinde yıllar boyu devam eden mücadelelerin akabinde sistem içi kazanımlar olarak karşımıza çıkmıştır. Kadın mücadelesi ve Kadın hareketleri kavramları çıktıkları döneminin belli talepleri doğrultusunda ele alınırken genel olarak bir «Kadın Devrimi» kavramı gündeme gelmemiştir. Bu alanda daha fazla araştırma ve teori geliştirmeye ihtiyaç olduğu görülmektedir.

"Kadın Devrimi“ kavramı yakın tarihte pratik olarak Demokratik Özerkliği temel alan Rojava’da kadınların gerek askeri gerek siyasal alanlara aktif katılımlarıyla anıldı. Rojava Devrimde kadınların nicelik olarak katılımlarının yanı sıra kadınların yürüttüğü savaşın hedefinde insanlığa ve özellikle de kadına yönelik geri anlayışa sahip olan İslam Devleti (DAiş) olmasından kaynaklı bu tanımlama daha büyük bir anlam kazanmaktadır.

Kavram olarak Kadın Devrimi, güncel sorunlara yönelik geliştirilen kadın politikasının çok daha ötesinde durmaktadır. Çünkü sistem içi reform, iyileştirmelerin ötesinde devrim toplumsal altüst oluşu beraberinden getirir, toplumsal sistemin yeniden şekillenmesi anlamına gelmektedir. Elbette ki burada temel soru kime ve neye göre bir şekilleniştir. Kadın devrimini tanımlamak ve onu çevreleyen faktörleri ortaya koymak için toplumun ve toplumsal yapının analizi şarttır. Toplumsal yapının getirdiği eşitsizlikler kendisini sınıf, cins, ulus gibi kimlikler üzerinden göstermektedir. Kapitalist ve ataerkil sisteminde burjuvaziye karşı en çok ezilen olan işçiler, bağımlı çalışanlar (eğitimli proletarya-hizmet sektörü); erk-e karşı ise kadınlar, çocuklar ve LGBTI olmaktadır. Bu kategoride kadınlar aynı zamanda ekonomik yapı içerisinde en az kapitale sahip olanlar olarak karsımıza çıkıyor. Yani sisteminin değişmesinde kendi özgün talepleri noktasında karsımıza çıkan aktörler ezilen sınıflar ve bilhassa kadınlardır.

Kadın Devrimi de bu noktada, tıpkı sınıf devrimi gibi kadının kendi özgün koşullarındaki dezavantajlı konumuna karşı koyuş ve sistemden köklü bir kopuş demektir. Biraz daha açmak gerekirse

1- Kadın Devrimi var olan iktisadi yapıya karşı köklü kopuştur. Çünkü:

Kadın var olan iktisadi yapıda finans kapitale en az sahip olandır, genel olarak kadınlar düşük kazançlı islerde çalışmakta, aile ve iş sorumluluklarını beraber yürütebilecekleri yarım zamanlı özellikle hizmet sektöründe çalışmaktadır. Kadının iki kat ezilmişliği aile içinde paralel bir şekilde toplumsal iş alanında kendini göstermektedir. Bu ezilmişlik kadın ne kadar alt kimlikten ise o kadar derinleşmektedir.

2- Kadın Devrimi toplumsal ahlak ve değer yargılarına karşı köklü bir kopuştur. Çünkü:

İktisadi yapının yanı sıra kadının dezavantajlı konumu ataerkil değer yargılarının vücut bulduğu toplumsal mentalitede kendini göstermektedir. Kadına savunulması gereken, güçsüz nesne erkeğe ise koruyan, güçlü özne rolü verilmiştir. Erkeğin ve kadının davranışları belirlenip sosyal rolleri verilmiştir, giyeceği kıyafete kadar her şey tanımlanmıştır. Bu nokta da toplumsal baskı yahut verileni içselleştirme ile belirli davranış modelleri geliştirilmiştir.

3-Kadın Devrimi, cinsel bir devrimdir. Çünkü:

Cinsellik bireylerin tercihlerinin ötesinde toplumun meselesi halindedir. Halen feodal kültürün etkisinin olduğu coğrafyalarda evlilik öncesi ilişkiler kadın açısından namus cinayetleri ile son bulmaktadır. Tabu olan cinsellik sembolik olarak düğünlerde kırmızı kuşak seklinde görülmektedir. Kadın, tecavüzlere maruz kalmakta, kadın bedeni, cinselliği meta olarak satılmaktadır. Cinselliğin özgürleşmesi duygu dünyasının bütünlüğü içerisinde toplumsal belirlemelerden uzak bireylerin bilinçli tercihleri ile mümkündür.

4- Kadın Devrimi, cinsiyet rollerini alaşağı edecek bir sürecin başlangıcıdır.

Kadının ev içi rollerini toplumsallaştırılması beraberinde annelik, babalık olgularını değiştirecektir. Kadın-erkek iş ayrımı ortadan kaldıracak politikaları ile yeni insan kimliği kazandırılacaktır.

5- Kadın Devrimi, kadının her alanda özne olduğu bir devrimdir.

Kadının,  sosyal, siyasal, ekonomik yaşamın bütün alanlarında eşit ölçüde özne olmasını öngörmektir. Bunun sadece yasal düzenleme ile tabi kılınması yeterli olmamalı aynı zamanda kadın merkezli yürütme ve denetleme koordinasyonları ile yasamsallaştırılmalıdır. Sadece kadın nezdinde değil, LGBTI, erkek, yaşlı, genç ve farklı etnik ve inanç kimliklerin her alanda eşit ölçüde temsilini öngörmelidir kadın devrimi.

Peki, Kadın Devrimi, sınıflar üstü bir devrim midir?
Cins sorunu sınıflar üstü olmadığı gibi, kaba sınıf indirgemeci bir bakış açısı ile ele alınamaz. Kadınlar finans kapitale en az sahip olan sosyal grup olarak sosyo-ekonomik yapı içerisinde dezavantajlı bir konumdadır ve bu sosyal grubun kendi içerisindeki sınıf farklılıkları ile beraber bu ezilmişlik birbirinden farklılaşmaktadır. Yani kadın ve sınıf kavramı karmaşık bir durumu oluşturmaktadır. Sonuç olarak toplumsal yapının yarattığı eşitsizlikler içerisinde kadın özel bir konumu almaktadır. Bu özel konumundan kaynaklı kadınlar özgün örgütlülükler ile cins sorunu ele almakta, uzun ve kısa vadede çözüm yöntemlerini, kadın teorileri geliştirmektedir. Ve bu sorunun çözümü de kaynağı olan toplumsal yapıdan bağımsız ele alınamaz. Bu yüzden de kadın devrimi uzun soluklu olup sınıflar, cinsler arasındaki eşitsizliği, sömürüyü ortadan kaldırmayı hedeflemelidir.

Bu bağlamda Rojava kadın devrimi olarak çok önemli anahtar faktörler içeriyor ve sürecin halen dinamik bir şekilde işlediğini söylemek de gerekir.  Orta Doğu’da emperyalist çıkarların gereği bölgesel nitelikli vekil savaşlar vuku bulmaktadır. Kürt ulusal özgürlük hareketi de bu kaostan yararlanarak “self determination” kendi kaderini tayin hakkını kullanmıştır. Rojava Anayasası gerek cins, inanç, dil temelinde eşit haklar sunarken; iktisadi açıdan mülkiyetin kamusallaştırılmasını öngörür.  Ayni zamanda Rojava’da kadınlar yaşamın her alanında özgün örgütlülüklerinin altını çizmekte ve pratiğini gerçekleştirmektedirler.

Bu devrimi boğmak isteyen Erdoğan’ın saltanatındaki Türkiye Cumhuriyetinin ölüm kusan dış ve iç politikalarına karşı enternasyonal arenada kadınlar olarak “Kadın Devrimi” perspektifi ile karşıt bir cephe oluşturmamız zorunluluktur.