27 yıl önce heykeltıraş Metin Yurdanur tarafından yapılan İnsan Hakları Anıtı, elinde İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni okuyan bir kadın figüründen oluşuyor.

O kadın bugünlerde Bildirge’nin 23. maddesini hatırlatıyor: “Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, âdil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.”

Akademisyen Nuriye Gülmen’in Kanun Hükmünde Kararname ile ihraç edildikten sonra geçen kasım ayında “İşimi geri İstiyorum” eyleminin bayrağını İnsan Hakları Anıtı’nın önünde açması bir tesadüf değildi. Oturma eylemleri sırasında defalarca gözaltına alındıktan sonra bu kez yanına öğretmen Semih Özakça’yı da katıp açlık grevini bu anıtın önünde başlatmaları da…

Gülmen ve Özakça vücutlarını ölüme yatıralı tam 75 gün oldu.

İnsan Hakları Anıtı ile (eski Çankaya Köşkü) şimdiki Başbakanlık arası 5, ‘Cumhurbaşkanlığı Saray’ı ile 10 kilometre. Başkent Ankara’da.

Devlet tarafından bir aklıselim çıkmadı. Yanı başlarındaki direnişten aylar sonra “haberleri oldu” olmasına ama demek ki mesele haberdar olunup olunmamasından çok bir “hakkaniyet” sorunuymuş. Yoksa “Açlık grevi dinimize uygun değil” söylemini nereye koyabiliriz ki?

Benim gibi din bilgisi kıt olanlar bile bilirler ki “kul hakkı” her şeyin başında gelir. Neye karşı “mücadele” ederseniz edin sonucunda insanlar işinden gücünden ekmeğinden oluyorsa bunun adı kader değil zulümdür, zulüm!..

Siyasî otorite tarafından çıkarılan OHAL KHK’leri ne zamandır insanların kaderi oldu?

On binlerce insanın çalınan hakkına karşı ekmeğine mesleğine sahip çıkmaya çalışan iki yurttaşın yaşadığı adaletsizliğe “dinimize uygun değil” yollu bir kılıf giydirmek, devlet eliyle yaratılan hak gasplarını “kader” diye nitelemek yalnız onların aklına gelebilirdi.

Nuriye ve Semih hoca adalet beklerken gece yarısı evleri özel harekâtçılar tarafından basılıp kapıları kırılarak gözaltına alındı.

Günlerdir nerede oldukları biliniyordu. Çağrılsalar ifade verebilecek insanlar.

İstediğiniz kadar olanlar adaletsizliktir deyin, insanlık suçlarına karşı onlarca yıl önce yazılmış insan hakları bildirilerinden bahsedin; zorba hak hukuk tanımadan insanların tepesinde.

Çünkü Nuriye Gülmen ve Semih Özakça kararlı direnişleriyle kendileri gibi binlercesinin sesini duyurmayı başardı. Hakları gasp edilen o binlerin, o binlerle dayanışmaya gelen farklı kesimlerden başka insanların seslerinin gürleşmesinden korkuyorlar.  

Ahmed Arif’in dizeleriyle seslenecek olursak:

Öyle yıkma kendini,

Öyle mahzun, öyle garip...

Nerede olursan ol,

İçerde, dışarda, derste, sırada,

Yürü üstüne üstüne,

Tükür yüzüne celladın,

Fırsatçının, fesatçının, hayının...

Dayan kitap ile

Dayan iş ile.

Tırnak ile, diş ile,

Umut ile, sevda ile, düş ile

Dayan rüsva etme beni.