İsviçre’nin Basel Karnavalı (Fasnacht) geçtikten sonra karnavala katılan grupların kostümsüz gezisi (Bummel) düzenlenir. Bu etkinlik sırasında gelecek yıla kadar molaya giren hazırlık çalışmalarının, provaların ve üç gün süren karnavalın yorgunluğu atılmaya çalışılır.

Bu seneki gezintide Basler Mittwoch Geselschaft (Basel Çarşamba Topluluğu)’nun Gezinti etkinliğini yakından izleme fırsatı buldum. İsviçre Ulusal Parlamentosu milletvekili Sibel Arslan’ı bu seneki onur konuğu olarak davet eden bu ekip, karnaval süresince yaptıkları geleneksel Laterne afişi ile dikkat çekmiş ve Türkiye basınında "FETÖ" ile ilişkilendirilmişlerdi. ‘İsviçre’de dehşete düşüren hayır yürüyüşü’ manşeti ile servis edilen haberde, ‘Hayır‘ kampanyasına destek olmak için aşırı sağcıların gösteri düzenlediği yazılmıştı.

Oysa söz konusu afiş ve tema bir karnaval grubunun mizahi bir politik eleştiriydi ve kostümler, afişler bu karnavalın bir parçası idi. Türkiye’de genellikle yandaş medyaya bu ve benzeri yorumlarla giren, bilmedikleri, ait olmadıkları bir vatanın ‘haini’ ilan edilen bu grubu tanımak benim açımdan oldukça şaşırtıcı bir deneyimdi.

‘FETÖ’ denen bir örgüte dahil olduğu iddia edilen’ bir emekli profesör’e kulak verdim. ‘Ben bu örgütü araştırdım. Gülen denen bir adam kurmuş, o ana kadar haberim yoktu. Ama Erdoğan Fethullah Gülen’i iyi tanırmış, birlikte yürümüşler’ diyerek, Basel karnaval gruplarının her sene sürdürmeye alışık oldukları siyasi mizahı devam ettirdi.

‘Merkel’i de konu edinmiştik bir sene, ve evet bazen bizim yaptıklarımız da eleştirilir ama herkesin eleştiri hakkı vardır’ diyerek devam ediyor bir yaşlı üye.

Yaş ortalaması 60 olan bu grupta, Basel’in resmen her kesiminden üyeler mevcut. Alte Garde adını verdikleri yaşlı grubu yaklaşık 35 kişiden oluşuyor. Gençlerle birlikte grubun üye sayısı 150 ve politik olarak farklı görüşleri barındırıyorlar.

Her sene Karnaval süresince çalacakları repartuarı, Laterne’ye ve afişlere konu edinecekleri temaları birlikte ve tam bir oy birliği ile alıyorlar. Genellikle politik eleştiriler ve mizah bu grupların çoğunun gündeme aldığı konular. Erdoğan’ın afişi çalışmasını da böyle değerlendiriyorlar. Saygı, saygısızlık, ya da saldırı gibi ne bir alışkanlıkları ne de dertleri var. Kendileri hakkında Türk basınında çıkan haberlere de gülüyorlar: ‘Artık biz de teröristiz’ diyebilecek kadar da mizah yeteneğine sahipler.

Ne düşündüğünü açıkça ifade edemeyen insanların yaşadığı toplumlarda bu tabii ki alışılmadık bir tarz ve tavır. Ama onları yüzyıllar öncesinden gelen geleneklerle yoğurdukları duruşları ile, demokrat yapan da bu. Kendileriyle de alay edebilen, krala da ‘çıplaksın’ diyebilen bir grup onlar.

Bu grup eleştirirken araştırıyor, anlamaya çalışıyor. Bu sene Türk basınından yedikleri ‘Fetöcü terörist’ damgasını bile anlamaya çalışıyorlar. Çok samimi bir şekilde politik duruşları aynı kulvarlarda olmasa da Basel‘den Ulusal Parlamento Milletvekili Sibel Arslan’ı yemeklerine onur konuğu olarak davet etmelerinin sebebi de bu anlama çabası. Sibel Arslan İsviçre’deki Türkiye kökenli ilk ulusal düzeydeki parlamenter, aynı zamanda Basel’de büyümüş kadın bir politikacı. Sadece erkeklerden oluşan bir karnaval ekibinin, göçmen kökenli kadın bir politikacıya hazırladıkları afişin çektiği tepki ile ilgili sorular yöneltmesi, anlamaya ve kendilerini anlatmaya yönelik bu çabayı takdire şayan buluyorum.

Bu grup başarılı buldukları Karnaval döneminin kutlama yemeğini Anadolu Mutfağı sunan bir Restorantta veriyor, hazırladıkları menüye kadar her şey bu sene konu edinip, üyelerine politik mizah geliştirdikleri Erdoğan ile ilgili. Yemekte de sohbetlerin konularından biri Türkiye’deki son politik gelişmeler. ‘Demokrasi anlayışındaki farklılık’ diyerek söze giriyor Felix. Beni selamlarken yıllarca önce Kemer’de yaptığı tatilde öğrendiği ‘Günaydın’ sözcüğünü kullandı ve bir göçmen olarak bana ‘ ben seninle iletişime açığım’ mesajını verdi böylelikle. Onun örneklediği konu daha güncel. 26 Mart tarihinde Bern’de düzenlenen bir mitingde Anti-Faşişt bir grubun açtığı bir pankartın İsviçre ve Türkiye arasında problem olması, İsviçre Maslahatgüzarının Başbakanlığa çağırılmasını örnek gösteriyor. ‘Onlar daha çocuk’ derken aslında hiç de büyütülmemesi gereken bir noktanın kriz sebebi olarak alınmasını algılamakta zorlanıyor. ‘Demokrasi anlayışındaki farklılık’ yorumu bile çok insancıl, Türkiye’yi dışarıdan izleyen herkes açısından gelişmeler ürkütücü.. Bırakın anlayışı, bir demokrasiden bahsetmek dahi mümkün değil.

Yemek yenip, değerlendirme ve teşekkür konuşmaları yapıldıktan sonra, müzik enstrümanlarını kuşanan grupla birlikte yürümeye başlıyoruz. Basel’in merkezi bütün sokaklarından müzik sesleri geliyor, irili ufaklı benzer gruplar kendilerinin sağladıkları bir düzenle sokakları arşınlıyorlar. Hep dışarıdan izlediğim bu gezintide, karşılaşan grupların birbirlerini selamlama jestlerinde güzel bir dayanışma duygusu var. Önyargısız karşılaştığım bu grubu anlıyorum, karşılaşmamız onlardaki önyargıları da tuzla buz ediyor.

İnsanlar karşılaşmalar üzerinden birbirlerini tanıyorlar, konuşarak anlaşıyorlar. Bir insanı arka planını, kültürünü ve değerlerini tanımadan eleştirmek ya da sadece bizim gibi düşünmüyor diye ‘kötü’ olarak damgalamak en kolay olan yol. Bugün ‘FETÖ’ damgası yemiş, bir grup orjinal İsviçreli Fasnachtçı ile geçirdiğim gün sonunda bunu bir kez daha algıladım. Eleştiriye tahammülsüzlük, mizah yeteneğindeki eksiklik gibi nedenlerle saldırmadı yandaş medya bu ekibe, aslında eleştirilerin haklı olduğunu bilmeleri ve doğruların yüzlerine direkt söylenmesindeki huzursuzluk idi söz konusu olan.

Krala biçmeye çalıştıkları onlarca süslü dona rağmen, kral çıplak ve gerçek ortadadır. Eğer bu gerçeği yüksek sesle söyleyebilecek cesaretiniz yoksa, gerçeği kötülemek ya da çarpıtmak en ucuz yöntemdir.