İnsan doğası gereği aklını kullanabilen, düşünen, düşünce üreten bir varlıktır. İçinde yaşadığı, etrafında gördüğü somut varlıkların farklı ve çeşitli oluşunu kavrayabilir. Benzerlikleri ve çeşitli özellikleri bakımından onları sınıflandırabilir. ''Belli ve sınırlı özelliklere sahip bir şeyden farklı ve çeşitli niteliklere sahip özellikler nasıl çıkabilir ?'' diye kendi kendine büyük bir merak ve hayretle sorabilir. Bu merak ve hayret hem kendi varlığı, hem de diğer varlıklar karşısındaki tavrını anlattığı gibi kendisi için yoğun ve uzun erimli bir çalışmanın ilk adımı da olabilir.

Gözlem yapma, varsayımda bulunma, teori oluşturma, zihinsel işlemler yapma, sonuç çıkarma vb. insan aklını kullanan bir varlık olarak diğer varlıklardan farkını gösterir. Elde ettiği sonuçlar karşısında şüphe etme yalnızca insana has özellikler arasında yer alır. İnsan dışında diğer hiçbir varlıkta merak ve hayret etme, şüphe duyma gibi akli melekeler bulunmaz.

Karmaşık ve anlaşılması güç bir yapısı bulunan insan, soru ve sorunları uygun bir şekilde çözmenin metodu olarak geliştirdiği indirgemeciliği kullanmıştır. İndirgemecilik soru ve sorunlara bir yaklaşım biçimi olarak tavır ve tutumları ifade eder.

İnsan var olduğu günden bu yana merakı nedeniyle her şeyin nedenini öğrenme gereksinimini duymuştur. Merak insanı insan yapan en önemli duygudur. Onu gidermediği sürece rahat edemez. Olsa olsa bu duyguyu bastırarak geçici olarak rahatlamaya çalışır. Aslında rahatlamanın yaşandığı hiçbir dönem bilinmemektedir. Merak duygusunun giderildiğini sananlar çoğunlukla kendilerini kandırmaya çabalayanlardır.

Fazla uzağa gitmeden son beş yılda ülkemizdeki gelişmeleri bu merak duygusu ile çok kısaca bir gözden geçirelim:

Türkiye, son beş yılda sanayisiyle, tarımıyla, ekonomisiyle, emperyalizme daha bağımlı hale getirilmiş, dış politikadaki maceracılığı yüzünden de emperyalizmin müdahalelerine çok daha açık bir ülke konumuna düşürülmüştür. Ordusu, yargısı, bürokrasisi, önce cemaate teslim edilmiş, (ne istediler de vermedik ?), sonra da cemaatle mücadele adı altında büyük bir tasfiyeye maruz bırakılmış ve giderek kurumsallığını büyük ölçüde yitirmiştir. Hukuk sistemi en son Deniz Yücel tahliyesinde görüldüğü gibi bütünüyle siyasileşmiş, objektifliğini kaybetmiş, ve bazı pazarlıkların aracına dönüşmüştür.

Merak, şüphe ve hayret etme duygulanımları ile insanlaşan bizlerin, içinde yaşadığımız bu gelişmelere duyarsız, ilgisiz kalması düşünülebilir mi?

Duyarsızlık ve ilgisizlik suça ortaklıktır, korkaklıktır. İnsanlık tarihi korkaklarla değil cesurlarla yazılmıştır. Her dönemde ve coğrafyada her alanda büyük bir korkak kesim, çok az sayıda da cesur kesim olmuştur. Cesur kesimler hırpalanmış, yolu kesilmiş, hakarete uğramış, tehdit edilmiş olsalar da topluma aydınlık yolu açmışladır; hatta öldürülmüş olsalar bile etkilerini yüzyıllarca sürdürmüşlerdir. Sayısız düşünürü, bilim insanını, geleneksel düşünceye karşı çıkan insanları yargılayan, cezalandıran, hatta ölüm fermanlarını imzalayanları bugün kimse hatırlayamamaktadır. Bugünün bağnaz ve gericilerini de yarın kimse hatırlamayacaktır, hatırlasa da lanetle anacaktır.