Şu İstanbul Şehir Tiyatroları tartışmasına bir ucundan katılmak istiyordum ama “Söylenmedik ne kaldı” diyor ve “kalan”ı bulamadığım için uzak duruyordum.

Allah Başbakanımızdan razı olsun, hızır gibi yetişti...

Haberi T24’de okumuş olmalısınız. Gözünden kaçanlar için özetleyeyim:

Başbakanımız henüz 23 yaşında incecik, dal gibi, boylu poslu bir delikanlı iken Erbakan hocasının o zamanki partisi MSP’de (Milli Selamet Partisi) Beyoğlu Gençlik Kolu başkanıydı. Çok gençti. “Acep futbolcu mu olsam, siyasetçi mi” git-gelleri arasında meğer bir de “tiyatro sanatçısı mı olsam” seçeneği varmış.

Anlaşılan, gençlik çağına özgü bu zorlu sorulara kestirme bir cevap vermiş:

- Niye ya o, ya o, ya o arasına sıkıştırıyorum ki kendimi, demiş, hepsini olurum, olur biter...

Olmuş bitmiş de...

Bir kaç yol arkadaşı ile Beyazıt Sahaflar Çarşısı’nda turlayıp “Kızıl Pençe” adlı bir oyun bulmuşlar (Böyle bir oyunu duyanınız var mı? Demek yok. Yazık. Önemli bir sanat eserinden bile haberiniz yok!). Adından belli, oyun komünistlerin cennet vatanımıza nasıl kızıl pençelerine almaya kalkıştıklarını anlatıyor.

Ancak dini bütün ama aynı zamanda milliyetçi, aynı zamanda anti-komünist, aynı zamanda anti-semit ekibi sadece komünistlerin içyüzünü açıklayan bir oyun kesmemiş. Liderleri (Kim diye sormadınız umarım. Ayıp ederdiniz!) önce oyunun adını değiştirmiş; ardından da dramaturji çalışması yapmış, sonra rejisör olup oyunu yönetmiş ve elbette başrolü oynamış.

Oyunun adındaki değişiklik bile dramaturjinin ne kadar kapsamlı ve derinlemesine olduğunun kanıtı: Mas-Kom-Yah...

Mas masonları, Kom komünistleri, Yah da Yahudileri işaret ediyor.

Yani İslam’ın, Türk milliyetçiliğinin ve ülkemizin üç başat düşmanı tek bir sanat eserinde buluşturulup teşhir ediliyor.  Gerçi masonlar aralarına tanrı tanımaz, dinden uzak kişileri almazlar ve komünistler İsrail militarizmini kıyasıya eleştirirler ama olsun. O kadar kusur Başbakanımızda da bulunur...

Nitekim oyun İstanbul’da, Rize’de Ankara’da filan oynanmış, seyircilerden (seyirciler kimmiş diye sormaya kalkmayın şimdi) alkış almış, takdir toplamış, Erbakan ve A takımının hayır dualarıyla kutsanmış...

Falan filan...

*    *    *

Bu olgu neyi gösterir?

Cevabı bulamamışsınızdır. Anlatayım:

Futbolu artık yeşil sahalarda sürdüremeyen ama her zaman Fenerbahçeli kalan Başbakanımız “Şike varsa yapan kişiler cezalandırılsın ama kurumları (yani takımları)  cezalandırmak hakkaniyete sığmaz” diyerek futbolda hâlâ ve en büyük büyük otorite olduğunu kanıtladı.

Siyasette ise zaten  “Koş yiğidim kim tutar seni” dedirtmecesine başa güreşiyor ve siyaset meydanında rakibi olmadığından “altın kemeri” hiç çıkarmıyor.

Ne kaldı?
Sanat!

İşte derin tiyatro bilgisi ve daha da derin sanatsal kültürü ile artık oraya da el attı. Isınma turlarını İstanbul Şehir Tiyatrosunun perde arkasındaki baş dramaturgu olarak yapacak.

İki üç gün önce açıkladı. Sırada Devlet Tiyatroları var. Ardından devlet kasasından sponsorluk yapacağı özel tiyatrolar geliyor...

Sonuç: Gözünüz aydın.

Dandik oyunlarla yan gelip yatan tiyatro dünyasında yeni bir güneş doğuyor.  Sanat dünyamız Recep Tayyip Erdoğan güneşi ile ışıyacak.

Tıpkı şike ayıbını silip atıp futbolumuzu ışıttığı gibi...

Tıpkı siyasette demokrasiyi ışıttığı gibi...