Kendini o kadar hasta hissediyordu ki sanki doktordan yeni çıkmış bir aylık ömrü olduğunu öğrenmişti. Hayatı öyle film şeridi gibi gözünün önünden geçmiyordu. Etrafındaki insanlar hızla akıyordu yanından, evler akıyordu. Yollar ayağının altında eriyor birbirine karışıyordu. Arabalar onu görmeden üzerinden geçiyorlardı sanki ölmüyordu, devrilmiyordu. Yürümeye devam ediyordu sanki bir kapsülünün içine hapsolmuştu, birlikte hareket ettiği hiçbir şey kalmamıştı.

İşinden çıkmış öyle yemeği bahanesiyle alışverişe gidiyordu. Kuaföre de uğramaktı niyeti. Kaşlarını aldırırdı belki en fazla saçlarını yıkatır güzel bir masaj yaptırırdı şu mistik, hüzünlü gözleri olan çocuğa. Saatine baktı. Bir buçuk saat vakti vardı kendine ayıracağı, yelkovanla akrepte hızlı dönüyordu. Kalbi de aceleyle çarpıyordu, aklından geçen sesler en yüksek perdeden geçiyordu zihninden. Tansiyonum düştü herhalde dedi çocukken de böyle olurdu. Hızla algıladıklarına bedeni yetişemezdi. Korkamadan, ürkmeden her şey normalmiş gibi yürümeye devam etti.

Kuaförünün önüne geldiğinde kaşlarını aldırmaktan vazgeçti, şimdi acıya tahammülü yoktu. Saçlarını yıkattı, hüzünlü oğlanın ellerine teslim oldu. Masajından zevk almaya çalıştı. Gözlerini kapattığında karanlığın içinde merdivenlerden yuvarlandığını görüyordu. Açıp ışığa bakıyor yeniden gözlerini kapıyordu. Karanlıkta ağrısız korkusuz yeniden yuvarlanıyordu merdivenlerden. Boş bir çuval gibi merdivenlerin dibinde yatarken ışığa gözlerini açıyordu.

Böyle şeylere de alışıktı, bazen karanlıkta zihni ona böyle oyunlar oynardı. Gözlerini kapadığında hiç tanımadığı yüzler burnuna dayanır gülümserdi bazen aydınlıkta kaybolur karanlıkta yeniden belirirlerdi.

Saçlarını sıcak havluyla sarmaladığında kalkması gerektiğini anladı. Ayağa kalktığında sendeledi. Düşmesin diye omzundan tutan çocuğa gülümsedi. Gösterdiği koltuğa oturduğunda saçlarını sadece taramasını istedi.

Ellerine baktı saçlarını özenle tarayan çocuğun, güzel dedi, gözleri gibi.

Bir keresinde elinde tarak saçlarını hiç taramadığını düşündüğü adamın odasına dalmıştı. Adam seviştikleri yatağı düzeltiyordu aceleyle. Henüz giyinmemişti. Elindeki tarağı ona uzatıp düzelttiği yatağın köşesine oturmuştu. Saçlarımı tara demişti. Böyle seksi şeyler isteme benden yorgunum demişti adam. Kararlı bir sesle tara, demişti.

Tamam demişti adam, dön şöyle. Karışan saçlarını taramıştı, bazen kulaklarını acıtmıştı. Tarağa takılıvermişti kulağının kepçesi. Acıtma demişti, kulağımı tarama. İşini bitirdiğinde oldu mu, beğendin mi demişti. Saçlarımı kes demişti kadın. Neden böyle güzel demişti adam. Dur makas getireyim demiş yanından ayrılmıştı onu sözünü bitirmesine fırsat vermeden. Ben bilmem kesmeyi, çirkin olur lütfen kesmek istemiyorum demişti adam. Yolda vazgeçmişti kadın. O da istemiyordu artık saçlarını kesmesini artık.

Aynadan çocuğun saçlarını taramasını seyrederken adamı çok özlediğini düşündü. Mutsuz olduğu için her şey içinden geçiyordu kesin. Onu arasa bu akşam buluşmak ister miydi onunla merak etti. Bacaklarının arasında hissettiği iğneler hoşuna gitti. Damarları hatırladıkları yüzünden çekilmeye başladı. Bir an önce çocuğun ellerinden saçlarını kurtarmak istedi. Oturduğu yerde huzursuzca kıvrandı. Saçlarını tarayan çocuk, sıkıldığını düşünüp hızla son dokunuşlarını yaptı. Aynayı ensesine tutup ona mağrifetini gösterdi. Güzel dedi, teşekkür etti kadın. Haftaya gelin, bakım yapalım size dedi çocuk. Olur dedi başından savmak için. Bakım yaptırmaya niyeti yoktu. İşe geç kalıyorum, gitmek lazım dedi.

Ofisine geldiğinde geldiğin de kapısını kapatıp adamı aradı, hemen açıldı telefon. Merhaba dedi adam, nasılsın. Lafa hemen girdi kadın, seni özledim dedi. Bir süre durdu adam. Ben evlendim dedi. Durdu kadın derin bir nefes çekti. Bacaklarının arasındaki iğneler yere döküldü, seslerini duydu. Öyle mi dedi. Tebrik ederim. Bekle kapama dedi adam. Neden aramadın bu zamana kadar. Telefonlarımı da açmadın. Ben de sandım ki.

Telefonu kapadı kadın.