Öncelikle kaçtır çeşitli vesileler ile kendimizi ifade etmemiz için bize bu imkanı sağlayan AKA-DER’li dostlarımıza çok teşekkür ediyorum. Bir kere daha çeşitli inanç ve halklardan bu etkinliğe katılan dostlara hoş geldiniz diyorum.

Bizdeki mitolojiye göre Gaia toprak anadır, doğadır, her şeyi doğurandır ve Pontos’u da o doğurmuştur. Bizde Gaia’dan olma Pontos’un çocuklarıyız. Toprağımıza, doğamıza, insanımıza bağlılığımız bu yüzdendir. Yaşadığımız topraklara, yani varlığımızı borçlu olduğumuz Pontos’a değinmek istiyorum.

Ben Samsun’un Bafra ilçesinde dünyaya geldim, Babamı soracaksanız o da öyle, dedem ve dedemin babası ve onların ataları da öyle, yani Karadeniz’e Pontos’a hiçbir yerden gelmedik, hani derler ya biz de yedi göbek Pontos Rumlarındanız, daha açık ifade etmek gerekirse yaşadığımız toprakların yerlisiyiz. Yaşadığımız yer Pontos Karadeniz bölgesinin içerisinde Trabzon’dan başlayıp, Sinop’a kadar uzanan bölgenin adıdır. Yukarıda da belirttiğim gibi biz Pontos’da yaşayan Rumlar tarihte bilinen en eski halklardanız. Pontos’da ki varlığımız M. Ö 7. Yüzyıla kadar dayanıyor. Dilimiz ise kaybolmak ile yüz yüze olan [1] Antik-Yunanca’dır. Bugün Pontos’da dilimizin konuşulduğu yerler Çaykara : (23 köy), Of : (bazı köyler), Tonya: (15 köy), İkizdere (Rize): (13 köy), Köprübaşı: (5 köy), Dernekpazarı: (10 köy), Bulancak (Giresun) : (3 köy), Maçka ve Of’un bir çok köyü, Beşikdüzü: (1 köy) Yağlıdere ve Dumanlı’dır.

Doğu Pontos’da az çok dilimiz konuşulurken Trabzon Rum imparatorluğu Osmanlı sultanı Fatih Sultan Mehmet tarafından1461 de yıkıldıktan sonra sürekli uygulanan asimilasyon politikaları ve katliamlar yüzünden orta ve Batı Pontos’da nerede ise dilimiz hiç konuşulmamaktadır. Varlığımız gibi bize ait olan her şeyi bugün kaybetmek ile karşı karşıyayız. Osmanlı girmeden önce neredeyse Pontos’un çoğunluğunu biz Rumlar oluştururken, Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyetine izlenen inkarcı-asimilasyoncu ve katliamcı politikalar yüzünden bugün Pontos’da varlığımız tartışılır duruma gelmiştir.

Bize uygulanan zamana yayılmış soykırım politikaları Osmanlı ile başlar, onların İttihatçı kadroları ile devam eder ve Genç Cumhuriyet döneminde ise Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından tamamlanır.

Uzun uzun bize Uygulanan soykırıma değinmeyeceğim. Fakat bilinçli ya da bilinçsizce devam eden bir Mit’in kırılması için Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Samsun’a yaptığı çıkarmanın arkaplanına biraz değinerek, bize uygulanan soykırımın bizce kabul edilmiş tarihi olan 19 mayıs yaklaşırken, hala o günü bayram diye kutlayan ya da göstermeye çalışan içimizdeki el oğullarına çağrı ile bitireceğim şimdiden sabır ve anlayışınıza teşekkür ederim.

MUSTAFA KEMAL’İN 19 MAYIS 1919 KIRIK DÖKÜK GEMİ İLE GİZLİCE SAMSUNA ÇIKMASI DA TAMAMEN BİR EFSANEDİR

Mustafa Kemal’in İngilizlerden ve İstanbul hükümetinden gizli saklı Samsun’a gidişi tamamen şehir efsanesidir. Mustafa Kemal Samsun’a İngilizlerin olurunu alan İstanbul hükümeti tarafından gönderilmiştir. Mustafa Kemal’in Samsun’a gönderilmesinin nedeni ise Türkçü çetelerin devamlı şekilde Pontoslu Rumların hem canına hem de malına kastetmesinden dolayıdır. Türk çetelerinin bu saldırılarından iyice bunalan Pontos Rumları, telgraflar aracılığı ile bu durumdan kaynaklı İngiliz yüksek komiserliğine yoğun şekilde şikâyetçi olurlar. Bunun üzerine İngiliz Yüksek Komiserliği, Nisan 1919’da Damat Ferit Paşa’ya bölgedeki Türk çetelerinin Rumlara karşı yaptığı katliam olayları ile ilgili bir rapor vermişti. Raporda “Karadeniz bölgesinde Türk çetecilerin Rum vatandaşlara zulüm ve katliam yaptıkları, bu olayların derhal sona erdirilmesi ve eğer sona erdirilmezse kendilerinin bu bölgeye müdahale edecekleri”ni bildirilmektedir. İngilizlerin raporu üzerine Hükümet Türk çetelerinin yani Topal Osman ve arkadaşlarının bölgede yaptığı baskı ve zulüm olaylarını“(Mustafa Kemal’in muhafızı Topal Osman- Ümit Doğan sayfa 68 ) durdurması ve bölgedeki Türk çetelerinin faaliyetlerinin etkisiz hale getirmesi ve çetelere ait silahların toplanması için Mustafa Kemal Paşa’yı görevlendirmiştir. Olayların seyrine bakıldığın da durdurmak bir yana Samsun’a çıkışından bir süre sonra Mustafa Kemal bu çetecilerin en azgını olan Topal Osman ile Havza’da buluşur. Topal Osman’a ‘Pontosçuların imhasını durdurma, bilakis hızlandır’ der (Hasan İzzettin Dinamo kutsal isyan sayfa 130)der.

Mustafa Kemal ve diğer 34 asker arkadaşı için vize veren İngiliz gizli servisinden yüzbaşı John Goldolphin Bennett ile Yazar Nezih Uzel 1972 yılında Özbekler Tekkesinde söyleşi yapmış o söyleşinin ses kaydının çözümüne baktığımızda Bennett Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışı ile ilgili bakın neler söylüyor : ”Padişahın emin olduğu bir adam olduğunu anladık. Padişah Vahdettin ona çok güveniyordu ancak heyet çok büyük olduğundan 3-4 kişi yerine 35 kişi büyük zabitler, miralay, mirliva falan erkan-ı harptan en mühimler gidiyordu. Yalnız bir müfettişlik için çok gördüm ben. bunların hepsine vize vermek benim mesuliyetimdeydi. Bana 3-4 kişi çıkacak diye talimat emir verildi ben 35 kişiye vize verdim. Bütün evrakı bütün dosyayı aldım İngiliz kumandanlığına gittim 3-4 kişi yerine 35 kişi gitmek ister vizeyi verebilir miyim diye. Padişah bu kişilere itimat eder, vizeyi veriniz dendi. onlar cevap verdiler: Mustafa Kemal gitsin ne lazımsa yapsın dendi. Ben de bu vizeyi verdim imza ettim ve teslim ettim. ”[2] Vize çıktıktan sonra, Genelkurmay’ın karşılaması için dört madde sunuyor. Bu dört madde karşılandıktan 3 gün sonra Mustafa Kemal sarayın ve sömürge valisinin gözetiminde Samsun’a geliyor.

Mustafa Kemal’in istediği dört madde ise şöyle;

1) 7 Mayıs’ta istediği karargâh mensuplarının üç aylık tahsisatlarının şimdiden ve buradan ödenmesi,

2) Müfettişlik görevi sırasında ortaya çıkabilecek olağanüstü masraflar için 6 Mayıs’ta para istenildiği halde henüz karar verilmemiştir. Karar verilip hesaplanarak kendisine bir miktar meblağ ödenmesi,

3) En az iki binek otomobil temini,

4) Kendisine verilecek tahsisat ile karargâhının “seferî karargâh” olarak kabul edilmesi hakkında ayın 12’sinde bir başvuruda bulunduğunu ama bu konunun da henüz işlemden geçmediğini, bir an önce geçirilmesi.

“MUSTAFA KEMAL EMPERYALİZME KARŞI ÇIKMADAN ANTİ-EMPERYALİST SAVAŞ VERMİŞTİR ?“

Mustafa Armağan. Com sitesinde ‘Mustafa Kemal Paşa Samsun’a kaçarak mı gitti’ yazısında Mustafa Armağan[3] Samsun’a çıktıktan üç gün sonra Mustafa Kemal’in kurmayları aracılığı ile İngilizler ile buluştuğunu ve İngiliz mandası önerisine karşı Mustafa Kemal’in Manda teklifi eden İngilizlere şu cevabı verdiğini yazıyor : “Türklüğün ecnebi idaresine tahammülü olmadığı, İngilizler gibi en medenî ırklardan müşavir ve teşkilatçı olarak zevat-ı mütehassısa ve marufenin hüsn-i kabul göreceği…” Yani bugün anlayacağımız Türkçe ile diyor ki ; ‘Yabancıların mandasına karşı olduklarını ve İngilizleri en medeni “ırklar”dan kabul ettiklerini, onlardan danışman ve teşkilatçı olarak uzman ve meşhur kişilerin alınmasının iyi karşılanacağını ‘ söylüyor. Mustafa Kemal Samsun’a hiç te gizli çıkmadığı gibi, İngilizler ile nasıl padişah ve İngilizler ile nasıl pazarlık yaptığı da ortada, bu durumu Doğan Avcıoğlu[4] bir adım daha ileriye taşıyarak ‘Milli Kurtuluş Tarihi’ni anlattığı kitapta açtığı başlık gibi Mustafa Kemal ‘Emperyalizme karşı çıkmadan anti-emperyalist savaş’ vermiştir Der.

Türkiye’nin yakın tarihi ile çalışmaları olan Fikret Başkaya’da yine paradigmanın iflası adlı çalışmasında o süreci kısaca söyle anlatıyor : ‘’ Emperyalizmin genel çıkarları ve emperyalistler arası çelişkiler, 1. Paylaşım Savaşı’nın bir Türk Yunan savaşı biçiminde sürmesine neden oldu. Başlangıçta Yunanlılara destek vermelerine rağmen, İngiliz emperyalizminin çıkarları Sovyet tehdidinin söz konusu olduğu koşullarda [. . ]artık bundan sonra İngiltere’nin temel siyaseti, Doğu’da Bolşevizm’in yayılmasını durdurmaktı. İngiliz desteği kalktıktan sonraysa Yunanlıların Anadolu’da barınma şansı yoktu. ’’[5] Bu süreçten sonrası malumun ilanı, Türk yönetiminin Rum halkına karşı yaptıkları görülmezden gelindi. Sovyetlere karşı desteklenen Kemalistler ise kendi vekillerini bile dehşete düşeceği kötülükler yaptı. Mustafa Kemal’in silah arkadaşları olan İsmet İnönü ve Kazım Karabekir bu durumun farkındaydı

İsmet İnönü Cumhuriyet’in ellinci yılı dolayısıyla verdiği bir demeçte: ”İstiklal mücadelesinin başarısı da esasında İngilizlerin buna karar vermesi ve diğer müttefikleri de bunu kabule mecbur etmesiyle mümkün olmuştur” (Milliyet, 29 Ekim 1973) der.

Kazım Karabekir ise Doğan Avcıoğlu’nun söylemeye çekindiği şeyi açıklıkla ifade ediyor. Yani yedi düvele karşı savaş tamamen şehir efsanesinden ibaret Emperyalist devletler çelişkilere göre hareket edip çıkarlarını korumak istediler. Bu yüzden önce Yunanistan, daha sonra da Sovyetlerin ortaya çıkması ile de Kemalistler açıkça desteklendiler Tekrar Kazım Karabekir’e dönecek olursak : ”… İtilaf kuvvetlerinden korkmayınız. Daha geçen hafta Londra’dan memleketimize gönderilmek istenen alaylar, biz gitmeyiz diye silah çatılarını bırakıp sıvıştılar. İtilaf milletleri harbi umumiden o kadar yorgun çıktılar ki, memleketimizde tek bir nefer bile öldürmeye razı değiller. Karşımızda Rum ve Ermeni’den başka kimseyi görmeyeceğiz. İstanbul’da İtilaf Kuvvetleri bostan korkuluğundan başka bir şey değildir” (İstiklal Harbimiz, sayfa 19-20)

”Güçlü yönetimi merkeziyetçi temellere oturtmuş bir Türkiye, Avrupa kapitalizminin planlarını gerçekleştirme konusunda ihtiyaç olan her türlü savunma görevini üzerine getirecektir” (Scheidmann, ”Milli Mücadele” Sürekli Devrim, Sayı 3, Ekim 1978, sayfa 34)

Fikret Başkaya yedi düvel efsanesi üzerine son noktayı da şu sözler ile ne şekilde koyuyor: ‘’Yani İngiliz ve diğer İtilaf devletlerine karşı bir kurtuluş savaşı verildiği bir uydurmadır. Yanında (Almanya gibi güçlü bir devlet başta olmak üzere) ittifak devletleri varken yenik düşen imparatorluğun bir başına bunların tamamıyla başa çıkması o günün koşullarında mümkün değildi. ”Yedi düvelle savaş” bir masaldır. Zaten emperyalistler Anadolu’ya yerleşmek niyetiyle girmediler ve savaşmadan da çekildiler. Çekilirken de Fransızlar Türklere, Yunanlılara karşı kullanacakları silahları sattılar. Bazı Fransız subayların kurtuluş savaşı ordusu saflarında savaştığı rivayet edilir. İtalyanlar da kendi bölgelerindeki silah depolarını açarak, Kuvayi Milliye’ye yardım ediyorlardı. ’’

Görüldüğü üzere resmi ideoloji sorgulanmaya muhtaçtır, tabii bunu burada uzun uzadıya yapmak istemiyorum. Buna zamanımız da yok zaten, yüzleşme olmadığında yalan yalanı üretiyor, bizler de bir ömrü bu yalanların getirdiği yasaklarla geçirmek zorunda kalıyoruz.

Şimdi aslında içimizdeki birçok sol reformist çevre Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yaptıklarını o günün koşullarında doğru diye görüyor, tüm değerlendirmeleri bunun üzerinden oluyor. Bu anlayışların gazete ve yayınları bu katliamcıların, yaptıkları katliam ve soykırımların üzerini kapatmak için uydurdukları bayram günlerini kutlamak ile geçiyor. Zamana yayılmış şekilde bize uygulanan soykırımın anmasını yaptığımız 19 Mayıs günü yaklaşırken, bir kere daha yukarıda Mustafa Kemal ve arkadaşlarının bizler ve bu coğrafya için neyi ifade ettiğini hatırlattıktan sonra dostlarımıza bizler için çok acı bir dönemi ifade eden bu günlerde bayram etme-yapma-kutlama aymazlığından vazgeçme çağrısı yapıyoruz.

Bizim elbette yaşadığımız birçok sorunumuz varken, bu yüzden hala bizlere nasıl bir soykırım yapıldığını, nasıl bir vahşetle karşı karşıya kaldığımızı anlatmak durumunda kalıyoruz. 19 Mayıs yani bize uygulanan büyük soykırımın yıl dönümü yaklaşırken bu dostlarımıza daha duyarlı olmaya, her sene Türkiye Cumhuriyeti yetkililerine yaptığımız gibi geçmişle yüzleşmeye davet ediyoruz.

Elbette Kemalizm hastalığı ile yüzleşmiş dayanışmasını bizden eksik etmeyen dostlarımız da var bugün bu etkinliği gerçekleştiren AKA-DER’li dostlarımıza, yüzyıl aradan sonra Pontos soykırımı konferansını gerçekleştirmemize vesile olan ‘Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi’ aktivistlerine ve onlar gibi adını sayamadığım diğer dostlarımıza her zaman müteşekkir kalacağız. Herkesin bir ateş topu gibi elini yakacağı duygusuyla eline almaktan korktuğu halkımıza uygulanmış soykırım sorunsalında yıllardır çekinmeden desteklerini bize sunuyorlar.

Bir kere daha ‘halklar dersliği vesilesi ile birçok halk ve inançlara kendilerini ifade olanağı sağlayan AKA-DER’li dostlarımıza teşekkür ediyoruz. Dost ve arkadaşlarınızın dayanışması İle de bundan sonra olması gerektiği gibi, tek adam, tek millet tek dil, tek inanç, sistemine karşı mücadelede bir kere daha yüksek sesle ‘bizde varız’ diyoruz, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Kaynak:

1) https://tr.wikipedia.org/wiki/Pontus_Rumcas%C4%B14

2) https://www.uludagsozluk.com/k/samsun-i%C3%A7in-vize-veren-ingiliz-subay%C4%B1n-ses-kayd%C4%B1/

3) “http://www.mustafaarmagan.com.tr/mustafa-kemal-samsuna-kacarak-mi-gitti/

4) http://yakintarihimiz.org/paradigmanin-iflasi-doc-dr-fikret-baskaya.html

5) http://yakintarihimiz.org/paradigmanin-iflasi-doc-dr-fikret-baskaya.html

* AKA-DER'in 8 Nisan'da düzenlediği 'Halklar Dersliği ' etkinliğindeki sunumum