Türkiye’de hazır kıta ırkçı gruplar her zaman oldu. HDP’ye son bir haftadır yapılan saldırılar da bunun göstergesi. Özellikle İzmir/Urla’da yapılan oldukça organizeydi. Günlerce önce hazırlıklar yapıldı ve öyle saldırdılar. En son Muğla/Fethiye’de yaşanan durum da aynen böyle oldu. Burada salt birilerinin bir araya gelerek birbirlerini galeyana getirerek yaptığı saldırılar değil bunlar. Bu saldırılar oldukça organize ve planlıdır. Türkiye’de her zaman milliyetçi/ırkçı bir iklim oldu. Çünkü devletin iktidarında hangi parti olursa olsun her zaman çeşitli toplumsal mühendislik çalışmaları için bu ırkçı/militer güçlere ihtiyaç duydular.

Bu güçler aslında Kemalist Cumhuriyet’in inşasından bu yana korunan kollanan güçler oldu. İktidarda CHP olduğunda da bunlar kullanıldı, AP/DP olduğunda da bunlar kullanıldı ve son 11 yıllık iktidarı zamanında AKP tarafından da bunlar kullanılıyor. Son saldırılar içinde MHP, İzmir’de İP ve bir kısım CHP’linin olması bu durumu değiştirmez. Özellikle de Urla, Trabzon, Fethiye’deki saldırılar haklı şekilde Sivas Madımak Katliamı’nı akla getirdi. Ellerinde satırlar, palalar, kalas/kürekler milliyetçi/ırkçı sloganlar ile HDP’nin Fethiye ilçe teşkilatına saldıran kalabalık içindeki insanların yüz hatlarına, gözlerine bakmaya çalışıyoruz ekran başında. İnsanlıktan bu kadar nefret etmek nasıl bir şey anlama güçlüğü çekiyoruz.

Evet, bu ırkçı hezeyanların hiç yabancısı değiliz, ancak her defasında unutmak istiyoruz, insanlığımızın bu vahşete tanıklığı bile bize acı veriyor. Sokaklar, meydanlar parti liderlerinin, adayların haykıran sesleri ile dolu. Bir anda birçok partiden sesleri duymak mümkün… Bu sesler arasında milliyetçi/ırkçı o kadar söylem dolaşımdaki, kaynağını da elbette militarizmden alıyor. Her ne kadar militarizm dendiğinde akla ilk ordu/asker gelse de bizler, yüz yıllık Kemalist eğitim sisteminin tam da bu kafada bireyler hazırladığını biliyoruz. Sokakları dolduran bireyler de bugün bunun hakkını pratikte verenlerdir. Bu durum bu toprakların en derin yaralarından biri; ırkçı/mitler ruh ile bütünleşmiş bir insanlık gerçekliği.

Aile içi şiddet, okulda şiddet, sokakta şiddet, bu durum militarizmin ne kadar örgütlü bir güç olduğunu gösteriyor. Bu hezeyanların sahipleri hep aynı şeyi söylerler; “namusum için, aşkım için, ülkem için”. Her gün bu nedenlerle insanların öldüğü bir toplumda yaşıyoruz. Özellikle de militarist, şiddete bağımlı eğitim ve bununla birlikte militarist yapıların kodladığı hayat biçimi bireyin her türlü sorun için çözümü militarizmde ve şiddette görmesine sebep oluyor. Böylesine kurumsallaşmış bir militer kültür ile mücadele etmek bütün muhalif/sosyalist yapıların gündeminde olması gereken bir şey. Bunu salt bu saldırıların yaşandığı zaman dilimi içinde düşünmek değil, her zaman düşünmek ve bunun için politika üretmek gerekir. Bu yapının geriletilmesi uzun bir mücadele ile mümkündür. Bu şiddetin tam merkezinde hep erkek vardır.

Kadının, başka başka fikirlerde/politik hatlardaki insanların, inançlıların, inançsızların, lgbti bireylerinin, yani bütün insanların/insanlığın doğa içinde, doğa ile uyumlu bir yaşamı ve barışın kendisi ancak militarizmin geriletildiği bir toplumda mümkün olacaktır. Bu sebeple bugün sokaklarımızı dolduran bu ırkçı hezeyanlar hepimiz için tehlike arz ediyor, geriletilmesi de hepimizin ortak mücadelesi ile mümkün olacaktır.

Savaştan çıkmaya çalışıyoruz, ancak barış hala gelmedi. Barışın yakın mı uzak mı olduğunu örgütlü gücümüz belirleyebilir. Savaş sonrası barış inşasının en önemli bir ayağı da bu militarize olmuş erkekliğin tasfiyesidir.

Bütün bunlar bir tarafa, adım adım saldırılar hala devam ediyor ve bizler her an bir Madımak Katliamı korkusu içinde yaşıyorsak bunun tek sorumlusu AKP’dir. Hemen hemen her gün defalarca mağduriyet dili üzerinden kendisini anlatan R.T.E. yaşanan bu saldırılar için neden bir şey deme gereği duymuyor.  Aslında bu durum bize AKP/R.T.E. bu durumdan hiç de rahatsız olmadığını gösteriyor. Hatta bu saldırıların içinde devletin çeşitli kamu kuruluşlarında görevlilerin de olduğu söyleniyor. En son Fethiye Kaymakamı ırkçı grubun talebi çerçevesinde HDP ilçe teşkilatı tabelasını indirtiyor. Bütün bu saldırılarda tek tutuklu yok.

Hükümetin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan bunları söylüyorsa:

"Sizlere anlatacağım çok şey var. Ama bunları bize yapanlar bir Yahudi, bir ateist, bir Zerdüşt yapsa anlarım. Ama bunları yapan Müslüman’ım diye geçiniyorsa yazıklar olsun. Bir Müslüman bunları nasıl yapar? İşte bu nedenle 30 Mart yerel seçimleri seçim olmaktan çıktı. 30 Mart seçimleri istiklal mücadelesidir. Zafer AK Partinin olacak”

AKP’ye ırkçı saldırıları durdurun demek ne kadar akla uygun o da başka bir durum.

Ancak kesin olan; bu iklimden barış çıkmaz, ‘barış barış’ diyen Başbakan da bunu bilse iyi olur.