Bilal, kasabanın kısıtlayıcı ahlaksal ortamında nasıl birden “Dansöz” lakabıyla anılır oldu? Ne zaman giydi ilk kez o dansöz kıyafetini? Arap müziğinin ritmik salınımlarını zil sesine uydurarak kıvrak kalça hareketiyle turist kahkahaları arasında yüzündeki peçeyi çıkarmasa kimse anlayamazdı onun kadın mı erkek mi olduğunu.

Alkışlar, ıslıklar arasında dansını tamamlar sonra seyircilerden para toplamak için dolaşırdı teknede. Kimi hatıra fotoğrafı çektirir, kimi içtiği içkiden bir kadeh doldurup verirdi Bilal’e ödül niyetine.

Bu sahneler, tekne Dalyan’a doğru yol alırken ve dönüşte iki kez tekrarlanır, Bilal yevmiyeyi doğrultmanın sevinciyle kıyafet değiştirip evinin yolunu tutardı. Güneş düşerken, okaliptüslerin saçlarından gölün karartısına inen karabatakların uzun sesiyle çocuklarına kavuşurdu.

Bilal’le rastlaştığım her yerde hep konuşup sohbet etmişimdir ayaküstü de olsa. Bir gün sohbetlerde anlatıverdi dansözlüğe uzanan macerasını. Yıllar önce çocukluğunda ninesi meşhur delbekçilerdenmiş. Yörede düğünlere çağrılır, ritimli müziğin eşliğinde oynatırmış cümle alemi.

Meşhur Tefçi Fesleğen; zaman zaman evinde de eğlenceler düzenler, kadınları coştururmuş özel günlerinde. Bu eğlencelerde küçük bir çocuk olmasına rağmen Bilal, odaya alınmadığından gizlice anahtar deliğinden odadaki cümbüşü seyreder, kendi kendine kalçalarını sallamaya başlarmış müziğin ritmiyle. Yani yılların birikimi tecrübesi varmış çocukluğundan getirdiği yaşanmışlıklarında. Müziğe ve dansa da ayrıca yatkınlığının olması bedensel gelişimini olumlu yönde etkilemiş. Yaşıtları sokaklarda çelik çomak, saklambaç oynarken o hep aynanın karşısında kalça talimiyle geçirmiş çocukluğunun en güzel günlerini. Kalçasına bağladığı ninesinin kırmızı yeşilli yemenisiyle dönmüş durmuş kendi çemberinde kırlangıçlar gibi.

Bilal’le aynı mahalledeyiz evlenip kaynanasının yanına taşınalı beri. O, çoluk çocuğa karışınca geçim derdi daha da artmış, gündelik işler de karnını doyurmaz olunca çarşı pazarda börek satmaya başlamıştı. Her gün elindeki tepsiyi tepeleme börekle doldurur; kahve, otobüs terminali, hastane gibi umuna açık yerlerde, tepsidekileri bitirinceye kadar dolaşır dururdu. Mevsimin rengi, sıcak soğuk fark etmezdi onun için.

Bir gün Dalyan’a günübirlik gezi düzenleyen teknelere binerek İztuzu plajında börek satmayı aklına düşürmüş. Birkaç gün düşündükten sonra daha iyi satış yapabileceği inancıyla, atlamış tanıdık bir tekneye. Tekne sahibiyle de anlaşmış, kendisi yolculuk sırasında börek satacak, bunun karşılığında yolculara yapılan serviste yardımcı olacakmış kaptana. Tekne demir alıp sabahın ilk ışıklarıyla gölün üzerinde martılarla yol alınca elinde tepsisiyle çıkmış ortaya. O sırada ritimli müziğin etkisiyle hem “böreek” diye bağırmış, hem de yavaş yavaş dans etmeye başlamış güvertede martıların şahitliğinde.

Dönüş yolunda böreklerini satmış olmanın sevinciyle olsa gerek, hoparlörden yükselen Mezdeke’ye kendini kaptırıp gölün kararmaya başlayan dalgalarında kalçasının devinimiyle teknedekilerin başını döndürmüş adeta.

Sonraki günlerde bakmış görmüş seferlerde yaptığı dans beğeniliyor, börek tepsisini atıp üstüne bir dansöz kıyafeti uydurmuş. Güvertede göbek dansı çalmaya başlayınca değme dansözlere taş çıkartırcasına kırıtarak ortaya çıkmış. Yüzünü kapattığı için de yolcular dans eden bu gizemli yolcuyu dans bitiminde alkışlarla karşılamış. Çapkın erkekler, Bilal’in sutyenin içine sakladığı turunçlarla dikleştirdiği göğsüne para koymayı, alnına para yapıştırmayı bile ihmal etmemiş.

Yaz aylarının tekne seferleri kesilince Bilal kasabanın gerçekliğine yeniden dönmek zorunda kalmış. Bu arada Bilal’in duvar ustası olan babasının kulağına bu olaylar gitmiş. Babasından okkalı bir şamarı da ilk kez o konuşmada yemiş. Babası Bilal’in aklını yitirdiğine o kadar inanmış ki: ”Oğlum kardeşlerin seni doktora götürsün” diye ısrar etmiş. Babasını ekmek parasının peşinde olduğuna, yaptığı işin sapkınlık olmadığına ikna etmek için ne kadar dil dökse de nafile, başarılı olamamış.

Bakmış kasabada bu işi sıkıntı yaratacak Akyaka’daki teknelerde şansını denemeye karar vermiş yeni sezonda. Adalara tekne turu yapan biriyle gösteri yapmak için anlaşarak işe başlamış. Gökova, o yıllarda sadece bilenlerin gittiği küçük bir köy. Müşterinin az olması yüzünden tekneciler arasında başlayan rekabetin kurbanı oluvermiş birkaç gün sonra.

Bir şikâyet üzerine jandarma karakoluna çekilmiş, sorgulanmış. Karakol komutanı bir erkeğin bu denli kıvrak dans edebileceğine inanmamış ki: ”Bakın şuna” deyip zorla askerlere fiziki kontrol yaptırmayı da ihmal etmemiş. Bilal, ekmeğinin peşinde olduğunu söyleyerek “o biçim erkek” değilim komutanım diye yalvar yakar olmuş. Evli ve iki çocuğu olduğu öğrenilince komutan imana gelmiş bırakmış karakoldan onu. Gece yarısı Marmaris yol ayrımına jandarma nezaretinde çıkarılıp gönderilmiş kasabaya.

Zamanla yörede ünü artmış, asker uğurlamalarına, düğünlere çağrılır olmuş. Kafasında hep televizyonun, beyaz perdenin renkli ışıltıları ve kurgularıyla dolaşmış durmuş Akdeniz’in kıyısında büyüttüğü yalnızlığıyla. Bütün kasaba gençleri gibi o da kendisini kuşatılmış hissettiği bunaltılı iklimden kurtarmak istemesine rağmen beklediği sıçramayı gerçekleştirememiş hayat denilen tımarhanede.

Bu yaz mahallede onu gördüğümde oldukça yaşlandığını fark ettim. Yaşamın ağır şartlarına, o kıvrak kalça darbeleriyle karşı koyamamıştı anlaşılan. Yine göldeki teknelerde karın tokluğuna dans ettiğini, bazen parasını bile alamadığını söyledi. Kasabada çekilen dizilerde de denemiş şansını figüran olarak. Aracılık yapan ajanslara gitmiş yevmiyenin yarısı. O yarı parayı almak için de adamların peşinden koşmak zoruna gitmiş.

Sonra serzenişle ”Hoca hani benim filmimi çekecektin?” dedi.

Yıllar önce onunla konuşmamızda hayatını senaryo haline getirmek istediğimi unutmamıştı. Sözü hatırlamasına hatırladım da araya yıllar girmiş bir türlü gerçekleştirememiştik düşümüzü. Bizim önümüzdeki, yaşayan kanlı canlı birinden yola çıkarak çekmek istediğimiz filmin benzerleri beyaz perde de boy göstermişti bile.

Onun umutlarını kırmak istemedim. ”Bakarız Bilal”, dedim. ”Koşullar olgunlaştığında niye olmasın?”

Bunca yıla rağmen benim onun filmini çekeceğime o kadar inanmış ki: “Filmde başrol oyuncusu benim ha!” dedi.

Evet, Bilal inanmış bir kere yaşanmışlıklarının film olacağına.

“Bir gün” dedim, “bir gün neden olmasın ki…”