Bugün 10 Ekim. Tam bir yıl önce sadece barış demek için oradaydık. Tandoğan’da, tam tren garının önünde.
 
Yürüdük birlikte gittiğimiz arkadaşlarla. Şarkılar, anılar, fıkralar sabaha kadar sürdü.
 
Korteji oluşturacağımız yere doğru ilerlerken biraz sonra yaşayacağımız patlamada parçalanan simitçi çocuktan simitlerimizi aldık.
 
Aksilik bu ya telefonumun şarjı bitmek üzere.
 
Bugün kim bilir kimleri göreceğim. Heyecanlıyım.
 
Bursa’dan arkadaşlarımla karşılaşıyorum. Ayak üstü sohbet, kucaklaşmalar. Şarjım az dedim. Kortej oluşsun buluşuruz yine.
 
Saat 10 olmak üzere, gençler halay çekiyor. Aralarına karışıyorum ama arkadaşlarımın yanına dönmem gerekiyor.
 
Dönüyorum. Beş dakika.
 
Sadece beş dakika.
 
Ayaklarım yerden kesiliyor, sağa doğru uçuyorum.
 
Kulaklarım sağır.
 
Her yanım kan kokuyor.
 
Üzerime barış ölümleri yağıyor.
 
İlk şoktan sonra alandan çıkmalıyız hep beraber diye düşünüyorum. Geri dönüyorum, geldiğimiz yola bakıyorum.  Sırt çantama yapışmış arkadaşım, yürüyemiyorum. Bacağı yaralı. Yardım et bana diyor. Bırakma beni. Bakıyorum arkadaşımın yeğeni de bizimle. O da şokta. Gar’ın demirlerine doğru koşmaya çalışıyoruz. Bacağın durumu kötü. Bir doktor turnike yapıyor.
 
Bir polis otosu hızla alana giriyor. Geri çıkıyor. Silah sesleri. Titriyorum, korkuyorum, korkuyoruz, öfkeliyiz…
 
Orada, yerlerde ölmüş barışlar var…
 
Yarım saatten fazla oldu oradayız. Hala hatırlamadığım bir telefon konuşması yapmışım kardeşimle. Orada ne kadar kaldığımızı böyle öğreniyorum. Yoksa bana sadece beş dakika gibi geliyor.
 
Bir kişi bize yardım ediyor kavşağa iniyoruz.
 
Hiçbir araba bizi almıyor.
 
Hiçbiri.
 
Bir taksi buluyor o adam bize.
 
Siz de gelin diyorum.
 
Geliyor.
 
Sonra alana geri dönüyor. Bana, burada siz varsınız nasılsa…
 
Tam bir yıl önce…
 
Davacıyım.
 
Yapanlardan, yardım edenlerden, göz yumanlardan, sessiz kalanlardan, kapısını açmayanlardan, gülenlerden, gidenlerden, hiçbir şey hissetmeyenlerden…